Huzursuzluğun, Çürümenin ve Kaos’un Kitapları Üzerine

Huzursuzluğun, Çürümenin ve Kaos’un Kitapları Üzerine

Bu üç kitap da bir anda okunup geçilecek kitaplardan değil bence. İnsanı etkileyen, çarpan, değerlerini alt üst kitaplardan. O yüzden farklı zamanlarda okumak, farklı etkiler yapabilir. Ben her açtığımda başka şeyler keşfederim.

Ben “Huzursuzluğun Kitabı”nı sevdim (Fernando Pessoa); “Kaos’un Kutsal Kitabı”nı sevdim (Albert Caraco); “Çürümenin Kitabı”nı da (Cioran)… Bu başlığında “Kitap” olan üç kitapta gürültüsüz, sessiz bir isyan ve hayatın engin bilgeliği vardır. Ayrıca bir reddediş, vazgeçiş ve kaçınılmaz bir kaos.

Sevdiğim bu üç kitabın kesiştiği noktaları, kendi bakış açımdan yorumlayacağım. Üç kitap da farklı düşünce ve kişiliklere sahip yazarlar tarafından yazılmış olsa da, üçünde de çarpıcı metaforlar vardır. Bir reddedişe, yıkılışa, kaosa tanıklıktır bu kitaplar. Gerçeği kabuğundan soyup çırılçıplak halde dile getirir bu kitaplar. Bu üç yazar da boş umutlara kanmaz ve umutsuzluktan kaçmazlar.  Belki de onun için sevdim üçünü de.

Boş umutların yerine, demir gibi katı bir gerçekliği koyarlar.

Bir Rumen olan Cioran, Fransızca yazıyordu. Özellikle varoluşçu yanları ve yabancılaşma üzerine olan görüşleriyle ilginç bir yazardır. Başlıca olarak Nietzsche’den, Dostoyevski’den, bunların yanısıra Schopenhauer ve Immanuel Kant’tan etkilendi. Septisist, pesimist, nihilist ve kinik yanları vardır denildiği gibi. Bence varoluşçu yanı da çoktur.

Fernando Pessoa, ise Portekiz edebiyatının en büyük isimlerindendir, belki de en büyüğüdür. O, Cioran gibi Fransızca değil, ana dili olan Portekizce’nin yanısıra İngilizce bilir ve bazen İngilizce yazardı. Yaşadığı sırada yayınladığı 4 kitabın 3’ü İngilizce idi. O şairdi, metafizik yanlarıyla bir gizemci idi. Beş yaşındayken babasını kaybeder.  Ve 47 yaşında bir hastalıktan dolayı hayata gözlerini yumdu. Onun şiir stilini Amerikan şairi Walt Whitman’a da benzetirler, onun için “Yeniden doğmuş Whitman” diyenler de vardır.  29 Kasım 1935’te karaciğer rahatsızlığı nedeniyle hastaneye kaldırılır, 30 Kasım’da hayata gözlerini yummadan önce İngilizce olarak şu son satırlarını yazar: “I know not what tomorrow will bring” (Yarının ne getireceğini bilmiyorum)

Cioran ise uzun yaşamış ve 84 yaşında ölmüştü.

Albert Caraco ise, ailesinin yaşadığı İstanbul’da doğan bir Seferad Yahudisi.

“Yirminci yüzyılın son peygamberi Caraco’nun eserinden rahatsız edici hakikatler birer havai fişek gibi fırlar ve patlar. Bu fişeklerin soğukluğu, doğrudanlığı, berrak karamsarlığı az rastlanır türdendir; ne Nietzsche’de ne de Cioran’da rastlarız böylesine. Caraco ‘acı gerçekler’i çarpar yüzümüze; hem de Klasik yazarlara özgü bir sadelik ve akıl gücüyle.” [1]

Gerçekten de rahatsız eder okuru. Adeta her cümlesi intihara, ölüme, kaosa çağrıdır. Karamsarlığı Cioran’a benzer, ama daha koyudur. Kendisi anarşist olmadığını söyler kitabında. Ona bir “kıyamet habercisi” diyenler de vardır. Ancak kendisi kabul etmese de bir anarşist öz vardır yapıtında. Yaşamına intihar ederek son verir.

