Yirmi Dört Saat Yağmurları

Çocukluğumdan bu yana iki şeyi çok sevdim. Birisi tercih edilmiş yalnızlık, diğeri ise yağmur. Daha doğrusu sağanak ve günlerce süren yağmurlar. Sisi de sevdim. Bir sisin içinden çıkarak var olduk belki. Yine bir  sisin içinde kaybolup gideceğiz bir gün. Bir varmış bir yokmuş diyecekler. Uzaklarda sisin içinde kaybolmuş, belli belirsiz ağaçlar varoluş yanılsamamızı anlatıyor sanki.

Devamını okuyunuz...

Fener

Ona “Stalin” derlerdi. Havza’nın bir köyündendi. Annesi bazen bize hep bakraçla yoğurt getirip satardı.

Stalin dışadönük, tilki gibi akıllı birisiydi. Uzun boyluydu ve kumral saçları vardı. Konuşurken aynı zamanda düşünüyordu, kafasından kırk tilki geçer, kırkının da kuyruğu birbirine değmezdi denildiği gibi, kurnazdı. Adil ağabeyimden biraz büyüktü.

Devamını okuyunuz...

Bir Yalanı Bir Hayat Sanarak Yaşamak

Ama bence anlaşılmak da artık o kadar önemli değil. Çünkü bir insanı ancak kendisi anlayabilir; onun bile hayatını adaması gerekir buna kendini anlamak için, az da olsa. En kötüsü de belki seni anladığını düşündüğün birisinin, gün gelip de seni gerçekte hiç anlamadığını fark etmek. 

Devamını okuyunuz...

İnkârcı Bir Filozof: Emil Michel Cioran (2)

Aslında insan çoktan fosilleşmiştir, o yaşayan bir ölüdür artık belki de. Belki Michel Foucault’ya “insanın sonunun yakın olduğunu” düşündüren gerçek buydu. Nasıl ki, dünyanın ve evrenin de bir sonu varsa, insanın da bir sonu vardır. Hırsları ve tutkuları onu yok etmiştir çoktan. Kendi kendi yok eden, kendi sonunu hızlandıran, tüketen tek canlıdır insan.

Devamını okuyunuz...

Kürt Murat’ın Bahisi

Bizim dükkânın yanında Kürt Yaşarların sahibi olduğu Dağıstanlı seyahat acentası vard;ı, onun hemen yanında da bir kahvehane. Yaşar’ın bütün kardeşleri, Murat, Ferhat ve diğerleri burada çalışırlardı. Kardeşlerin içinde en popüler olanı Murat idi, herkes onu “Kürt  Murat” diye çağırırdı.

Devamını okuyunuz...

Yasaklı Bir Rus Yazar: Andrey Platonov

Onun, “Can”, “Mutlu Moskova”, “Çukur”, “Çevengur”, “Dönüş”, “Muhteşem Vahşi Dünya” adlı kitaplarını okudum. Bazı öykü ve romanlarında sıkıldım. Ama bazılarını da sevdim örneğin “Dönüş” kitabı gibi. Özellikle “Yuşka” başlıklı öyküsü güzel ve etkileyici geldi bana. Yalın bir dil kullanıyor yazar. Bazen kasvetliliğe kaçsa da, genelde akıcı yazıyor. Eğer Rus edebiyatından ve yazarlarından keyif alıyor seviyorsanız, Platonov’u da sevebilirsiniz.

Devamını okuyunuz...

Akdeniz Anıları (31)

“Benim yıllardır başucumdadır o kitap; kaç tanesi eskidi, yırtıldı sayfaları, sarardı, yeniden satın aldım hep. Hayat kitabıdır o. Bir yazar 300-400 sayfa bazı olay ve olguları açıklamaya çalışır kişilerden yola çıkarak. Sayfalarca anlatır anlatır durur, konuya bir türlü gelemez çoğu zaman. İşte La Fontaine bunu hiç lafı dolandırmadan, bir fabl ile yarım sayfada başarır.”dedim ben de.

Devamını okuyunuz...

Akdeniz Anıları (30)

“Bak çoğu insan kafasını kaldırıp gökyüzüne yıldızlara bile bakmaz. Oraya iyice baksa, belki sonsuzlukta bir toz bile olmadığını iyi anlayacak ve belki barış ilinde yaşayacak, birbiri üzerinde iktidar kurmayacak, birbirini sömürmeyecek. Ama eşitsizlik iktidar isteminden ve kendini merkeze koymaktan geliyor aslında. Bak sana bir La Fontaine masalı daha anlatayım mı?”

Devamını okuyunuz...

Akdeniz Anıları (29)

“İşin ilginç yanı ‘kötü’ ne ‘iyi’ ne? Bu da kişiye kişiye değişiyor. Hatta aynı insan bile, hayatının farklı dönemlerinde bu kavramlara farklı bakıyor. Yeri geliyor ‘iyi’ dediğimiz bir şeyin aslında kötü olduğunu düşünürken, kötü olduğunu düşündüğümüz şeyin ise sandığımız kadar kötü olmadığını anlıyoruz. İnsan hayatı çok karmaşık.” dedim.

Devamını okuyunuz...

erol anar
error: Content is protected !!