İktidar Odakları, İtaat ve Sadakat Üzerine

İktidar Odakları, İtaat ve Sadakat Üzerine

Böylece itaat, sadakat yaratmaya yönelir.

Burada birey, makro ve mikro iktidarlar ağ ve mekanizmaları arasında sürekli bir iletişim ve etkileşim söz konusudur ve bu karşılıklıdır. Bu, gözetleme, denetleme, etkileme, kontrol, disiplin  ile birlikte yürür.

Bir insan doğrudan, kendiliğinden, gönüllü olarak siyasal iktidarı savunmaz. Onun siyasal iktidarı savunması için, yardımcı mekanizmalarla o insanın ruhunun ve düşüncelerinin işlenmesi gerekir. İşte burada da çeşitli kavramlar gündeme gelir. Tarihteki en etkili kavramlardan birisi kişinin ait olduğu din ile etnik grup, halk, ulustur. Çağdaş anlamdaki milliyetçilik de özellikle totaliter rejimlerde kullanılan başlıca araçlardan birisidir, Kişi bu noktada siyasal iktidarın çıkarları ile ülkenin ya da ulusun çıkarlarını birleştirir, ya da onları birbirinden ayırt edemez. İşte bu noktada siyasal iktidarı savunduğunda kendi ulusunu, kendi ülkesinin çıkarını savunduğunu sanır. Biraz da din kattığınız zaman işin içine, işte o zaman siyasal iktidar daha da güçlenir. Özellikle totaliter eğilimli hükümetlerin, devletlerin olduğu ülkelerde hem ümmetçilik, hem ulusçuluk aynı potada eritilir. Bazen din bayrağı, bazen ise ulusal bayrak öne çıkarılır, böylece azami derecede destek alınır içeriden. Devletin kutsallığı işlenir sürekli. Birey artık siyasal hükümet ile devleti özdeşleştirir. İşte siyasal iktidarın istediği de budur totaliter rejimlerde.

Burada birey, makro ve mikro iktidarlar ağ ve mekanizmaları arasında sürekli bir iletişim ve etkileşim söz konusudur ve bu karşılıklıdır. Bu, gözetleme, denetleme, etkileme, kontrol, disiplin ile birlikte yürür.

Ancak siyasal iktidar bireyin beynini manipüle edip onu dönüştürürken, bunu sadece devletin ya da siyasal iktidarın araçlarıyla sınırlı kılmaz. O noktada mikro iktidarlara da ihtiyaç duyar. Mikro iktidarlar da bireyin itaatini ve sadakatini oluşturan nüveleri işlerler. Ve bunu bir kez değil sürekli olarak işlemek zorundadırlar. Yoksa büyü bozulabilir.

Foucault ise, öznenin iktidara dahil olması sorununu daha farklı bir yaklaşımda ele alır ve iktidarın sadece baskıyla ayakta durmadığını söyler ve öznenin iktidara dahil olduğunun altını çizer. Gerçi bu gerçekliği daha 500 yıl önce La Boétie dile getirmişti.

“İktidarın karakteristik özelliği, bazı insanların başka insanların davranışlarını az çok bütünüyle (ama asla tamamen ya da zorlamayla değil) belirleyebilmeleridir.” [ii]

İşte bu hem insanlar arası ilişkideki iktidar biçimlerini, hem de insanların makro ve mikro iktidarlar ile olan ilişkilerini gösterir. Bu noktada La Boétie’nin dediği gibi bu tamamen zorlama değildir, gönüllü olmak zorundadır bir anlamda. Yoksa baskı kalktığında, destek de ortadan kalkar. Onu sürekli kılan, bir sadakate dönüşmesi ve gönüllü olmasıdır.

Hep aynı senaryo vardır: George Orwell’ın “1984”üne hoş geldiniz!

İşte bu noktada yurttaşı inandırmak için, ülke üzerinde dış güçler tarafından büyük emperyalist oyunlar oynandığını, yüce lidere tuzaklar hazırlandığını, ülkenin ve dinin elden gitmekte olduğunu işler iktidar ağ ve mekanizmaları. Sözde ona karşı çıkarken bile, onu destekler “muhalefet.” “Büyük emperyalist oyunlar” konusunda siyasal iktidar ile aynı düşünmektedir çünkü. “Vatan, millet, devlet …” gibi kavramlar kullanıldığında “muhalefet” hemen sıraya girer ve itaat eder, hatta siyasal iktidara yardımcı olur manipülasyonda. Makro ve mikro iktidarlar aynı anda çalışır. Böylece itaat, sadakat yaratmaya yönelir. Çünkü siyasal iktidarın aradığı sadakattir, çünkü itaat her an sona erebilir. Ama sadakat ve gönüllülük ile beslenirse çok zordur sona ermesi.

