Kasabanın Küçük Sırları

Kasabanın Küçük Sırları

Havza – Samsun

Bu tip olaylar her kasabada yaşanan olaylardandır ve küçük kasabada bir şeyin duyulma olasılığı çok daha fazladır. Kulaktan kulağa yayılır bu tür olaylar, sonunda duymayan kalmaz.

Bir gün birkaç arkadaş dersten sonra tren yolunun girişinde, Havza Lisesi’ne bakan bir şekilde oturmuştuk. Lise dağılmış, herkes gitmişti. Güneşli, güzel bir gündü. Oturmuş sohbet ediyor ve sigara içiyorduk.

Birden Eyüp yanımıza geldi:

“Merhaba, ne yapıyorsunuz gençler, iyi misiniz? diye sordu.

“İyiyiz, sağ ol.” dedik.

Eyüp bizim lisedeydi, bizden bir dönem önceydi. Yani bir yaş büyüktü bizlerden.  Uzun boylu, esmer, ve ince yapılıydı. Sürekli sululuk eden ve espriler yapan, hiçbir şeyi çok ciddiye almayan bir yapısı vardı. Eğer karnına doğru elinizi  uzatırsanız, daha dokunmadan “Hıh!” diye sesler çıkarırdı. Böyle de bir tiki vardı.

“Ben de oturabilir miyim?”

dedikten sonra oturdu ve bir sigara yaktıktan sonra konuşmaya başladı bize bakarak.

“Ya size bir şey anlatacağım,” dedi “geçen hafta yaşadım.”

Sigarasından bir nefes çektikten sonra sakince anlatmaya başladı:

“Bir kadınla tanıştım. Evli bir kadın bu. Genç ve güzel, saçlarını sarıya boyamış, aslında kumralmış. Kısa saçlı, orta boylu, yeşil gözlü, vücudu da güzel bir kadın. İlkokula giden iki çocuğu var. Bir kız tanıdık aracılığıyla tanıştım. Bu kadın beni görmüş o tanıdıkla konuşurken. Çünkü aynı mahallede oturuyorlar.

“Bu uzun boylu,  yakışıklı genç kimdir?” diye sormuş.

Kız da beni tanıtmış. Böylece bana haber ulaştı. Ben de bunun üzerine kadına dikkat etmeye başladım baktım. Bir gün kadının evinin oralarda gezerken camdan aşağıya doğru küçük bir kâğıt fırlattı yere. Ben de oradan geçer gibi yapıp, eğilerek kağıdı aldım.

Eyüp, böyle şey anlatmaya devam ediyordu. Biz de ona,

“Anlat anlat heyecanlı oluyor.” diyorduk.

“Ya kesmeyin, sözümü  bitireyim. Zaten fazla uzatmayacağım.”  dedikten sonra bir süre düşündü elini yüzüne koyarak;

“Nerede kalmıştık? Evet kâğıtta telefon numarası yazıyormuş, hemen ben postaneye gittim. Birkaç büyük jeton aldım ve kâğıtta yazan numarayı aradım  sakin bir yerden.

“Alo!” bu bir kadın sesiydi.

“Alo! Şey benim, hani bu sabah telefon numarasının yazılı olduğu kâğıdı atmıştınız camdan.”

“Ah siz misiniz?”

Eyüp kadının ses tonundan hoşlanmıştı.

“Şey evet, tanışmak isterdim sizinle uygun bir zamanda.”

“Ben de isterim tanışmayı. Şeyyy… Yarın öğleden sonra gizlice benim eve gelin. Saat 15.00’ten sonra evde benden başka kimse olmaz. Arka bahçe kapısından girin, ben arka kapıyı açık bırakırım. Girerken dikkatli olun, kimse görmesin.”

“Peki tamam” dedim kadına.

“Heyecanlanmıştım. Ertesi gün kokular süründüm, traş oldum, heyecanla eve arka bahçeden girdim. Kadının dediği gibi arka bahçe kapısı açıktı. O gün sadece sohbet ettik.