Hayatın Anlamı

Hayatın bir anlamı yoktur, tesadüfen bir araya gelmiş bilinçli atomlarız biz, bir bilim insanının dediği gibi. Daha önce bir kez yazmıştım sanırım. Ama buna rağmen onu anlamlandırmak, anlam katmak durumunda, zorunda hissederiz kendimizi. Yoksa bir ot gibi yaşayıp gitmenin ne anlamı vardır diye düşünürüz belki.

 “Bütün bu anlamsızlıkların anlamı ne?” diye sorar Pessoa. [2]

Cioran ise, “hayata sair bir anlam verin, hemen o an cazibesini yitirir.” [3] diyerek aynı noktada buluşur, anlamsızlık noktasında.

Caraco ise, “çoğu insanın anlamsızlığa mahkûm olduğunu, hakikatin onlara göre olmadığını” söyler. [4]

Hayat ve Boşluk

Bence bu yazarların üçünü de aynı yerde birleştiren boşluk duygusu ve hayatın bir anlamda anlamsızlığıdır. Hayatımızın içinde ve kendi iç dünyamızda bizi umutsuzluğa, hayal kırıklığına ve tarifsiz can sıkıcı duygulara savuran bir boşluk duyumsarız. Bazen bu boşluk giderek büyür. Yaşamaktan zevk alamayız onu hissettiğimizde.

Fernando Pessoa, “Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum.” der. [5]

“… Boşluk, içine gömüldüğümüz alaşağı edilmiş bir rüyadır.” der Cioran. [6]

Albert Caraco ise, “Kaos’un Kutsal Kitabı”nda bu konuya şöyle yaklaşır:

“… boşluk neyse öyle kalıyor, insanlar boşluğu bütünlüğü içinde seyredecekler, tüm dünya boşluğa benzeyecek ve boşluktan farklı olan şey yok olacak ki yalnızca boşluk var olabilsin.” [7]

Umut Etmek

Hayatımız boyunca hep bir şeyleri umut ederek yaşarız. Çoğunlukla da bu umutlar boştur, ama kendimizi kandırırız, yoksa umutsuz bir şekilde yaşamanın bir keyfi olmayacağını düşünürüz. Ama bazı yazarlar umutsuzluktan korkmazlar.

“… ölümü gördüğünde ondan bir hayat beklemedi, daha iyisini umut etmeksizin seyretti hayatın geçişini.” [8]

“Talihin sertliklerine ya da bönlüklerine boyun eğerler ümit ederler: Ümit bir köle meziyetidir.” [9]

“ama ölümlülerin çoğunun hiçbir şeyi fark etmediğini ve kendi düşlerinden ancak umutsuzluğa düşmek için çıktıklarını hissediyoruz; onların tek yasası ancak işitmedikleri şeye tabi olmaktır.” [10]

Hayatın Ruhu

Hayatın ruhu varsa eğer, bu ruh zaman zaman hayattan sıkılır, yorulur; hatta kendini bile unutturur bize. Ruhsuz yaşarız hayatımızın bir bölümünü bu yüzden. Rutin tekrarlar, cansız gülüşler, zorlama sevgiler ve boşluk duygusu içinde. Bütün enerjimizi bir imaja harcarız, özün ve derinliğin olmadığı sığ bir imaja. İmaj yeterlidir diye düşünürüz umutsuzca.

Cioran şöyle der:

“Sonuca bağlama eğilimine direndiğim için ruhu yendim; tıpkı hayatı da, onun içinde çözüm aramaktan dehşete kapılarak yendiğim gibi…” [11]

Fernando Pessoa ise, ‘ruhunun hayatından yorulduğu’nu dile getirir. [12]

Caraco ise, “Düzensizliğin sonsuza dek süremeyeceğini, düzensizliğe tahammül edemeyen insan ruhunun parçalanacağını” [13] söyler.

Gece Gündüz

Yeniden hayatın diyalektiğine döneriz bir Yin-Yang’ın paradoksunda. Gece gündüz, aydınlık karanlık, hayat ve ölüm gibi… Karşıtların birbirini tamamlamadığı, ama eksilttiği bir noktadır bu belki de. Gündüzümüzü başkalarının istediği gibi olmaya harcarız, çalışırız, insanları memnun etmeye çabalarız. Kendimizin değil, başkalarının isteklerini gerçekleştirmek için uğraşırız. Oysa gece kendimize aittir. Hele gece yarısından sonra o sessizlikte tamamen kendi iç dünyamıza döneriz. Belki de bunun için Pessoa, “gece kendisi olduğunu” söylemiştir.

