İnsan Boğuluyor Her şeyde ve Kendinde…

İnsan Boğuluyor Her şeyde ve Kendinde…

Öyle bir zaman gelecek ki, nefret etmek için bile bir insanı bulamayacağız.

Zengin oldukları halde 2 liranın hesabını yapan insanlar gördüm. Şaşırıyordum buna. Onlardan daha yoksul olmama karşın, onlar kadar düşünmüyordum para harcarken. Bir gün eşime sordum:

“Neden bazı insanlar bu kadar zenginken, böyle cimri davranıyorlar?

“Çünkü bir zamanlar yoksuldular. Ve hâlâ yoksullar kendi mantalitelerinde. Hiçbir zaman da zengin olamayacaklar dünyaya sahip olsalar da.” dedi eşim.

Haklıydı. Bazı insanlar hem maddi, hem de manevi olarak her zaman yoksul kalmaya mahkûmdular. Çünkü onlar parayı bir araç olarak değil, bir amaç olarak görmekteydiler. Para amaç olduğunda, diğer şeylerin hepsi gölgede kalıyordu: Vicdan, sevgi, empati vs…

***

 “Karşısındakini kullanarak sürekli kişisel tatmin arayışı, günümüzde bireyler arasındaki ilişkilerin parçasıdır.” [1]

Yukarıdaki alıntı, günümüz insanlığının en büyük özelliklerinden birisini “tatminsizliği”ni açıklıyor. Postmodern insan tipinin en büyük özelliği her şeyi kısa sürede tüketmesi, ve sonuçta tatminsizliğini giderek beslemesidir. Daha doğrusu ona sistem içinde verilen rol budur. O tam anlamıyla bir “meta fetişisti”dir. Her şey alınır satılır basit bir metaya indirgenmiştir sistemde: Sanat, aşk, duygular, her şey… Ama bütün bunlar sahtedir özünde, gerçek aşk, sevgi, vicdan, adalet ve gerçek özgürlük hiçbir zaman metaya indirgenemez. Ancak yine de bütün bu duygu ve kavramların içi boşaltılır ve anlamsızlaştırılır sistemde.

”Sosyolog Serge Chaumer’nin “çekirdek bölünmeli aşk” dediği şey budur: Birlikte olmak her şeyi paylaşmak anlamına artık gelmemektedir.”[2]

Evet bu saptama da kesinlikle doğru. Çünkü birey o kadar bencilleştirildi ki, eşinden bile bağımsız ve her şeyleri ayrı. Ortak hesapları yok, herkesin geliri kendine ait. Evlilik sözleşmeleriyle, her metanın kime gideceği önceden hesaplanmış. Hatta aşkı, sevgiyi bile paylaşmıyor çoğu çift. Paylaştıkları tek şey birlikte aynı evde yaşamak ki, bunu bile yapmayanlar var. Acıyı, hüznü, başka duygularını da artık paylaşmıyor kişi eşiyle. Ama bu durum kişilere gerçek özgürlüğü getirmediği gibi, ilişkiyi mekanik bir yapıya büründürüyor ve yabancılaşmayı arttırarak, ilişkinin özündeki bütün duyguları boşaltıyor. Bir zaman geliyor ki bu iki insanın yan yana aynı ortamda yaşamasından başka paylaşacakları şey kalmamış, yalnızca bir çıkar ya da zorunluluk (çocuklardan ya da başka seylerden dolayı) ortaklığı sürüyor.

***

“… Ben insanları sevmek istiyorum, sevmek istiyorum! Oysa bırakmıyorlar yaklaşayım insanlara, sevmeme izin vermiyorlar, uzaklaştırıyorlar beni! Bir insan gösterin bana, sevebileceğim bir insan! Nerede o? Nereye saklandı? Diyojen gibi elimde fenerle, doğdum doğalı arıyorum bu insanı, bulamıyorum. Onu bulana dek hiç kimseyi sevemeyeceğim. Beni insanlardan nefret ettirenin Tanrı cezasını versin! “Sevebileceğim bir insan verin bana! ” diye haykırıyorum…” [3]

Bazen aynen yukarıdaki alıntıda dile getirilen içsel durumu yaşarız. Böyle anlarda kendimizi çevremizden ve toplumdan izole ederek kendi iç dünyamıza çekiliriz. Kendi iç dünyamızda bir süre dinlenmemiz gerekir böylesi durumlarda. Yoksa yeniden enerji  kazanarak toplumsal yaşama tekrar devam edecek gücü bulamayız.

Bizi en çok hayal kırıklığına uğratanlar insanlardır genellikle. Belki  biz de bazı durumlarda başkalarını hayal kırıklığına uğratmışızdır. Ancak Dostoyevski’nin o dönem için dediği, “Sevebileceğim bir insan verin bana! ” sözü, günümüzde ve belki de yakın gelecekte şuna dönüşebilir: “Bir insan gösterin bana.” Artık sevemeyeceğim bir insan bile göremeyebilirim çevremde. İnsanlar o kadar yabancılaşmışlar ki sistemin içinde, insanı ilişkiler birer metaya, birer şey’e dönüşerek anlamını yitirmiş, içi boşalmıştır. İnsan da giderek mekanikleşmiş ve yabancılaşmıştır her şeye. Ancak bu görünüşteki fiziki  insan yapısı bile çok yakında makineye dönüşebilir. Bilim insanlarının öngördüğü şekliyle, Örneğin Hawking’in süper insanlar konusundaki görüşleri gibi.

Öyle bir zaman gelecek ki, nefret etmek için bile bir insanı bulamayacağız.

İnsan boğuluyor her şeyde ve kendinde…

Erol Anar

[1]  Pascal Couderc: “İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon”, İletişim Yayınları, 10. Baskı, Sayfa 49.

[2] Age, sayfa 23.

[3] Dostoyevski: Stepançikovo Köyü ve Sakinleri, İletişim Yayınları, 2. Baskı: 2010, Istanbul.  Sayfa 237.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!