Kadın büyük şehirde doğmuş, büyümüştü. Eşi polisti ve bu nedenle tayini çıktığı için bu kasabaya gelmişlerdi. Sıkılıyordu bu küçük kasabadan. Heyecan arıyordu hayatına biraz. Bu tip şeyler anlattı ilk gün işte. Eşi bununla ilgilenmiyormuş, gece yarılarına kadar kahvehanede ya kumar oynuyormuş, ya içki içiyormuş ya da nöbetçi imiş karakolda. Kadın  kendini yalnız hissediyormuş doğal olarak.”

Eyüp ara sıra ile eliyle saçlarını geriye doğru sıvazlar gibi yapıp sigarasından bir nefes çekip artistik bir edayla anlatmaya devam ediyordu.

Bu arada bazen elimizi Eyüp’ün karnına doğru uzatıyorduk ve o aniden,

“Durrr! Yapmaa!” diyordu daha dokunmadan tiki nedeniyle.

Neyse sözü fazla uzatmadı ve,

“Fakat benim korkum adamın duyması olayı, çünkü adam polis, çeker vurur.” dedi.

Yine de kadından çok hoşlanıyordu ve ilişkiyi kesmeye cesaret edemiyordu anlattığına göre.

“Bu nedenle ilişki sürdü, bir gün yine sevişiyoruz, birden kapı çaldı. Ben hemen yatak odasının kapısını kilitledim. Gelen benim liseden tanıdığım bir kızdı. Semiha isimli bir kız. Bizden büyüktü bu kız, sonradan öğrendiğine göre polisin eşi ile hamamda tanışmışlar, arkadaş olmuşlar böylelikle.

“Moruk bir konuşuyorlar bu iki kadın bir araya gelince, var ya aklınız almaz. Kadınlar seksten, şundan bundan, iç çamaşırlarından bir sürü şeyden gizli şeylerden konuştular o gün. Hem de en ince ayrıntılarına kadar.  Ben bunları dinledim kapıya kulağımı dayayıp, çünkü kapının yanında salonda oturuyorlardı. Neyse en sonunda Semiha gitti de ben de hemen evden kaçtım. Belli mi olur kadının kocası gelebilir diye.”

Eyüp bu olayı herkese anlatıyordu önüne gelen. Biraz da övünüyordu. Daha 18 yaşındaydı ve yetişkin bir kadınla ilişki kurmaktan maço bir zevk alıyordu. Bu nedenle herkese de anlatıyordu yaşadığı ilişkiyi.

En sonunda polis olan kocanın kulağına da gidiyor bu olay küçük kasabada. Bu tip olaylar her kasabada yaşanan olaylardandır ve küçük kasabada bir şeyin duyulma olasılığı çok daha fazladır. Kulaktan kulağa yayılır bu tür olaylar, sonunda duymayan kalmaz.

Bir gün Eyüp arkadaşlarıyla kahvede kağıt oynuyor ve gülüyor, espriler, sululuklar yapıyor, her zamanki gibi.

Tam sırada kahvehanenin kapısından bir ses duyuyorlar:

“Nerede ulan o?”

Kapıdaki polis kocadır. Sarhoştur ve elinde silah vardır. Sağa sola yalpalayarak kahvehaneden içeri girmiştir bağırarak. Kendince namusunu temizlemek istemektedir.

Bu sırada kahvehanede bulunanlar hemen polisin üzerin atılırlar ve silah bir kez patlar. Kurşun tavana saplanmıştır. Adamı tutarlarken, bir an donup kalmış olan Eyüp hızla kahvehaneden çıkar ve koşarak gecede kaybolur gider.

O günden sonra Eyüp’ü uzun bir süre kasabada göremedik. Uzak bir şehirdeki akrabasının yanına kaçmıştı. Polis ise tayinini istemişti ve üç beş ay sonra polis kasabadan tayin olup gidince, Eyüp yeniden ortalarda görünmeye başlamıştı.

Erol Anar

“Aşaǧı Mahalle” başlıklı henüz yayınlanmayan kitabımdan…
Copyright © 2019 erol anar. Bütün hakları saklıdır.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!