Hiyerarşi, Heterarşi ve Rizomatik Örgütlenme (1)

Hiyerarşi, Heterarşi ve Rizomatik Örgütlenme (1)

‘Hiyerarşi, insanlığı yavaş yavaş oldukça eşitlikçi ilişkilerden komuta ve itaat çerçevesinde kurumsallaşan bir topluma götüren, toplum içindeki içkin bir gelişim olarak ortaya çıktı.’

Oysa insanlar yüz binlerce yıl iş bölümü yapmışlar hiyerarşi olmadan avlanmış hayatlarını devam ettirmişler. Hiyerarşinin olmadığı komünler kurulmuş ve bunlar bir süre varlıklarını devam ettirmişler. Hiyerarşi olmadan ortak şeyler çok daha güzel ve gönüllü olarak yapılabilir bence.

Hiyerarşi (Yunanca), bir toplulukta veya bir kuruluşta yer alan kişileri alt-üst ilişkileri, görev ve yetkilerine göre sınıflandıran sistem olarak açıklanır kısaca. Hiyerarşik örgütlenmiş bir topluma baktığımızda, bu ister kapitalist, isterse “sosyalist” bir toplum olsun, orada ayrıcalıklı elit sınıf ve kesimlerin bulunduğunu görebiliriz. Çünkü hiyerarşi, ayrıcalık, otorite ve iktidarın, geniş anlamda sistemin egemenliği demektir. Hiyerarşi ile sistem, iktidar birbirinden koparılamaz.

“Hiyerarşi, insanlığı yavaş yavaş oldukça eşitlikçi ilişkilerden komuta ve itaat çerçevesinde kurumsallaşan bir topluma götüren, toplum içindeki içkin bir gelişim olarak ortaya çıktı. Daha sınıflar bile ortaya çıkmadan önce, gerontokrasiden başlayıp, babamerkezcilik, şamanist localar, savaşçı gruplar, şeflikler ve nihayet devlet benzeri oluşumlardan geçerek karmaşık bir hiyerarşik topluma yönelen mantıksal ve antropolojik olarak doğrulanan bir gelişimi izler.” [i]

Kapitalist toplum, uzmanlık ve hiyerarşi üzerine kuruludur. Finans kapitali organize eden öğelerin en önemlileri bunlardır. Hiyerarşik bir biçimde örgütlenmiş bir toplumda, uzmanlar eliyle sistem her gün yeniden yaratılır.

Marksist otoriter sosyalizm anlayışında da uzmanlar ve hiyerarşi önemlidir. Bunu görebilmek için reel sosyalist devletlere bakmak yeterlidir. (Her ne kadar bunun gerçek Marksizm olmadığını iddia edenler olsa da, Marksizmde hiyerarşi vardır) Reel sosyalist devletlerde görülen biçimde devlet kapitalizmi de, hiyerarşiktir ve uzmanlar üzerinde yükselir. Kapitalizmle bir sanayileşme yarışına giren örneğin Sovyetler Birliği, Çin gibi ülkeler, bunu kapitalizmi ve onun yöntemlerini kopye ederek bunu yapmışlardı. Hatta Çin bunda o kadar ileri gitti ki, geldiği aşamada kapitalizmin otoriter ve kaba bir kopyasından başka hiçbir şey kalmadı geriye. Sovyetler Birliği yıkıldı, Çin ise kapitalizme bir nevi kendine özgü geçiş yaparak ayakta kalabildi ve neredeyse Amerikan şirketleri tarafından işgal edildi. Çin  devlet kapitalizminden serbest piyasa kapitalizmine dogru  yavaş yavaş yol aldı. Özel mülkiyetin yolunu açan Deng yabancı yatırımcılara da izin vermişti. 2018 yılında Şanghay Menkul Kıymetler Borsası, piyasa değeri ile dünyadaki üçüncü büyük pazariydi artık. Burası artık “sosyalist” bir ülke değil, tek parti rejimi altında da olsa. Önceden “sosyalist” miydi o da ayrı bir tartışma, tamamen devlet kapitalizmi egemendi. Dünyanın en büyük emek pazarı ve finans merkezlerinden birisi. Emek sömürüsünün yapıldığı, çocuk, yaşlı, genç, her tür emeğin sömürüldüğü; – hem de küresel biçimde, çünkü Çinli emekçilerin ürettiği ürünler dünyanın dört bir yerinde satılıyor- ambalajı “komünist” ama içindeki ürünlerle tamamen kapitalist bir ülke. Çin’in “sosyalizminin” [ii] özeti şudur: ülke çapında 2500’den fazla McDonald’s şubesi, 3000 Starbucks ile 10 marka ve 50’den fazla içecek çeşidiyle 39 yıllık Coca Cola egemenliği… Bu noktada kendini karşıtına göre tanımlayan otoriter “sosyalist” devletler, karşıtının yöntemlerini de aynen devralarak, şiddeti uygulamaktan da kaçınmamışlardır.