“Gündüz, düşüncelere düşmandır; güneş karartır onları ancak gecenin ortasında açılırlar…” [14] der Cioran.

Fernando Pessoa ise onunla aynı yerde buluşmuştur: “Gündüz, bir hiçim; gece, kendim olurum.” der o da. [15]

Albert Caraco ise gecenin parçalandığını düşünür: “Her şeyin parçalandığı gecenin içine giriyoruz, artık geriye bakamayız, aydınlıklar sonunda söndü orada; fikirlerimiz ve eserlerimizle tek başımızayız…” [16]

Benlik

Hayatımız boyunca en az tanıdığımız hep kaçtığımız, üzerini örttüğümüz, yabancılaştığımız kendi öz benliğimizden başka bir şey değildir. Kendimizi tanımaktan, benliğimizi algılamaktan kaçınırız. Çünkü ona bir yabancı şehir gibi yabancılaşmış, yabancılaştırılmışızdır. Onun sokaklarında kaybolmaktan korkarız. Ve hayatımız kendi öz benliğimizden kaçmakla, onunla saklambaç oynamakla geçer.

“Kendi benliğimin ne kadar derinine dalarsam dalayım, düşlerdeki tüm yollar beni kaygı dolu düzlüklere çıkarıyor.” [17]

Cioran ise, “sınırları belirsiz bir Benlik’in hastalıklı cazibesinden kaçınır.” Cioran, “vaktiyle bir “benliğim” vardı, artık sadece bir nesneyim …” [18] diyerek yabancılaşmaya, şeyleşmeye dikkat çeker. 

İntihar

İntihar nedir? Pek çok yazarın, şairin kıyısından döndüğü ya da içine yuvarlandığı bir kaos mu, yoksa kurtuluş mu? Tanrısal bir eylem mi yoksa korkaklık mı? Ölüme mi meydan okuyuş, yoksa hayata mı?

Pessoa, “fiilî hayatı oldum olası en uygunsuz intihar yöntemi olarak görmüş olduğunu” belirtir. [19]

Cioran ise, “Her birimizin kendi içinde taşıdığı intihardan daha büyük bir zenginlik var mıdır?” diye sorar. [20]

Babasının ölümünden sonra hayatına intihar ederek son veren Albert Caraco ise bu konuda şöyle der: Tek kesinlik şudur: Ölüm, tek kelimeyle, her şeyin anlamıdır.” [21] Ve gerçek hayatında  kendi ölümünü, kendi eliyle gerçekleştirir.

Kaos

Kaos nedir? Bir karmaşıklık mı; yoksa karmaşıklığın, düzensizliğin içinden doğan hayatın kendisi mi? Evrenin doğası mıdır kaos, onun yaratıcısı ve yok edicisi mi? Ne olursa olsun, hiçbir canlı ve nesne kaostan kaçamaz. O Evren’in kaçınılmaz bir parçasıdır. Kaos, olmadan bir hayat düşünülemez.

Caraco, “… kaosun bizim aramızda sunakları var ve bizler de şimdiden orada tapınıyoruz. Sunakların kapıları adsız putlardandır ve kaos bu kapılardan geçerek girer meydana; kapılar açık kalacak ki kaos her şeyi istila edebilsin.”[22]

Pessoa, “Her şey boşluktan daha boştur. Her şey nihayetinde var olmayan şeylerin bir kaosudur.” [23] der.

Cioran ise, “Kaos mu? – Öğrenilen her şeyi reddetmektir, insanın kendi olmasıdır …”  diyor. [24]

Nefret

Hayatımızın büyük bölümü aslında nefret içinde geçer. Hep rol yaparız; nefret ettiğimiz insanların yüzüne güler, sempatik davranırız. Nefret ettiğimiz işleri yaparız. Nefret ettiğimiz kişilerle konuşur, sohbet ederiz. Boğazımıza kadar nefrete gömülüyüzdür. Ama sanki böyle değilmiş gibi kendimizi ve başkalarını kandırmaya devam ederiz. Sahte mutluluklar, sahte kahkahalar, sahte sevgiler icat ederiz her gün durmadan, ama bu nefretimizi yok etmez; onu bunların içine gömer, gizleriz. Aslında hem kendimiz boğulur ve sıkılırız bu hayattan hem de başkaları. Ama çare nedir: Rol yapmaya devam etmek mi?

