Yalnızlıklardan Dökülen Kelimeler Vardır

Yalnızlıklardan Dökülen Kelimeler Vardır

        Yalnızlık bir iç denizdir, başka kıyılara açılmaz.

Yalnızlık nevrotiktir. Nevrotik olmak yaratıcı olmayı tetikleyebilir. Yaratıcı olmak ölümü kısıtlamaktır, onu kendi topraklarına çekilmeye zorlama girişimidir.
Yalnızlık, içimizdeki bir aǧaca benzer. İçimize sonbahar geldiǧinde, hüzün saçan kelimeler yapraklar gibi dökülür onun dallarından. İçimizi boydan boya kaplayan sararmış yapraklar gibi dökülür.
Yalnızlıklardan dökülen kelimeler vardır ve kelimelerden dökülen yalnızlıklar
Yalnızlıklardan dökülen kelimeler vardır, bir de kelimelerden dökülen yalnızlıklar… Ben yalnızlıǧımdan dökülen kelimeleri topluyorum çoktandır. Bir sonbahar günü, ıssız bir parkta aǧaçlardan dökülen kuru yaprakları toplayan bir insan gibi, kesici yalnızlıǧımdan saçılan kelimeleri topluyor ve  biriktiriyorum.
Yalnızlıǧınızı alıp elinize tozlanmış bir halı gibi silkeleyebilseniz ne kelimeler dökülür orada, ne hüzünler, melankoliler, acılar, ne yabancılaşmalar, izolasyonlar, sonsuzluk ve ölüm…
1998 yılında yayınlanan “Aşklar ve Yalnızlıklar”  başlıklı kitabımda şunları yazmıştım:
“Aşk yalnızlıǧını  yaşamaktır iki bedende. Bir aşkın öznelerinden birisi yalnızlıǧını yaşayamazsa, o aşk gelişemez ve boyutlanamaz. Aşk karşıdaki insanın yalnızlıǧını  yaşamaktır, yalnızlıǧını paylaşmak deǧil. İnsanın içsel tutkuları büyüdükçe artar. Bu içsel yalnızlıǧı derinlemesine yaşamak ama bu yalnızlıǧın içinde boǧulmamak gerekir. Yalnızlıǧının derin sularında yüzmeyi becerebilen birisi artık güçlü bir insan olma yolundadır. Aşk ilişkisinde, iki insan birbirlerinde boǧulmamak için, yalnızlıklarını birer mücevher gibi korumalıdırlar.” [1]
Soyut, tözsel ve belki de kendi kaderini kendi belirleyen yalnızlıklar da vardır. Uzamın, mekânın ve zamanın ötesinde bir yalnızlık, sonsuza uzayıp giden.
Çoǧu örnekte, sen yalnızlıǧı deǧil yalnızlık seni seçer. Ama yalnızlıǧı seçenler de vardır: tercih edilmiş yalnızlık, yaratıcılıǧın temel koşullarından birisidir. Yaratıcı olanlar, yaratım aşamasında yalnızdır.
Bir çeşit psikotik Van Gogh yalnızlıǧı belki. Anti-sosyal, zaman zaman çökmüş, hatta kendine zarar verecek ileri giden keskin bir yalnızlıǧa dönüştüǧünde, ona paralel olarak yaratıcılık da artabiliyor bazı araştırmalara göre. Belki yalnızca klinik bir gerçeklik olarak deǧil, ama toplumun içinde yaşayan bir organizma olarak yalnızlık ve onun yaratıcılıǧa dönüşebilen etkisi. Dönüşmese zaten kişiyi keskin bir yabancılaşmaya sürüklüyor ve varken insanın kişiliǧini yok ediyor.
Gogol, “Yalnızlık diye bir şey yoktur. Yalnızlık, senin yokluğundur … demiş ama, yalnızlık varlıǧını insanın en derin hücrelerinde bile duyuran keskin bir yanmaya dönüşüyor bazen yan yanayken de, bazen de zorunlu ve tercih edilmemiş yalnızlık olduǧunda.
Jaspers, gerçek varoluşunu yaşayamayan insanın başkaları tarafından kurulmuş olan bu çadırdan çıkabilmesi, kabuğunu yırtabilmesi için üç zorunlu koşul bulunduğunu söyler: Yalnızlık, cesaret ve savaş. [2]
“Üstelik, bir insanın tek başına yaşaması biçimindeki somut yalnızlık, kendi toplum grubuna yabancılaşma biçiminde yaşanan yalnızlık, çevresi tarafından itilme sonucu yaşanan Yalnızlık, bir insanın çevresiyle ilişkilerini en azına indirerek kendi seçimi ile yaşadığı yalnızlık ve insanın kendisini anlaşılmamış ve kimsesiz hissettiği gerçek yalnızlık gibi birbirinden çok farklı yaşantıların tümü ‘yalnızlık’ sözcüğüyle dile getirilir.” [3]