Sovyetler Birliği’nde ise gerek Lenin, gerekse Stalin hiyerarşiyi çok önemsiyorlardı. Troçki de iktidarda görev aldığı dönemde askeri disiplini (hiyerarşiyi) fabrikalara sokmaktan bahsediyordu. Yani Marksizmde hiyerarşi her zaman önemli ve vazgeçilmezdi.

“Bu yüzden de Stalin 1931’in Haziran ayında eşitlikçiliği ya da eşitlemeyi (uravnilovka) reddedip ‘her endüstri, her teşebbüs, her atölyede’ bir ‘yönetici birim’ bulunduğunu belirterek, eşitlikçiliği destekleyenleri küçük burjuva görüşlerine sahip olmakla suçlayıp tüm dünyayı şaşkınlığa uğrattığında, o devirde kendisini eleştirenlerin düşündüğünden daha kurnazca bir darbe vurmuş oldu.” [iii]

Toplumun beyni bugüne dek iki fikirle iğdiş edilmiştir. Birincisi devlet olmadan herkes herkesi öldürür, ikincisi ise hiyerarşi olmadan, bir baş, lider, şef ya da yönetici olmadan düzen sağlanamaz, kaos olur.

İşin kötü yani sistem o kadar ruhumuza hiyerarşiyi sokmuş ki, hiyerarşi, emir komuta zinciri olmadan ortak hiçbir şey yapılamayacağını düşünüyoruz. Aynen devlet olmadan olmayacağı düşüncesi gibi. Bir okurum şöyle bir yorum yapmış:

“İçinde yaşadığımız toplumda, tek başına bir yerlere yürüme erdemini ararken, ‘ortaklaşa bir şeyler yapma zorunluluğu da karşımıza dikiliyor, (arzu etmesek de) dikey örgütlenme zorunluluğu da…”

Yani düşmanını taklit etmekten, onun yaptığının kötü bir kopyasını yapmaktan başka bir yol yok bu düşünceye göre. Ama ben böyle yapmak zorunda olduğumuza inanmıyorum.

Bu okurun “ortaklaşa” bir şeyler yapmak gerektiği düşüncesine katılıyorum, ama bunun için hiyerarşinin, dikey örgütlenmenin zorunlu olduğuna inanmıyorum. Bir başkan, yönetim kurulu, emir komuta zinciri olmadan da insanlar ortak ve gönüllü bir şeyler yapabilir. Burada tek dikkat edilecek şey etiktir. Etik çerçevesinde davranırsak ne yasalara, ne de hiyerarşiye ihtiyacımız vardır. Herkes kendi üzerindeki sorumluluğu gönüllü olarak, üzerinde hiçbir baskı olmadan, emir komuta zinciri olmadan yerine getirecektir. Eğer yerine getirmeyenler olursa, o noktada toplum -zor kullanma dışında- yöntemlerle sorunun , problemin üstesinden gelebilir. Burada ana eksen hiç kimseye zorla bir şey yaptırmamak, kimseyi zorlamamaktır. Ama diğer yandan bireysel ve toplumsal etiği de, toplumsal çıkarları korumak gereklidir. İşte bu denge ile problemlerin çözüleceğine inanıyorum.

