Yirmi Dört Saat Yağmurları

Yirmi Dört Saat Yağmurları

Üç gündür yağmur yağıyor. Gelecek günlerde de yağmurların devam edeceği söyleniyor. Belki de ormanın hemen dibinde olmaktan kaynaklı bu. Atlantik ormanlarının kıyılarında küçük bir yerleşim yerindeyim. Önüm deniz, arka taraf orman ve daha uzaklarda mor dağlar var.

Yalnızlık, sağanak yağmurlar, çok yakındaki deniz, ve arka tarafımda kalan ve uzak dağlara kadar giden Atlantik Ormanları.

Artık sonbahar bitiyor, yavaş kış geliyor.  Orman sisli, gökyüzü gri. Kuşlar ise daha seyrek görünüyorlar.

***

Çocukluğumdan bu yana iki şeyi çok sevdim. Birisi tercih edilmiş yalnızlık, diğeri ise yağmur. Daha doğrusu sağanak ve günlerce süren yağmurlar. Sisi de sevdim. Bir sisin içinden çıkarak var olduk belki. Yine bir  sisin içinde kaybolup gideceğiz bir gün. Bir varmış, bir yokmuş diyecekler. Uzaklarda sisin içinde kaybolmuş, belli belirsiz ağaçlar varoluş yanılsamamızı anlatıyor sanki.

Eğer dış dünyada yağmur yağarsa, içimdeki topraklara da yağmur yağar. İçimdeki deniz coşar fırtınada, göz gözü görmeyen bir sis kaplar her yanımı. Yeniden güneş açana dek.

Yalnızlığa ihtiyaç duyuyorum bazen. Ekmek ve su kadar.

Her şeyden herkesten uzakta ve kendimi izole ederek varoluş üzerine düşünüyorum. Bazı yazar ve filozofların  bir türlü kabullenemediği ve acı çektiği yıkıcı bir varoluş sancısı gibi. Ben varoluşumun bana küçük mutluluklar verebilecek yanlarını da arıyorum. Bazen de Cioran gibi yıkıntılar arasında felsefe yapmayı seviyorum; felsefi harabeler arasında.

***

İnsanların çoğu cıvıl cıvıl dolu sahilleri, mavi gökyüzünü, top top beyaz bulutları, yaz ortamını severler.  Bunları ben de severim, bazen. Ama daha çok çocukluğumdan bu yana kışı tercih ettim ben; yalnızlığı, sanki sonsuza uzayıp giden boş sahilleri, yaprakların uçuştuğu bomboş yolları, sisler içindeki uzak ormanları tercih ettim… Belki biraz da sanatçı ruhuna sahip olduğumdandır, bilemiyorum belki bundan dolayı olabilir.

Varoluşçu yanım her zaman baskın geldi; bazen varoluş sancısı çektim, bazen ise varoluşumdan keyif aldım. Zaten yaşam ikisi arasındaki dengede ilerlemiyor mu…

Boş bir sahile baktığımda, orada yalnız başıma yürüdüğümde, uzaklarda gördüğüm belki bir martı bana varoluşumu hatırlatıyor ya da bomboş sahile vuran dalgalar; zaten dalgaların git gelleri arasında yaşamıyor muyuz?

Yaşamımıza hep anlam katmaya çalışıyoruz, birçok filozofun binlerce yıldır söylediğine kulak vermiyoruz; onlar ‘yaşamın bir anlamı yok’ diyorlar, ama biz duymuyoruz, çünkü anlamsız yaşamaya tahammül edemiyoruz. Dünyada tek anlamlı şey ölümün kendisi belki de… Kim bilir; işte her şeyi bu sözcüğün içine sığdırıyorum, bir defa daha: Kim bilir…

***

“En büyük yara olan doğma derdini hiç kimse üzerinden atamaz. Oysa bir gün iyileşmek umuduyla hayatı kabullenir ve badirelerine katlanırız. Yıllar geçer, yara kalır.” diyor Emil Michel Cioran. (Zamana Düşüş, Emil Michel Cioran, Metis Yayınları, sayfa 40.)

Fakat ben zaman zaman dediğim gibi varoluş sancısı çeksem de, doğmuş olmayı kötü bir şey olarak görmüyorum artık.  Çünkü bu konuda yapabileceğim bir şey yok; doğmuşum ve yaşamak durumundayım. İntihar bana uzak.

Bu yaşamdan ne kadar çok keyif alırsam, acısıyla ve tatlısıyla ne kadar kendimce yaşarsam, o kadar mutlu olabilirim belki. Yani bazen… Çünkü her şey bir süreliğinedir. Sürekli olan hiçbir şey yoktur. Belki sonsuzluktan başka. Çünkü içimizdeki ve dışımızdaki boşluklar o kadar büyüktür ki hiçbir şey dolduramaz onu, sonsuzluğa kadar gider. Eğer yaşamımızın anlam dolu olduğuna inanırsak, böylece sadece kendimizi kandırabiliriz.

“Yara kalıyor.” Varoluşun yarası bu. Çok derinlere iç dünyamıza kadar uzanıyor.  Yara ile yaşamaya alışmamız gerekiyor belki de.

Belki de bir bilim insanının dediği gibi, “bir kez doğan asla ölmeyecek.” Hep tekrar tekrar yaşayacağız yaşamımızı; şu an bilim dünyasında, bazı ünlü bilim insanlarınca gerçeğe en yakın tezlerden birisi olarak görülen Paralel Evrenler teorisine göre… Eğer bu teori doğruysa o zaman ölümsüzüz demektir. Mitolojide ölümsüz tanrılar var; ama ben de ölümsüz olmanın en büyük ceza olduğunu düşünüyorum. Ölmeyi isteyip de ölememek, belki de çok kötü bir şey. Burada ölüyorsun, ama eşbenliklerin yaşmaya devam ediyor.

***

Yağmur durmaksızın devam ediyor gündüz ama hava yarı karanlık hiçbir kuş görünmüyor gökyüzünde; dün gece tek bir yıldız yoktu karanlık vardı sadece. Bu gece de öyle. Ay da görünmüyor, sanki uzaklarda bir köşeye saklanmış gibi.

Vakit gece yarısına yaklaşıp her yere sessizlik çöktüğünde, dalga seslerini duyabiliyordum. Ama sağanak yağmur dalga seslerini bastırıyor üç gündür, artık dalgaları duyamıyorum. Sadece yağmurun kendi ritmini duyarak uyuyorum. Ama o da güzel, çok seviyorum.

Varoluşumun  üzerine yağmur damlaları yağıyor ve ben onu hissediyorum içimin derinliklerinde, nefesimde, derimde ve yüreğimde.

Erol Anar

Santa Catarina, 2-4 Haziran 2022.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!