Kuantum yalnızlıklar

 “Ama ben yalnızlık olmadan edemem;

yalnızlık, yani iyileşme, kendine dönüş,

özgür, hafif, esinen bir havayı solumak.

…Yalnızlıktan acı çekmek de bir itirazdır,

–ben kendim hep “çokluk”dan acı çektim… “[4]

Friedrich Nietzsche

 

Kuantum yalnızlıklar yaşıyoruz. Tıpkı kuantum mekaniǧi gibi bir olasılıklar bütünü. Hissettiǧimiz anda yaşadıǧımız, içselleştirdiǧimiz ve açıǧa yalnızca onu sorguladıǧımızda ortaya çıkan bir olgu yalnızlıǧımız. Bakılan yerden, bakılan kişiye ve hıza göre deǧişiyor yalnızlıklarımız.
Yalnızlıǧımız sudaki bir dalga gibi, başka insanların yalnızlıǧıyla kesişiyoruz. Yalnızlıklarımızla oluşturuyoruz bir toplumu.
“San Diego Üniversitesi’nden bilim insanlarının genler üzerinde gerçekleştirdiği bir araştırma da bu konuya açıklık getirdi. Bilim insanları çevreyi duyguları en çok etkileyen faktör olarak nitelendirdi. Araştırmaya göre bazı genler de insanları sosyal ilişkilere daha bağlı kılıyor ve bu kişiler yalnız kalıp ihmal edildiklerinde depresyona giriyor. Bu arada araştırmada, beynin yalnızlığa acı ile aynı tepki verdiği de aktarıldı.” [5]
Yalnızlaştırılmış veya yalnızlıǧa mahkûm edilmiş kişiler için yalnızlık bir acıdır, yabancılaşma uçurumuna giden yoldur bu tür yalnızlık. Yalnızlık, bilinçli olarak tercih edilmediǧinde bir mahkûmiyet, bir hapishanedir aynı zamanda.
“Yalnızlık, yüzyıllardır dünyanın her yerinde ve bütün kültürlerde, edebiyatta, şiirde ve şarkılarda işlenmekte olan bir temadır. Evrensel bir yaşam tecrübesi yani insanlar tarafından bilinen en yaygın tecrübelerden biri olmasına rağmen tanımı çok zordur. Ölçülmesi neredeyse imkansızdır ve çoğu zaman bireyler için bir başkasına yalnızlığını ifade etmesi acı veren bir durumdur.” [6]
Tercih edilmiş yalnızlık vardır, bir de zorunlu yalnızlık. Yalnızlık tercih edilmiş olduǧunda, zorunlu yalnızlık kadar bir yabancılaşmaya ve acıya neden olmuyor düşüncesindeyim. Eǧer yalnızlık yaratıcılık ve diǧer üretim biçimleriyle bütünleşirse, orada yalnızlıǧın  yabancılaştırıcı etkisinin de kırılacaǧını düşünüyorum. Çünkü entelektüel, sanatsal üretim yabancılaşmanın çelik zırhını parçalayacak kadar keskin bir kılıçtır.
Modern toplum, bir yalnızlıklar toplamıdır; bazı yalnızlıklar ise çoǧulluklar toplamı …