Marksist anlayış aslında hiyerarşik yapılanmanın sosyalizmin eşitlik ilkesine aykırı olduğunun farkına varmıştı, ama hiyerarşiden vazgeçmek yerine “demokratik merkeziyetçilik” diye bir kavram icat etti. Bu kavrama göre, bir konu kısıtlama olmaksızın tartışılabilir, ama çoğunlukla alınan karardan sonra azınlığın ve herkesin sıkı sıkıya bu kararı bir daha sorgulamadan, tartışmadan uyması gerekir. Aslında başına demokratik koymakla demokratik olmuyor. Yani bir karar yönetim kurulunda, politbüroda alınacak, sonra uzun uzun tartıştırılacak ve tüm alt birimler bu karara uymak zorunda. Bunun neresi demokratik? Merkeziyetçi olan bir şey özünde demokratik de olamaz. Çünkü merkeziyetçilik otoriterliktir. Ve merkeziyetçilik hiyerarşiye sıkı sıkıya bağlı olmuştur, en azından şimdiye dek böyledir.

Demokratik merkeziyetçilik ilkelerinden birisi sudur: “Sıkı bir parti disiplini ve çoğunluğun verdiği kararlara azınlığın bağlı kalması.” Zaten daha sıkı bir parti disiplini dediğinizde bütün demokratik kanalların önünü kesmiş oluyorsunuz. Yani demokratik merkeziyetçilik demokratiğini çıkaralım, merkeziyetçiliktir. Ve hiyerarşiktir.

Düşünüyorum da özellikle totaliter rejime sahip ülkelerde, partilere neden yönetici seçiliyor ki… Bir tane genel başkan olsun yeter. Onun altındaki memurlar bürokratik işleri yürütür. Herkes zaten genel başkanın kölesi değil mi? Çünkü yönetici denilen kişiler çoğunlukla birer kukla olmaktan ileri gidemiyor. Parti sistemi budur; emir komuta zinciri, hiyerarşi ve disiplin üzerinde yükselir. Başkana karşı çıkan anında ihraç ediliyor. Yani bir çeşit krallık ve monarşi, demokrasi değil geçerli olan sistem.

Halk açısından ise, halk kişileri idolleştirmeye ve onlara tapmaya bayılır. İşte parti denilen örgüt, totaliter eğilimli bir örgüttür ve insanları manipüle eder. Her parti bir diktatörlüktür. Legal ya da illegal her parti siyasal iktidarın bir uzantısı ve onun bir parçasıdır. Çünkü iktidar olabilmek için hükümet olmaya gerek yoktur. Çünkü hepsi aynı şekilde aynı zincirle örgütlenir. ve hepsi de aynı şeyi hazırdır siyasal iktidarı. ilk yaptıkları şeyi de kendi üyelerinin düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlamak, hatta ortadan kaldırmaktır . Her parti kendi içinde ve belirli bir halk kitlesi üzerinde iktidara sahiptir. Hiçbir partiden gerçek demokrasi çıkmaz bu nedenle. Parti hiyerarşilerin kurumudur, tıpkı devlet gibi.

Örneğin Çatalhöyük’te yapılan araştırmalar burada belirgin bir toplumsal hiyerarşik yapılanmaya rastlanılmamıştır. Heterarşik özellikle de vardır aynı zamanda.

Bir diğer ilke, “yüksek parti organlarının verdiği tüm kararların kesinlikle alt organlar ve bütün parti üyeleri için bağlayıcı olduğu”dur…

Yukarıdan aşağıya alınan kararların “demokratik merkeziyetçilik” adı altında dayatılmasıdır. Kapitalizmden, onun uygulamalarından hiçbir farkı yoktur. Hatta bazen kapitalizm azınlığa daha çok haklar verir.

Oysa insanlar yüz binlerce yıl iş bölümü yapmışlar hiyerarşi olmadan avlanmış hayatlarını devam ettirmişler. Hiyerarşinin olmadığı komünler kurulmuş ve bunlar bir süre varlıklarını devam ettirmişler. Hiyerarşi olmadan ortak şeyler çok daha güzel ve gönüllü olarak yapılabilir bence. Yani gerçek tam tersidir.

Hiyerarşik bir şekilde örgütlenmiş bir toplumda birey özgür ve eşit olamaz. Özgürlük ve eşitlik kavramları daha baştan dışarıya atılmıştır, hiyerarşik toplumlarda. Hiyerarşik sistem, genellikle yukarıdan aşağıya kurulmuş ve birbirine bağımlı, birbiriyle iç içe geçmiş bir otoriteler zincirini ortaya koyar. Bu toplum dediğim gibi ister kapitalist, isterse “sosyalist” olsun, hiyerarşi varsa, kesinlik ayrıcalıklı bir sınıf ya da kesim yaratacaktır. Bu kaçınılmaz bir durumdur.