“… yılların ağırlığı altında ölümlülerin iç  çekişlerinden nefret ettim.”[25] der Cioran.

Caraco, “genelleşmiş nefretin ve nerede duracağı belli olmayan sorgulamanın insanda yarattığı tedirginliğe” [26] dikkat çeker.

Bu konuda en derin sözü ise bence Pessoa söylemiştir: “Onları seviyorum, çünkü nefret ediyorum onlardan.” [27]

Yalnızlık

Nedir yalnızlık? Kişiye göre değişir bu soruya verilecek yanıt. Hatta aynı kişinin anlarına, günlerine, yıllarına göre de değişir. Ben yalnızlığı hep sevdim, ondan zevk aldım. Kendi kendimle olmaktan hiç sıkılmadım şimdiye dek. Ama boş da durmadım, hep ürettim. Okudum ya da yazdım. Yani hayatım boyunca yalnızlığımı sevdim ve onu korudum.

“Aşırı hassas yalnızlıklarımız, ötekiler için ne cehennemdir!” [28]

Pessoa ise “Özgürlük, yalnız kalabilmeye denir. İnsanlardan uzaklaşabiliyorsan, onlara hiçbir muhtaçlığın, paraya ihtiyacın, sürüye uyma içgüdün, aşka, şana, şöhrete hevesin ya da merakın yoksa özgürsündür, bunların hepsi sadece yalnızlıktan ve sessizlikten beslenir.” diyor. [29]

Caraco ise, “Yalnızlığı, ölümün okullarından biri olarak tarif eder, ve  “çoğunluk asla bu okula giremez, bütünlük başka bir yerde elde edilemez, aynı zamanda yalnızlığın da ödülüdür.” der. [30]

Bu yazıyı burada noktalayıp tadında bitirmek istiyorum. Yoksa çok uzayınca anlamını yitirebilir. Son olarak şunu söyleceğim. Bu üç kitap da bir anda okunup geçilecek kitaplardan değil bence. İnsanı etkileyen, çarpan, değerlerini altüst eden kitaplardan. O yüzden farklı zamanlarda okumak, farklı etkiler yapabilir. Ben her açtığımda başka şeyler keşfederim.

Erol Anar


[1] Albert Caraco: “Kaos’un Kutsal Kitabı”, Çeviren Işık Ergüden, Sel Yayıncılık, 2018, İstanbul, pdf,  (sayfa V)

[2] Fernando Pessoa: “Huzursuzluğun Kitabı”, Can Sanat Yayınları, 10. Basım: Aralık 2013, İstanbul, epub,  sayfa 411.

[3] E. M. Cioran: “Çürümenin Kitabı”, Metis Yayınları, 4. Basım: Kasım 2013, İstanbul, sayfa 14.

[4] Caraco, age, sayfa  67.

[5] Pessoa, age, sayfa 193.

[6] Cioran, age, sayfa 54.

[7] Caraco, age, sayfa 89.

[8] Pessoa, age, sayfa 473.

[9] Cioran, age, sayfa 139.

[10] Caraco, age, sayfa 16.

[11] Cioran, age, sayfa 11.

[12] Pessoa, age, sayfa 87.

[13] Caraco,age,  sayfa 67.

[14] Cioran, age, sayfa 136.

[15] Pessoa, age, sayfa 21.

[16] Caraco, age, sayfa 118.

[17] Pessoa, age, sayfa 41.

[18] Cioran, age, sayfa 11, 87.

[19] Pessoa, age, sayfa 224.

[20] Cioran, age, sayfa 40.

[21] Caraco, age, sayfa 5.

[22] Caraco, age, sayfa 27.

[23] Pessoa, age, sayfa 186.

[24] Cioran, age, sayfa 43.

[25] Cioran, age, sayfa 59

[26] Caraco, age, sayfa V.

[27] Pessoa, age, sayfa 79.

[28] Cioran, age, sayfa 13.

[29] Pessoa, age, sayfa 256.

[30] Caraco, age, sayfa 2.

One thought on “Huzursuzluğun, Çürümenin ve Kaos’un Kitapları Üzerine

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!