Kapitalizm yalnızlaştırıyor
Kapitalizm, her insanı bir kutuya koyarak yalnızlaştıran, izole eden ve yabancılaştıran bir sistemdir. Yapılan araştırmalar endüstrileşme arttıkça, teknoloji geliştikçe insanın kendisini daha yalnız hissettiǧini ortaya koymaktadır. Bu nedenle gelişmiş kapitalist ülkelerde birey de kendisini yalnız, izole edilmiş ve yabancılaşmış hisseder.
Örneǧin yapılan bir araştırmaya göre, yaşlı insanların yüzde 17’si aile, arkadaş ve komşularıyla haftada bir kez temas halindeler, yüzde 11’i ise ayda bir kez. 75 yaş civarındaki insanların yüzde 51’i yalnız yaşamaktadır.[7]
Yeni bir araştırmaya göre, Britanya halkının çoǧunluǧu yalnızlık deneyimini yaşamış ve yalnız olan birilerini de tanıyor. Britanyalıların yüzde 84’ü kendisini yalnız hissediyor, yüzde 13’ü ise kendisini her zaman, sürekli yalnız hissediyor.[8]
wdewwwe
Yalnızlık bir yabancılaşmadır
“Yalnızlık pek çok birey için o kadar ürkütücü bir tehdit ki, birçokları için ara sıra kendiyle baş başa kalmak, hatta evde tek başına olmak bile inanılmaz derecede tedirgin edici olabiliyor. ‘Yapayalnız olduğunu fark etmekten korkan o kadar çok insan var ki,’ diyor Andre Gide, “en sonunda kendilerini bulmaya hic uğraşmıyorlar… Çağımız insanının yalnızlığının öbür yüzünde tek başına olmaktan duyulan korku vardır.” [9]
Yukarıdaki alıntıda yazar, yalnızlıǧın  pek çok birey için bir tehdit olduǧunu ve insanların kendileriyle kalmaktan tedirgin olduǧunu dile getiriyor. Kuşkusuz böyle insanlar var. Ancak bunun tersi de söz konusu. Yani insanlarla bir arada olmaktan ve ilişki kurmaktan kaçınan, ürken insanlar da var. Özellikle gelişmiş kapitalist ûlkelerde buna yönelik araştırmalar yapılıyor ve birçok insan artık sokaǧa çıkmaktan bile tedirginlik duyuyor, kendisini güvende hissetmiyor.
“Yalnız başına kalamama, yalnız kaldığı zamanlar hafif bir tedirginlik ve huzursuzluk duymaktan tutun da belirli bir Yalnızlık korkusuna varıncaya kadar çeşitli derecelerde ortaya çıkan bir yalnız kalma  yeteneksizliği.” [10]
İnsan aslında kalabalıklar içinde de bir yalnızlık yaşıyor. Bu yabancılaşma, bireyi keskin bir biçimde toplum içinde yaşasa da toplumdan saǧlıklı ilişkiler kurmaktan uzaklaştırıyor. Yabancılaşma aslında kişinin önce kendisinden ve çevresinden, içinde yaşadıǧı toplumdan uzaklaşmasıdır. Bu uzaklaşma fiziken olmasa bile, psikolojik yıkıcı bir uzaklaşmadır.
‘Zira, tek başına kalmaya mecbur olanlar sadece ‘hayatta kaybedenler’dir… On yedinci yüzyılda, ünlü Fransız matematikci ve filozof Pascal, yaptığı gözlemlere dayanarak insanların kendilerinden uzaklaşabilmek amacıyla pek çok değişik faaliyete yöneldiklerini savunmuştur. Kierkegaard ise yüz yıl önce kaleme aldığı eserlerinde insanların gürültülü eğlencelere dalarak kendi yalnızlığını unutmaya çalışmasını, Amerika’nın dağlık bolgelerinde yırtıcı hayvanların ateşle veya bağırışlarla uzaklaştırılmasına benzetir… Kişisel kaygılarımızın derinlerine indiğimizde, bunların savaş riski ve ekonomik krizlere oranla cok daha ciddi nedenlerden kaynaklandığınıgörürüz.’ [11]
“Manevi yalnızlık herkes icin katlanılması güç olan bir şeydir; insanın kendisi hakkında duyduğu kuşkular ve korkular ile bir araya geldiği zaman ise bir felaket halini almaktadır.” [12]
Yalnızlık bir yabancılaşmaya da yol açar. Yabancılaşma ise panik atak, anksiyete bozukluğu veya anksiyetenin eşlik ettiği depresyonu tetikleyebilir. İşte bu ve benzeri nedenlerle özellikle kapitalizmin gelişmiş olduǧu ve buna baǧlı olarak yabancılaşmanın da arttıǧı Avrupa ülkeleri ve ABD’de ve Japonya’da bu durum yaygın.
“Japon hükümetinin yaptığı bir araştırma, Japonya’nın genç nüfusunun yarıdan fazlasının (yaklaşık yarım milyon) toplumdan uzaklaşmayı ve izole bir hayat sürmeyi tercih ettiğini ortaya çıkardı.Kişilerin altı ay veya daha uzun süre boyunca okula ve işe gitmeyip, herhangi bir sosyalleşme faaliyetine katılmayarak evden çıkmaması durumu Japonya Sağlık, Çalışma ve Refah Bakanlığı tarafından “Hikikomori” olarak adlandırılıyor. Araştırma, yaşları 15 ila 39 arasında değişen 541,000 kişinin kendini toplumdan soyutlayarak yaşadığını ortaya koydu.”[13]
Sosyal medya ise, fiziksel ve içsel yalnızlıkların, sanal kalabalıklarla çarpıştıǧı yerdir. Sanal kalabalıklar, yalnızlık duygusunu geçirmez, tam tersine derinleştirir. Sanal kalabalıklar, çoǧalmış yalnızlıklardır. Bu da çaǧımız insanına fiziksel ve içsel yalnızlıǧın yanısıra sanal yalnızlık duygusunu da yaşatır ve onu daha da kendisine yabancılaştırır.
Yalnızlık bir iç denizdir
Teknoloji geliştikçe insanlar arasındaki gerçek fiziksel ikili iletişim de azalıyor, insan daha da kendisine yabancılaşıyor, yalnızlaşıyor.
Aragon ünlü şiirinde yalnız insani hiçbir yere ulaşmayan bir merdiven olarak niteler ve şöyle der:

“Yalnız insan merdivendir

Hiçbir yere ulaşmayan

Sürülür yabancı diye

Dayandığı kapılardan” [14]

Eǧer yalnız insan bir yazar, sanatçı ise o artık yalnız deǧildir ve her yere ulaşan bir merdivene dönüşür. Öyleyse yalnızlıǧı, yaratıcılık yenebilir.
Yalnızlık bir iç denizdir, başka kıyılara açılmaz.
Yalnızlıǧa her insanın ihtiyacı vardır. Çaǧımızın problemi yalnız olmak deǧil, sistem tarafından yalnızlaştırılmak, izole edilmek ve yabancılaşmaya uǧramaktır.
Ben de derim ki, bazen yalnız olalım, ama hiçbir zaman yalnızlaşmayalım.
Erol Anar
Dipnotlar
[1] Erol Anar: “Aşklar ve Yalnızlıklar”, Öteki Yayınevi, 1. Basım, 1998, Ankara.
[2] Karl Jaspers: “Felsefeye Giriş”, Dergâh Yayınları, İkinci Baskı: Şubat 1981, İstanbul.
[3] Engin Geçtan: “İnsan Olmak”, 14. Baskı, NIsan 1994, Remzi Kitabevi, İstanbul, s. 109.
[4] Friedrich Nietzsche: “Ecce Homo/Kişi Nasıl Kendisi Olur”, YKY Yayınları, Ocak 2000, İstanbul, Bölüm XIII.
[5] “Yalnızlık genlerimizde varmış”, 22.09.2016, https://tr.sputniknews.com
[6] Karnick Paula, (Çev.: Selçuk ZENGİN Muhammed KIZILGEÇİT “Yalnızlık Hissi: Teorik Yaklaşımlar”, (Brage, Meredith, & Woodward, 1993)”, http://www.dinbilimleri.com
[7] “Loneliness Research”, http://www.campaigntoendloneliness.org
[8] “Press Releases”, http://www.campaigntoendloneliness.org
[9] Rollo May: “Kendini Arayan İnsan”, Kuraldışı Yayınları, Türkçesi: Aysen Karpat, İstanbul, 1997, s. 28, 30.
[10] Karen Horney: “Çağımızın Tedirgin İnsanı”, Tur Yayınları, 1980, İstanbul, s. 121.
[11] May: age, s. 31, 38.
[12] Horney, age, 272.
[13] “Japonya’dan Dünyaya Yayılan Hastalık: Hikikomori”, 21 Ekim 2016, http://moontazam.com
[14] Louis Aragon: “Yalnız İnsan”, http://www.antoloji.com

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!