Özellikle ileri kapitalist ülkelerde hiyerarşiye alternatif yeni yollar aranmaktadır.

Hiyerarşi olmadan insan topluluğu kendisini idare edebilir mi?

Hiyerarşiye karşı olan tek sosyo-politik kuram anarşizmdir. Bunun dışındaki tüm ideoloji ve kuramlar hiyerarşi üzerinde yapılanır. Anarşizm, Proudhon’un büyük tahakküm biçimleri olarak gördüğü “devlet, sermaye ve kilise”ye karşı çıkar. Bunun yanısıra hiyerarşiye de karşıdır anarşizm. Ayrıca hiyerarşiye karşı olduğundan, merkezileşmeye de karşıdır.

“… anarşistler aynı zamanda da çeşitli araçlarla anarşi durumunu; yani zorlayıcı kurumların olmadığı bir merkezsizleşmiş toplumu, gönüllü birliklerin federasyonu aracılığıyla örgütlenecek bir toplumu kurmayı veya ortaya çıkarmayı amaçlarlar” [iv]

Çünkü merkezileşmeye bir emir komuta zincirine yani hiyerarşiye ihtiyaç duyar. Bu anlamda yukarıdan aşağıya hiyerarşik bilimde örgütlenmek gerekir merkezileşmede. İşte bu nedenle anarşizm, merkezileşmeye karşı çıkar, onu otoriter bulur. Bu da doğrudur. Çünkü otoriter olmaması düşünülemez merkezi hiyerarşik bir örgütlenmenin.

Toplumun beyni bugüne dek iki fikirle iğdiş edilmiştir. Birincisi devlet olmadan herkes herkesi öldürür, ikincisi ise hiyerarşi olmadan, bir baş, lider, şef ya da yönetici olmadan düzen sağlanamaz, kaos olur.

İnsan -diğer yazılarımda belirttiğim gibi- yeryüzündeki varlığının büyük bölümünü devletsiz sürdürmüştür. Ayrıca günümüzde bile bazı primitif topluluklarda şefsiz, hiyerarşisiz yaşayan topluluklar vardır.

Bu iki fikir de bugüne dek toplumsal bellekte varlığını sürdürmektedir. Kapitalizm de bu iki fikri işlemiştir sürekli. Reel sosyalizm ise, hem devlet hem de hiyerarşi konusunda kapitalizmi taklit etmiştir. Ancak kapitalizm bu konularda arayışlara girmiştir. Özellikle ileri kapitalist ülkelerde hiyerarşiye alternatif yeni yollar aranmaktadır. Kapitalist üretim biçimi de değişmektedir. Fordist üretim biçiminden, post-fordist üretim biçime geçilmişti. Post-fordizm daha esnek bir üretim biçimidir. Ancak şimdi dünyanın birçok yerinde otomasyon, yani robot işçiler kullanılıyor ve sayı her geçen gün artıyor.  Şimdi ise kapitalizm yeni bir değişimin aşamasında. İnsan emeğine ihtiyaç duymayacak biçime yönelen bir kapitalizm var. Bu konuya birçok yazımda değinmiştim. Burada tekrar değinmeyeceğim. (Bakınız)

Yine Andların eteklerinde yaşayan İnka öncesi bir toplumda  bugünkü anlamda sosyal hiyerarşinin olmadığı, merkezi olmayan sosyal ağlar ve güç paylaşımı ile kendini idare eden bir yapılanma ortaya koyuyor. Yani böyle birçok toplum vardır. İnsanlık devlet ve hiyerarşi olmadan (ya da çok sınırlı hiyerarşiyle) çok uzun bin yıllar yaşamıştır. Ya hiyerarşi yoktur, ya da çok sınırlı ve semboliktir.

Örneğin Çatalhöyük’te yapılan araştırmalar burada belirgin bir toplumsal hiyerarşik yapılanmaya rastlanılmamıştır. Heterarsık özellikle de vardır aynı zamanda.

