Bazen Nereye Gittiğinin Hiçbir Önemi Yoktur

Bazen Nereye Gittiğinin Hiçbir Önemi Yoktur

Gittin mi geride senden en küçük bir parça bile kalmayacak. Yoksa gitmemiş sayılırsın tümüyle. Tümüyle gitmen gerekir, ya da hepten kalman.

Lewis Carroll’un “Alice Harikalar Diyarında” diyarında adlı kitabını çok severim. Zaman zaman elime alarak tekrar tekrar rastgele sayfalar açarak okurum kitabı. Bir dünya klasiği, hazinesidir bu kitap. Çok derin bir felsefesi vardır ve bir çocuk kitabı da değildir.

Kitabın bir yerinde şöyle bir diyalog geçer Kedi ile Alice arasında:

“Lütfen söyler misiniz bana, burada ne yana gidebilirim?’

‘Bu gitmek istediğin yere bağlı’ dedi Kedi.

‘Neresi olursa olsun, önemi yok’ dedi Alice.

‘O zaman ne yana gitsen olur ‘dedi Kedi.

Alice sözünü açıklamak amacıyla,’ Yeter ki bir yere varayım.’ diye ekledi.

‘Tabii varırsın,” dedi Kedi,  “yürümekten yorulmazsan bir yere varırsın elbet.”

***

Bazen nereye gitmek istediğimizi bilemeyiz. Sanki bize tamamen yabancı bir gezegende gibiyizdir. Amaçsızca, öyle ileriye doğru yürürüz, nereye varacağımızı bilmeden. Gerçekte bir yere varmayı da istemeyiz.

Bazen nereye gittiğinin hiçbir önemi yoktur. Sadece gitmen gerektiğini hissedersin. Karşı konulamaz bir histir bu artık senin için. Artık hiçbir şey seni durduramaz. Nereye sorusu hiç önemli değildir, sadece herhangi bir yere gitmen gerekir.

İnsanlar ikiye ayrılırlar: Bulunduğu yerde toprağa çökmüş ve yuva yapmış bir taş gibi oradan ayrılmak istemeyenler. Ve gözlerini Sinbad gibi, içinde bilinmezi taşıyan uzaklara dikerek onu keşfetmek isteyen yolcular.

Kedi’nin dediği gibi sonunda bir yere varırsın, ama varmak istediğin yer midir burası bilmezsin. Gerçekte nereye varırsak varalım, varmak istediğimiz yer orası değildir. Çünkü bizi durduran bir yer, varmak istediğimiz yer olamaz. Çünkü düşler sınır tanımaz.

Peki siz hangisisiniz? Bir taş gibi yerinden kıpırdamak istemeyenlerden mi, yoksa Alice gibi farklı dünyaları keşfetmek isteyen birisi mi? Sizi bilmem, ama ben hep Alice gibi uzakları keşfetmek isteyen birisi oldum hayatım boyunca ve bundan da mutluyum. Çünkü bu düş, benim düşümdür. Çünkü Alice’in dediği gibi,

“Bir başkasının düşüne ait olmak hiç hoşuma gitmez.”

***

“Zamanı derin bir acıyla hissediyorum. Bir şeyleri bırakıp gitmek beni inanılmaz sarsıyor.” [1]

Gittin mi geride senden en küçük bir parça bile kalmayacak. Yoksa gitmemiş sayılırsın tümüyle. Tümüyle gitmen gerekir, ya da hepten kalman. Kafanı geride bırakıp gitmeyeceksin, onu da götüreceksin gittiğin yere. Yüreğini de. Gittin mi her şeyi bırakıp gideceksin. Son bir kez bile bakmayacaksın köşeden arkaya. Pessoa’nın dediği gibi bir şeyleri bırakıp gitmek insanı sarsıyor belki, ama bazen de kendine getiriyor. İnsan artık kendisine daha fazla yaklaşıyor. Köklerini söküp atmış o topraktan, kendini köleleştiren köklerini. Özgürlüğe açılıyor onu sınırlayan hiçbir şey yok artık, bağlayan, köleleştiren. Bütün evrene açılıyor sanki insan.

“Bütün yollar bir noktadan diğerine gitmek için çizilmiş. Kimsenin gelmediği bir yerden kimsenin gitmediği bir yere uzanan bir yol için neler vermezdim. Bir tarlanın ortasında başlayıp bir başkasının ortasında kayboluverecek bir yol yapmaya seve seve ömrümü adardım; uzatılsa bir işlev kazanacak, ama sonsuza dek yarım bir yol olarak kalıp yüceliğini koruyacak bir yola.” [2]

Var mıdır böyle yarım bir yol? Yarım bir yol yoktur belki, ama yarıda bıraktığımız, gitmekten vazgeçtiğimiz yollar çoktur hayatın içinde. Ayağımıza diken batar korkusuyla girmediğimiz karanlık yollar. O karanlık yollar ki aydınlığa açılacaktır günün birinde, ama cesaret edip bir türlü giremeyiz onlara.

“Gidilecek bir yer yoktu, ama ben gitmek üzere arkama döndüm.” [3]

Gidilecek bir yer yoktur bazen. Ama gidilecek bir yeri yaratmak zorunda kalırsın. Ve gitmek zorundasındır. Ne olursa olsun yola düşersin. Çünkü arkanda bıraktığın bir şey yoktur.

Ama gittiğin yerde de hayal kırıklığına uğrayabilirsin. Bu da yolculuğunun bedelidir. Örneğin Avrupa’ya gidip siyasi iltica yapan ve orada kalma istekleri kabul edilen, ama buna rağmen bir süre sonra ülkeye geri dönen insanlar tanıyorum. Beklentileri neydi? Neden hayal kırıklığına uğradılar? Bunu belki kendileri de tam olarak bilmiyorlar. Bunlardan birisi bana şöyle demişti:

“Yapamadım, hoşuma gitmedi ve geri döndüm.”

Ben de şöyle yanıt vermiştim ona,

“Sen geriye değil, ileriye döndün.”

Gerçekten insanın kendisini mutsuz hissettiği bir yerde kalması da bir eziyettir. Ama şunu unutmayın, bir başkasının yolunu taklit etmektense, kendi yolunuzu kendiniz çizin. Çünkü herkesin yolu farklıdır, hatta aynı yola gitseler bile.

Erol Anar


[1] Fernando Pessoa: Huzursuzluğun Kitabı, Can Yayınları, 10. Basım, Aralık 2013, İstanbul, Çeviri: Saadet Özen, sayfa 186.

[2] Age, sayfa 288.

[3] Harper Lee: “Bülbülü Öldürmek”, Oda Yayınları , Birinci Sürüm: Ekim 2014,  sayfa 170

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!