İtaat Üzerine

İtaat Üzerine

 

Çünkü iktidarlar ve güç odakları, her şeyden önce tam bir itaat isterler. İtaat eden insan bu noktada kendisini daha bir güvende hissedecektir. Yani güvenlik her şeyden önce gelecektir bu insan için.

 

“Bu tip durumlarda efendi ya da despot da egemenliği altındaki insanların öğrenme merakını kamçılamaya pek niyetli değildir. Çok fazla şey bilen insanlar başkaldırmaya eğilimli olacaktır. Sömüren de sömürülen de bilgiyi iyi, uyumlu bir köleye uygun olmayan bir şey olarak görecektir.”[1]

Tarihe bakarsak başkaldıran, başkaldırmaya eğilimli olan insanların çok ağır cezalara çarptırıldıklarını, işkence gördüklerini, sürgüne gönderildiklerini, öldürüldüklerini görebiliriz.

İşte bunun için iktidarlar, insanların öğrenmesi ve sorgulamasından korkarlar. Binbir çeşit manipülasyonla onları yönlendirmeye, gerçeklere giden yolu kapatmaya uğraşırlar. Gerçeği gören insan tehlikelidir iktidarlar ve güç odakları için.

Okullar aslında denildiği gibi, gerçeklerin öğrenilmesine değil, gizlenmesine hizmet ederler. Elbette bir takım bilgiler öğretilir; ama bunu yaparken iktidarın, iktidarların özüne hiç dokunmaz, onları sorgulamazlar. Aksine gerekli ve iyi bir seymiş gibi sunarlar otoriteyi, itaati, iktidarları, devleti, aileyi…

Foucault bu noktada şu soruyu sorar:

 “Fabrika, okul, kışla ve hastanelerin, hapishanelere benzemesi bir tesadüf mü?” 

Bütün buralarda insan itaat etmeyi öğrenir.

“Adler, her iki tipi de, hiç değilse her iki  tipin en aşırılarını, istenilmeyen tipler olarak niteler ve  bunları eğitimin ürünleri sayar. ‘Otoriter eğitimin en büyük   kusuru,’ der Adler, ‘çocuğa bir iktidar ülküsü aşılaması ve ona iktidarın ele geçirilmesine bağlı zevkleri göstermesidir.” [2]

Özgür ve her şeyin sorgulandığı, gerçekliği temel alan, manipülatif olmayan çocuğun dünyasını genişleten bir eğitime karşı değilim. Ancak dünyada şu an böyle bir eğitim sistemi yoktur.  Eğitim, tıpkı vahşi bir atın adım adım uysallaştırılması gibi çocuğu parça parça ele geçirir ve ona ilk öğrettiği şey otoriteye, öğretmene, devlete, güce boyun eğmesidir. Bu eğitim anaokulundan itibaren başlar. Daha 2 yaşındaki çocuk, itaat etmesi gerektiğini öğrenir böylelikle. Bireye itaat etmesi gerektiği tüm yaşamı boyunca tüm kurumlarda öğretilmeye, tavsiye edilmeye devam edilir. Camide, kilisede, askerlikte, okulda, kışlada, iş yerinde, ailede, her yerde itaat birinci şarttır. Böylece birey itaat ederek özgürlüğünü teslim eder, ondan vazgeçer.

“Çoğunlukla bilmemek daha iyidir, çünkü bildiğiniz zaman eyleme geçmeniz, yuvadan dışarı çıkmanız gerekecektir. Bu da az çok ‘iyi ki istiridye sevmiyorum, çünkü sevseydim o iğrenç şeyleri yemek zorunda kalırdım’ diyen adamın durumuna benziyor.”[3]

Bu noktada çoğu insan gerçeği görse bile görmemeyi, sanki bilmiyormuş gibi yapmayı tercih eder. Çünkü gerçeği görmekten çok, onu ortaya koymak, dile getirmek tehlikelidir. Ama bilmiyormuş gibi yaparsanız kimse size dokunmaz. Nefes alır, yaşar giderseniz. Ama hayatınız tamamen bir yalan üzerine kurulu olur. Kendi kovuğunuzda en küçük risk alamadan nefes almayı hayat sanırsınız.

Bu noktada itaat ortaya çıkar. Çünkü iktidarlar ve güç odakları, her şeyden önce tam bir itaat isterler. İtaat eden insan bu noktada kendisini daha bir güvende hissedecektir. Yani güvenlik her şeyden önce gelecektir bu insan için. Güvenlik demek aynı zamanda kişinin kendi çıkarlarını gözetmesi ve koruması anlamına gelir. Egoist bir bakış açısıdır, gerçeği dile getirmeye, başkaları için özgürlük istemeye gerek yoktur böylesi bir kişilik için. Toplumun büyük çoğunluğu böylesi bir prototiplerden oluşur.