“Diktatörlük kurmak, diktatörlüğü yaşatmak veya sınırlarını genişletmek için dış tehdit algısının abartılarak kullanılmasının tarihi çok eskilere gider… Söz konusu hedefler ulusu, bu sözde dış tehditlere karşı sürekli odaklanmış halde tutmayı (ve iç problemlerle meşgul olmalarını önlemeyi), yetkililerin iç meselelere karşı gereğinden fazla sert tedbirler almalarına uygun zemin aratmayı ve daha kapalı bir toplum yaratmak amacıyla özgürlüklerin kısıtlanmasına verilen desteği artırmayı içerir.”[iii]

Bu politikayı hazırlarken tıpkı Don Kişot gibi hayali ya da gerçek değirmenlere ihtiyacınız vardır. Bunu sağlamak için o değirmenlere saldırmanız gerekir. Hem içeride, hem de dışarıda saldıracağınız kişi, grup, kesim, topluluk ve ülkeler olmalı.  Ne kadar çok ve sık saldırırsanız, sizi savunanları o derece fanatikleştirirsiniz. Hatta yeri gelir muhalefetiniz” bile “ülkenin çıkarları” adı altında sizi savunmaya başlar. Oysa ortada siyasal iktidarın kurguladığı bir oyun vardır ve oyun kurucuların kendi çıkarlarından başka bir şey yoktur. Ama onlar herkesin bunu bilmesini istemez, o ülke ve ulusunun çıkarları için mücadele ettiğinin sanılmasını isterler. Bunun için sürekli manipülasyon yapmak durumundadırlar, sürekli birey ve toplumun bilincini işlemelidirler.

“Gerçeğin ideolojik anlatımlar süzgecinden geçirilerek algılanması, kişinin kulluğunu, köleliğini bir çeşit özgürlük olarak yaşamasına neden olur. Buna bağımlı olarak, siyasal iktidara yönelik derin bir sadakat (bağlılık) belirir ve siyasal- toplumsal kurallarla kurumlar üzerinde aktif bir consensus yaratılmış olunur.” [iv] diyor bu konuda Etienne de La Boétie.

Bu noktada kişi, kendi kulluğunu gönüllü olarak tescilliyor. Siyasal hükümete karşı olsa bile, bağlı olduğu ideolojiye kulluk ederek köleliğini onaylamış olur. Yani siyasal hükümete karşı mücadele ederken, ideolojik süzgeçlerden yararlanarak aynı zamanda sahte bir özgürleşme yaşar. Siyasal iktidarın pençesinden kurtulup özgürleşmek isterken, aynı zamanda bağlı olduğu ideolojinin ve ideolojik süzgeçlerin onu köleleştirdiğinin farkında değildir kişi. Aynen siyasal iktidarın yaptığı gibi. O çift taraflı bir köledir artık.

S400’lerin alımı sırasında sosyal medyada bir yorum okumuştum. Bir kişi şöyle yazmış: “Reis, sen S400’leri al, ben ömür boyu soğan ekmek yemeye razıyım.”

İşte bu gönüllü kölelik, bu noktadan kaynaklanıyor. Çünkü bu kişi din, milliyetçilik ve başka kavramları, mekanizmaları kullanan siyasal iktidar ve diğer mikro iktidarlar tarafından işlenmiştir. Ve kullanıma hazır hale gelmiştir.

Erol Anar


[i] Michel Foucault: Özne ve Iktidar, Ayrıntı Yayınları, sayfa 224. https://www.kitapyurdu.com/kitap/ozne-ve-iktidar–secme-yazilar-2/2

[ii] Özne ve Iktidar, sayfa 55.

[iii] Fathali M. Moghaddam: Diktatörlüğün Psikolojisi, (Kitaptan kısa bir bölüm), 3P Yayıncılık, Çeviri: Hakan Kabasakal, 1 . Baskı: Mart 2014, İstanbul, sayfa 97-101. https://www.kitapyurdu.com/kitap/diktatorlugun-psikolojisi/

[iv] Etienne de La Boétie: Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev, Çeviri ve Yorum: Prof. Dr. Mehmet Ali Ağaoğulları, İmge Yayınevi, 3. Baskı: Kasım 2011, Ankara, sayfa 95.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!