Kapitalizm hiyerarşiyi özgür bir toplum kurmak amacıyla ortadan kaldırmaya çalışmıyor. Zaten otomasyon, yani robotların üretiminde hiyerarşiye ihtiyaç yok. İnsan emeğini devreden çıkardığında, hiyerarşik yapılanma da ortadan kalkıyor. Gerisi yapay zekâya sahip robotların kendi işlevini yerine getirmesinden ibarettir. İnsanlarda olduğu gibi hiyrerarsiye ihtiyaç yoktur bu sistemde. Ama oraya geçişte kapitalizm yine de bir arayış içindedir. İnsanlar arasında hiyerarşiyi esneterek ya da ortadan kaldırararak üretimi daha fazla artırmak ya da daha fazla finans elde etmek üzere biçimlenmektedir bir süredir. Çok yakın gelecekte artık insan emeği devreden çıkmış olabilir.

“Burada, özellikle Afrika’daki pek çok anarşik rejimdeki, seg­menter soy sistemi özellikleri ile anarşist federalizm arasındaki benzerliği fark etmek ilginçtir. Her iki durumda da bütünü oluştu­ran segmentler, her segmenti oluşturan alt segmentler vb. vardır… Pigmeler ve Arizona Hopileri liderlere karşı anarşist bir güvensizlik sergiler, öyle ki topluluk üyeleri, topluluk içine olabildiğince karışarak liderlik rolünden kaçmaya çabalar.  ” [v]

Pek çok örnek verilebilir bu konuda. Bu yerli topluluklarında hiyerarşi cok daha az kullanılır, modern yaşama göre. Evet daha küçük yaşam biçimleridir ama insanlığa yine de bir örnek verirler. Örneğin polis olmadan binlerce yıldır yaşayan yerli toplulukları vardır. Bunlar için belki küçük köyler denilebilir. Ama şöyle bir düşünelim, bugün modern dünyadaki en küçük köyde bile polis, bekçi karakolu vardır. Ya da herhangi bir sorunda jandarmaya başvururlar. Yani en küçük modern topluluk bile kendi sorunları çözmemek üzere eğitilmişlerdir. İkisi kişilik bir aile bile içinde sorun çıkabildiğinde hemen polise, yargıya başvuruyor. Kendi sorununu çözmekten aciz kalıyor.

“Vahşi kabilelerin yaşamından çıkarılacak dersler arasında, bir toplumun, düzeni polis olmadan nasıl koruyabileceği de vardır.”[vi]

Burada sorun küçük ya da büyük olması değil, kendi kendine yetebilmesi ve otorite ve hiyerarşiyi modern toplumdakinden çok daha aza indirgemeyi başarmasıdır.

Heterarşik yapılanma

“Heterarşi ise, temeldeki birçok parçacığın karşılıklı etkileşimlerine dayalı olarak oluşturulan ortak mutabakatlara dayalı kuvvet alanı sistemine dayanır. Yani biri tepeden tabana örgütlenmeyi, diğeri tabana dayalı örgütlenmeyi gerektirir.” (http://sibelatasoy.com/hiyerarsi-yerine-heterarsi/)

Tarihsel olarak Anglosaksonların yedi topluluğu da bir heterarsik yapılanma oluşturmuşlardı.

“Heterarşik toplumlar, çeşitlilik ve seçim açısından zengin; karmaşık, akıcı ve çok katmanlı, sanat ile hayatın birlikte aktığı, akıcı bir otorite içeren yapılardır… ‘heterarşik toplum’dur; bireyin, derecelendirme sisteminin içinde değil de, güç ve otoritenin yatay pozisyonunda yer aldığı ve eşit roller üstlendiği bir ağ sistemi. ”[vii]

Heterarşik sistemde karşılık etkileşimin dinamizmi ile birey , hiyerarşik otoriter sistemden daha özgürdür. Daha az otoriteye tabiidir denilebilir. Çünkü hiyerarşik katı yapılanma otoriterdir bu anlamda. Heterarşi daha demokratiktir.

