Dostoyevski Üzerine Notlar (4): Dostoyevski, Turgenyev ve Tolstoy

Dostoyevski, Turgenyev ve Tolstoy, Rus edebiyatının Gogol ve Puşkin ile birlikte en büyük isimleridir. Dostoyevski, Tolstoy ile yüz yüze tanışmamıştır, ancak Turgenyev ile kişisel olarak tanışmaktadır. Tolstoy ile Turgenyev tanışmaktadırlar, hatta aralarında bir düello mevzusu da geçmiştir, ancak bu farklı bir konudur.
Dostoyevski, Rus edebiyatında genelde Tolstoy ile kıyaslanır. Tolstoy ona değer veriyordu, ıssız bir tren istasyonunda öldüğünde yanıbaşında Dostoyevski’nin “Karamazov Kardeşler” romanı vardı. İkisi de yalnızca Rus edebiyatının deǧil, dünya edebiyatının iki dev çınarıdır. Bir kıyaslamadan çok kişisel bir tercih yapılabilir bir okur olarak. Ben Tolstoy’u da severim. Hatta Tolstoy daha entelektüeldir, düşünceleriyle anarşisttir, her ne kadar kendisini öyle nitelemekten kaçınsa da. Tolstoy’un kişisel entelektüel, düşünceleri bana Dostoyevski’nin çelişkili milliyetçilikle beslenmiş ikircikli düşüncelerinden daha yakın gelir. Ancak bir okur olarak, bir kıyaslama deǧil de, romancı anlamında Dostoyevski’yi tercih ederim.

Devamını okuyunuz...

Dostoyevski Üzerine Notlar (3): Bir Sanatçı Olarak Dostoyevski

İşte Dostoyevski kısa bir öyküsünde rüyanın gerçekleşmeyecek bile olsa, dinlenmeye, hatta ömrünü bir rüyaya adamaya değer olduğu dile getirir:
“Gördüğüm rüyadan sonra sözcükleri yitirdim. En azından, en önemli, en gerekli olanlarını… Neyse, olsun varsın: Yolumda yürümeyi sürdüreceğim, durmadan dinlenmeden gerçeği insanlara anlatmaya çalışacağım. Sözcüklerle anlatamasam da, gözlerimle gördüm onu çünkü. Benimle alay edenler bunu anlayamıyorlar işte: ‘Bir rüyaydı gördüğün, bir karabasan …’ Eh! Mantık neresinde bunun? Oysa övünerek söylüyorlar bunu. Rüya mı? Rüya denen şey nedir? Aslında hayatımız da bir rüya değil midir? Dahasını söyleyeyim: Varsın, varsın hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir şey olsun bu, cennet olmayacak olsun (Anlayabiliyorum bunu!) ama ben anlatmayı gene de sürdüreceğim.”[21]

Devamını okuyunuz...

Dostoyevski Üzerine Notlar (2): Sibirya Hapishane Günleri

Dostoyevski’nin hayatındaki en önemli iki devreden birisiydi bu: Sibirya’dan önce ve Sibirya’dan sonra. Sibirya’da gözlemlerde bulundu ve katil, cani olarak nitelenen insanların ruhlarındaki asil parıltıları da yakaladı. Ve orada anladı ki, insan o zamana kadar edebiyatta anlatıldığı ne saf iyi ne de saf kötü olabilirdi. İnsan işte bu iki karışımın birleşmesinden oluşuyordu. Kötünün mü, yoksa iyinin mi baskın geleceği ise koşulları ile ilgiliydi, karakterden çok. Kötü olarak tanınan birisi iyi bir davranışta bulunabilir, iyi olarak tanınan birisi ise sokağın köşesini döndüğünde beklenmedik bir cinayet işleyebilirdi. İşte Sibirya’daki “yoksul ve basit, katil, cani insanlardan” öğrendiği dersler bunlardı. Ve kendini onların öğrencisi olarak niteler özellikle “Ölü Bir Evden Hatıralar” kitabında. Bu kitapta Sibirya’da yaşadıklarını anlattı. Kişisel olarak olgunlaşırken yazar olarak da giderek olgunlaşıyor kendi öznel ve özgün çizgisini yakalamaya başlıyordu.

Devamını okuyunuz...

Dostoyevski Üzerine Notlar (1): Hayatına Bir Bakış

Dostoyevski çocukluğumdan bu yana favori yazarlarımdan birisidir, hatta bir yazardan daha fazlasıdır. Onunla ilk kez kitap okumaya başladığımda insan davranışlarını ve hayatı tanımaya başlamıştım . İlkokul beşinci sınıfta onun kitaplarıyla tanışmıştım. Babam Rus klasiklerini severdi. Tüm kitaplarını, daha ergenlikte bitirmiştim. Ama şimdi yıllar sonra tekrar Dostoyevski üzerine kapsamlı bir makale yazmaya karar verince, onun tüm kitaplarını yeniden okudum. Tabi aradan yıllar geçtiği ve ben aynı kişi olsam da hayata daha farklı bir açıdan baktığımdan, onun yapıtlarına da eleştirel yaklaşıyorum. Ama bu onun, benim için dünyanın en önemli yazarlarından birisi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çok sular akmış köprülerin altından o zamandan bu yana. Ama Dostoyevski hâlâ dünya edebiyatının devi olarak yerinde duruyor ve değerinden bir şey kaybetmek bir yana, giderek de yıllanmış bir şarap gibi değer kazanıyor.
Dostoyevski’yi okuyanların bir kısmı onu çok severler bir kısmı hiç sevmez, hatta nefret edebilirler. Böyle yazarlar vardır; sevenler çok sever, sevmeyenler nefret eder. Dostoyevski, işte o yazarlardan birisidir. Aslında ben kişisel olarak onun yazarlığın biraz ötesinde olduğunu düşünüyorum.

Devamını okuyunuz...

erol anar
error: Content is protected !!