“13. Cuma” ve Jason’ın İntikamı

1980’li yıllar 81 ya da 82 olabilir büyük ihtimal… Sinemaya gitmeyi çok severdik arkadaşlarımla. Özellikle de o dönemde Yüksel sineması revaçta idi Havza’da. Bu sinema Cumhuriyet meydanının hemen girişindeydi. Sinemanın arkasındaki sokakta ise, yola yakın tarafta Dondurmacı Osman dondurma ve çok sevdiğimiz tepsi içindeki Şam tatlısını satardı. Her fırsatta sütlü, irmikli  ağızda dağılan o Şam tatlısından satın alırdık. Sinemaya girmeden ya da çıktıktan sonra. Ya da bazen dondurma satın alırdık ondan. Osman abi, kaymak dediği beyaz sütlü dondurma ile sarı buzdan ibaret olan bir çeşit dondurma satardı. Özellikle beyaz sütlü dondurmasına bayılırdık.1980 yılında gösterime girmiş. İşte 1980’li yıllarda da biz izlemiştik filmi.

Devamını okuyunuz...

Bu Paranın Gözü Kör Olsun!

O zamanlar dörtyolda, birçok kahvehane vardı. Yetişkinlerin genelde kahvehaneye gitme alışkanlıǧi vardı, buralarda arkadaşlarıyla buluşur, kâǧit oyunu, bazen de kumar oynarlardı. Bu kahvehanelerden birisi de bizim dükkânının karşı yan tarafına düşen ve garson olarak Pala’nın çalıştıǧi yerdi. Pala, tüm dörtyolda meşhurdu. Pala’nın bıyıkları aşaǧiya doǧru inerdi, uzun boylu ve keldi. Çok esprili bir insandı, sürekli güler ve binbir çeşit espriler yapardı. Bu esprilerin çoǧu ise, belden aşaǧı esprilerdi.

Devamını okuyunuz...

Perili Hamam

Babaannem anlattıǧına göre, bir gün sabah erkenden tek başına hamama gidiyor. Hamama girdiǧinde hamamı tıklım tıklım dolu buluyor. Ama biraz da garipsiyor, çünkü o gün hamamda bulunan kadınların hiçbirisini tanımıyor. Kızların hepsi genç ve kusursuz vücuda sahip, üstelik bir peri gibi de güzeller. Bunlardan bazıları babaannemin etrafını sararak onunla sohbet etmeye çalışıyorlar. Babaannem durumu garipsemiş, ama yine de şüphelenmemiş; bu genç kızların çevre illerden kaplıca için gelenlerden olduǧunu düşünmüş. Bunlar “Teyzeciǧim, teyzeciǧim…” diyerek babaannemin etrafında dört dönüyorlarmış.

Devamını okuyunuz...

Köprülü Abu’nun Dirilişi

Böyle gecelerde aǧaçların altına oturur huzurlu, tatlı bir sohbete dalardık çocuk yüreklerimizle. Rüzgâr usul usul eser ve mısırların sallanan püsküllerinin kokusunu taşırdı bize doǧru. Cır cır böcekleri hiç durmadan öterken, uzaklardan köpek havlamaları duyulurdu. Ve biz o aǧaçların ve ayın altında, o köy gecelerinde inanılmaz mutluyduk.

Devamını okuyunuz...

Çiçek Şahin

O zamanlar Havza’nın yarısını, işte bu Tabutçu Şahin amca gömmüştü. Bıyıkları dudağının kenarından yana ve biraz aşağıya sarkardı. Hep hafif uzamış beyaz sakalları olurdu yüzünde. Ölümü, belki de Havza’da en iyi tanıyan insandı. Omzunda taşıdığı kalın ipi, tabutu taşımak ve bağlamak için kullanırdı. Her gün acılı insanlarla, cenazelerle karşılaştığından dolayı işi gereği, tersine sakin bir insandı. Kolay kolay sinirlenmezdi. Ama Dörtyol’da onu kızdırırlardı bazen.

Devamını okuyunuz...

Karga Çığlıkları

Biz orada ırmak kenarında sohbet ederken zamanın nasıl geçtiğini bilmezdik. Bize akşam olduğunu, hava daha tam kararmadan sürü halinde uzaklara doğru uçan ve kim bilir nereye giden kargalar haber verirdi. “Gaaaak!”,  “gaaaaak!” diye o boğazlarından taşan keskin sesleriyle çığlık çığlığa bağırarak uzaklaşırlardı. İşte o zaman akşam olduğunun farkına varırdık. Çünkü kargalar bir sabahları çok erkenden, bir de akşamları
birlikte sürü halinde uçarlardı genellikle. Akşamları Teşvikiye tarafına doğru uçarlardı. Sanırım oralarda bir yerde yuvaları ve onları bekleyen yavruları vardı.

Devamını okuyunuz...

erol anar
error: Content is protected !!