Bu “dış güçler” politikası her daim özellikle totaliter ülkelerde uygulanır. Çünkü içeride böylece manipülasyon yapmak ve gerçeği farklı göstermek mümkün olurken, aynı zamanda milliyetçilik ve din de kullanılarak hükümet kendi taraftar kitlesini kemikleştirir. Hatta kendine taraftar olmayanları bile kendi yanına çeker. Bu söylemler baktığımız zaman çoğunlukla da iktidarlar açısından başarılı olmuştur. En azından bir süreliğine. Ama hep bu söylem ilelebet başarılı olamaz.
Category: Iktidar
Bireyin Özgür Olmadığı Bir Toplum Köledir
Özgürlük isteyenler her zaman bütün rejimlerin yok etmek istediği, sallandırmak istediği insanlar değiller mi? O zaman bir rejimin diğerinden ne farkı var ki? Bir takım
İktidar Odakları, İtaat ve Sadakat Üzerine
Ancak siyasal iktidar bireyin beynini manipüle edip onu dönüştürürken, bunu sadece devletin ya da siyasal iktidarın araçlarıyla sınırlı kılmaz. O noktada mikro iktidarlara da ihtiyaç duyar. Mikro iktidarlar da bireyin itaatini ve sadakatini oluşturan nüveleri işlerler. Ve bunu bir kez değil sürekli olarak işlemek zorundadırlar. Yoksa büyü bozulabilir.
Entelektüelin İşlevi Ne Olmalıdır?
Bugünkü kitabımız Michel Foucault’dan “Entelektüelin Siyasi İşlevi”. Foucault bu kitabında entelektüel kavramına, klasik Marksist yaklaşımdan çok fatrklı bir boyutta yaklaşıyor. Entelektüelin -Marksist yaklaşımda olduğu gibi- kitlelere öncülük etmesi gereken rolünü reddeder. Foucault’ya göre kitlelerin entelektüelden öğreneceği bir şey yoktur. Burada onun dikkat çektiği kitlelerin bilinci değiştirmek, ya da onları “bilinçlendirmek” sorunu çözmeyecektir. Yapılması gereken “hakikati üreten siyasi, ekonomik, kurumsal rejimi değiştirmektir.” ona göre. Tabi burada hakikat, üretilen ve rejimi, sistemi devam ettirmek amacıyla sürekli gündeme getirilen bir şey, daha doğrusu sistem kendi “hakikatini” üretiyor. Ve kitlelere önü tek “hakikat” biçimi olarak sunuyor. Aslında bu hakikat değil, yalan ve manipülasyon üzerine kurulu üretilmiş bir fenomendir Kitleler de bunu a priori biçimde kabul ediyor.
Bireyleri Aynı Şeyleri Düşünmeye Zorlamak Onları Köleleştirmektir
Şöyle bir düşünelim, yüzde yüz aynı düşünen iki bireyi ele alalım – böyle bir şey mümkün değildir aslında. Bunların ideolojileri, tuttukları parti, futbol takımı aynı olsun. Hatta zevkleri de aynı olsun. Yine de bunları ayıran birçok şey olabilir. İkizlerde de aynı şekilde. Her birey benzersizdir, içsel anlamda tektir, eşsizdir o.
Mikro İktidarlar, Birey ve Toplum
O kadar çok iktidar biçimi vardır ki hayatımızın içinde her yer ve her ilişkide buna alışmışızdır ve farkına bile varmayız. Bunlar mikro iktidarlardır. İktidarın farkına bile varmayız çoğu zaman, ona tabii olduğumuzun. Özgürmüşüz gibi yaparız. Örneğin sosyal medyaya bir bakalım. Buradaki özgürlüğümüz büyük sosyal medya şirketlerinin izin verdiği yere kadardır. Evet, birçok devlet ve siyasal iktidardan daha fazla özgür bir alan olarak görülür. Ama özünde öyle değildir. Bizim her paylaşımımızı yapay zekâ aracılığıyla denetler ve gerektiğinde paylaşımı bloke ederler.
En Tehlikelisi Toplumsal Tiranlıktır
Toplumsal tiranlığın önemli bir özelliği de, düşüncesini zorbalıkla dayattığı gibi, kendi düşünce ve inancının dışında hiçbir düşünce ve inanca yaşam hakkı tanımamasıdır. Bu da toplumun tektipleşmesine, onun üzerinde dogmatik, inanç, tabu, gelenek ve düşüncelerin egemen olmasına neden olur. Ve hoşgörüsüzlük toplumun tüm kesimlerine yayılır.
Hiyerarşi, Heterarşi ve Rizomatik Örgütlenme (2)
O zaman özgür ve eşitlikçi toplumu, go oyununa benzetebiliriz. Burada taşlar arasında bir hiyerarşi yoktur. Halbuki kapitalist sistem ve reel sosyalizm de satrança benzer. Burada taşların hareketleri sınırlıdır ve aralarında hiyerarşi vardır.
Hiyerarşi, Heterarşi ve Rizomatik Örgütlenme (1)
Çünkü merkezileşmeye bir emir komuta zincirine yani hiyerarşiye ihtiyaç duyar. Bu anlamda yukarıdan aşağıya hiyerarşik bilimde örgütlenmek gerekir merkezileşmede. İşte bu nedenle anarşizm, merkezileşmeye karşı çıkar, onu otoriter bulur. Bu da doğrudur. Çünkü otoriter olmaması düşünülemez merkezi hiyerarşik bir örgütlenmenin.
Rousseau ve “Toplum Sözleşmesi” Üzerine
Birey sindirilmiş, onun özündeki kendini gerçekleştirme potansiyeli yok edilmiştir. Birey, bireyden başka her şeye benzemektedir artık. O dönüştürülmüş, içindeki potansiyel eritilmiştir.