“Çoğu toplumsal sistemlerde itaat en yüksek erdem, itaatsizlik ise en büyük suçtur.” [4] der Fromm.

Tarihe bakarsak, adı ister “sosyalist, komünist” isterse kapitalist olsun her tür sistemde itaat en yüksek erdemdir.

Din insana otoriteye itaat etmesini öğretir. “Sezar’ın Hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya” denilir. Devlet ise insana itaat etmesini yalnızca söylemez, onu mecbur kılar itaate. Okul, fabrika, hastane, kışla Foucault’nun dediği gibi bütün bunlar birbirine benzer ve insani itaat etmeye yöneltir. İtaat etmeyen insan ise hakkında manipülasyon yapılır ve binbir yöntemle dışarıya atılır.

İtaatin bir erdem olduğu en büyük yalandır. Bu yalnızca bireyin elinde kalan son özgürlük kırıntılarını almak için kullanılan bir manipüasyondan başka bir şey değildir.

Şiddet içermeyen başkaldırı biçim ve yöntemleri de vardır. Bunların en önemli olanı ise sivil itaatsizliktir. Bu, şiddete dayanmayan, barışçıl ancak yasal da olmayan bir eylemdir. Gandhi’den Rosa Parks’a kadar sivil itaatsızlık eylemleri bazen sonuç alıcı eylemlere dönüşebilmektedir. Sivil itaatsizlik, belki yasal değildir, ancak çoğu zaman meşru bir eylem biçimidir. Hatta yasaları bile değiştirecek güce sahip olabilir zaman zaman Rosa Parks örneğinde olduğu gibi.

“Uşak ruhlu birey,’ der Adler, ‘başkalarının koyduğu kurallar ve yasalara göre yaşar ve bu tip, adeta içinden gelen bir zorlamaya uyarak, kendine uşakça bir yer arar.’   Adler, devamla, ‘Nasıl herkesten üstün olabilirim?’ diye soran, boyun eğdiren tipin ise, bir yöneticiye gereksinme   duyulduğu zaman ortaya çıktığını ve devrimlerde boşa geçtiğini söyler.”[5]

Devrimlerde otorite arayışı boşa geçer belki Adler’in dediği gibi, ama devrimden hemen sonra yine bir otorite iktidardadır, bu kez özgürlük adına. Özgürlüğü yok eder, ama özgürlük getireceğini söyleyerek iktidarda kalır, baskı yapar.

Bazı insanlar Adler’in dediği gibi uşak ruhludur, hatta çoğu insan böyledir. Böylesi prototip kendisine bayraklaştıracak bir lider, kurum arar. Ve ona sığınarak, onu savunarak sefil ömrünü yaşar gider. Artık bütün iradesini bu kişiye, kuruma devretmiştir. Aslında bireyi bu hale getiren, gerçekte sistemin kendisidir. Çünkü birey bilmektedir ki, itaat etmediği zaman başına çok kötü şeyler gelecektir. O zaman bu iki prototip tarihsel şartların da bir araya gelmesiyle buluşur, lider ve ona itaat eden, hatta tapan kitle.

Yine Erich Fromm ile bitirelim yazıyı:

“Asırlar boyu krallar, derebeyleri, endustri patronları ve ana babalar itaat etmenin bir erdem, itaatsizliğin ise ahlâksızlık olduğu tanımında direndiler. Başka bir görüş açısı sunmak için bunun yerine şu tanımı da koyabiliriz: İnsanoğlunun tarihi itaatsizlikle başladı ve ne yazık ki itaatle sona erecektir.”[6]

İtaat etmemek, gerçeği dile getirmek özgür olmaktır. Bunun bir bedeli olsa da, toplumun çok az bir kesimi bile olsa, her zaman itaat etmeyen insanlar olacaktır. Toplumun itaat eden kölelere değil, -zaten onların sayısı çok fazladır, başkaldıran ve gerçeği taşıyabilen insanlara ihtiyacı vardır.

Erol Anar

[1] Abraham Maslow: “İnsan Olmanın Psikolojisi”, Kuraldışı Yayınları, Mart 2001 İstanbul, sayfa 69.

[2] Aktaran: Bertrand Russell: İktidar, Sabah Nobel Dizisi, 2002, İstanbul, epub, sayfa 10.

[3] Age, sayfa 73.

[4] Erich Fromm: “İtaatsizlik Üzerine Denemeler”, Çeviri: Ayse Sayın, Yaparak Yayinlari, Istanbul, 1987, sayfa 43.

[5] Aktaran: Bertrand Russell: İktidar, epub, sayfa 10.

[6] Erich Fromm: “İtaatsizlik Üzerine Denemeler”, sayfa 7.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!