Heterarşi (hetearchy): Her ögenin güç ve otoritenin yatay pozisyonununda yer aldığı, her birinin kuramsal olarak eşit rol üstlendiği ögelerden oluşan ağlardır.[viii]

Hetararşik sistem dinamiktir ve kendi kendini organize eder. Merkezi yoktur ve hiyerarşi gibi yukarıdan aşağıya örgütlenmez. Daha çok ağlar ve koordinasyon aracılığıyla çalışır. Ama postmodern anlamda da kapitalist ilişkileri tarif ediyor olabilir. Özgür topluma uyarlamak gerekir onu bu anlamda. Çünkü postmodern ağlar, içlerinde gizledikleri mikro iktidar (Foucault’nun söz ettiği) gibi birçok tehlike barındırır. İktidarı ortadan kaldırıyormuş gibi yaparken aslında onu gizler. İşte heterarşik örgütlenmeye bu gözle bakmak ve onun içinde gizli mikro iktidarları, otoriteyi ortadan kaldırmanın yollarını araştırmak gerekir bu anlamda. Merkezsiz olsa bile heterarşik yapılanmayı etkileyen otoriter yapılar barınabilir içinde. Buna dikkat etmek gerekir. Diğer bir nokta hiyerarşi ve heterarşi tamamen birbirinden kopuk olmayabilir.

Heterarşide bir düzen vardır, ama bu düzen hiyerarşik olmayan bir düzendir, kendi kendini organize eder.  Bunu özgür topluma uyarlarsak, Bakunin’in öngördüğü gönüllü federasyonlar yapılanmasına uygun düşebilir. (Ancak Bakunin de  çelişkiler içindedir, gönüllü federasyonlar önerisinde. “Öte yandan, komünal yaşama organları, ikincil öneme haiz meselelerde bölge yaşama organlarından ayrılma hakkını muhafaza eder; fakat bu aslı meseleler için söz konusu olamaz.”)  Yani yine merkezi bir otorite koyuyor böylece Bakunin burada. O yüzden gönüllü federasyonlar he rkonuda özgür ve merkezden bağımsız olmalıdır. Aslı meselelerde bile. Yoksa yeni bir otoriteden başka bir anlama gelmez bu, anarşist özelliğini kaybeder. Yeni bir hiyerarşi kurar.Hiyerarşik sistem sonuçlar üzerine yoğunlaşırken, heterarşik sistem, olasılıklar üzerinde şekillenir, kesinlik içermez. Yani şöyle diyebiliriz belki her lokal örgütlenme belki benzersizdir bu anlamda, çünkü kendi değişkenlerini taşır ve kendi iç dinamiği diğerlerinden farklıdır.

Sürecek…

Erol Anar

Dipnotlar


[i] Murray Bookchin: Özgürlüğün Ekolojisi, s. 35.

[ii] Çin, Orwell’ın “1984”ünü uygulamaya geçirmiş bile. Big Brother (Devlet) vatandaşını izliyor!

[iii] E. Hallet Carr: “1917 Öncesi ve Sonrası”, s. 23.

[iv] Anthropoloji ve Anarşizm, Anarchy: A Journal of Desire Armed, sayı 45, s. 38.

[v] Harold Barclay: Efendisiz Halklar Bir Anarşi Antropolojisi, Versus Yayınları, sayfa 15-24.

[vi] Tylor, II, 134.

[vii] Mimarlıkta Bir Karşı Duruş Tavrı Olarak ‘Anarchitecture’ Öze ULUENGİN,1 Tülin GÖRGÜLÜ, http://www.journalagent.com/megaron/pdfs/MEGARON-41736-ARTICLE_(THESIS)-ULUENGIN.pdf

[vii] Collins Dictionary, 2014.

Bu yazıda yararlanılan kaynaklar:

Murray Bookchin: Özgürlüğün Ekolojisi, Ayrıntı Yayınları.

E. Hallet Carr: “1917 Öncesi ve Sonrası”, Birikim Yayınları.

Anthropoloji ve Anarşizm, Anarchy: A Journal of Desire Armed.

Harold Barclay: Efendisiz Halklar Bir Anarşi Antropolojisi, Versus Yayınları.

Tylor, II, 134.

Lehning, 72, 73.

Yaşar Çabuklu: Rizom ve Anarşi, 25 Ocak 2016.

felsefe.gen.tr

Gilles Deleuze-Felix Guattari: Kapitalizm ve Şizofreni.

Bılim ve Gelecek: Merkezi bir kamusal yapı yok, toplumsal hiyerarşi belirgin değil: Çatalhöyük eşitlikçi ve lidersiz bir toplum muydu? https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2013/11/01/merkezi-bir-kamusal-yapi-yok-toplumsal-hiyerarsi-belirgin-degil-catalhoyuk-esitlikci-ve-lidersiz-bir-toplum-muydu/

.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!