Mikro İktidarlar, Birey ve Toplum

Mikro İktidarlar, Birey ve Toplum

İktidarın hep yukarıdan geldiğini düşünürüz klasik bakış açısıyla.

İktidar boyun eğdirilmiş bedenleri yaratırken bedenlerin içindeki ruhları da yok etmekte ustadır. Çünkü insanın içinde isyan ruhu kalmışsa o kolay kolay boyun eğmez, ya da yeri gelir isyan eder.

“Spinoza’nın söylemiş olduğu gibi insanlar sanki özgürlük için mücadele edermişcesine hizmetkârlıkları için mücadele etmektedirler.” [1]


Köleliğin içselleştirilmesidir bu… Özgürlük için değil, kölelik için yarışan ruhlar… Bütün özgünlüklerini yitirmiş kara ruhlar… Bir de şu yönü var, özgürlük için yola çıkıp da, yine köleleşmek. Yine birilerinin, kişi ve kurumların kölesi olmak. Devlete ya da bir kuruma karşı çıkarken, bu kez de özgürlük getireceğini söyleyen başka kurumların kölesine dönüşmek… Özgürlük her yerden ve her yandan kuşatılmış. Özellikle de bireyin hak ve özgürlükleri; onları kimse tanımıyor ne devlet, ne de muhalifler, ne de mikro iktidarlar.

“İktidar öncelikle boyun eğdirilmiş bedenler yaratmayı amaçlar.” der Foucault. [2]

İktidarlar boyun eğdirilmiş bedenleri yaratırken, o bedenlerin içindeki ruhları da yok etmekte ustadır. Çünkü insanın içinde isyan ruhu kalmışsa o kolay kolay boyun eğmez, ya da yeri gelir isyan eder. İşte iktidarlar bu isyan olgusundan her zaman korkarlar. Bu nedenle bireyin içindeki isyan ruhunu tamamen yok edip, onu bir vidaya dönüştürme işlevini görürler.

Jose Saramago’nun “Körlük” başlıklı kitabında, bir körlük salgınının toplumu kör ettiğini ve bireylerin tek tek artık bir kaosa daldıkları anlatılır. Aslında şöyle bir düşünürsek, toplum gözleri görse de kördür. Çünkü körü körüne iktidara, otoriteye itaat eder. Bu binlerce yıldır böyle olmuştur. Yöneticiler de toplum kadar kördür. Ama onlar ellerindeki iktidar kozu ile toplumu yönetmeye devam ederler.

İnsan iktidarlara, otoritelere ve güçlere teslim olduğunda da işte bir köpek gibi boynuna tasma geçirilir. Aynı La Fontaine’nin fabl öyküsündeki köpek gibi karnını doyurmak için özgürlüğü bırakır ve tasmanın boğazına geçirilmesine izin verir. Oysa kurt, özgürlüğün tadını bilir, o yüzden özgürlüğünü tasma ile değişmez asla. Varsın aç kalsın, ama özgürdür o. Özgür olmak gibisi yoktur. Oysa ne insanın, ne de köpeğin boynuna tasma yakışır. İkisi de özgür olmalıdır.

Eskiden kölelik sistemi vardı, sonra kölelik sistemi kaldırıldı. Bu kez görünmez modern kölelik sistemi kuruldu. Kapitalist sistemin ücretli kölelik sisteminde insanlar görünmez zincirlerle sisteme tutsak olmuşlardır. Sanki zincirleri yokmuş gibi yapmalarını, sanki özgürleşmiş gibi düşünmelerini ister sistem onlardan. Toplumun büyük çoğunluğu da böyle yapar.

Eğer bir toplumda özgürlük ve eşitlik aynı anda yoksa, o toplumda bireyin sahip olduğu diğer hakları konuşmanın anlamı yoktur. Özgürlüğün olmadığı bir toplumda, diğer bütün haklar talidir. Özgürlükten yoksun bir eşitlik de olmaz, bu da köleliktir.

Mikro iktidar ilişkileri

“İktidar başınızı döndürmekten çok tabanlarınızda vücut bulur.”[3] Michel Foucault.

Burada işte belki Foucault’nun sözünü ettiği, mikro iktidarlardan söz edebiliriz. Tek bir iktidar biçimi yoktur. İktidar ağ ve mekanizmaları vardır. Foucault’nun dediği iktidar,“Her yerdedir ve her yerden gelir.”

“… büyük iktidar stratejilerinin kendilerini nasıl gizlediklerine, işleyiş koşullarını da mikro-iktidar ilişkilerinde nasıl bulduklarına bakmak gerekiyor. Ne var ki her zaman için, iktidar ilişkilerini koordine eden trajedilerin yeni sonuçlar doğurup o zamana kadar hiç etkilenmemiş olanları etkilediği tam zıt yönde hareketler de görülür.”[4]

İktidarın hep yukarıdan geldiğini düşünürüz klasik bakış açısıyla. Anarşizm ve Marksizm gibi sosyo-politik kuramlar da bunu böyle çözümlemişlerdir. Ama bu oldukça eksik bir tanımdır iktidar kavramının genişliğini ve yaygınlığını düşündüğümüzde. Bu noktada anarşizm devleti ortadan kaldırınca iktidarın büyük ölçüde son bulacağını düşünmüştür büyük oranda. Marksizm ise devleti ele geçirince, bir süre sonra onun kendiliğinden söneceğini öngörmüştür. Ama iki teori de bu noktada yanlıştır. Devlet sönünce, ya da devlet ortadan kaldırılınca iktidar çatışma ve çelişkileri son bulmayacaktır. Sadece biçim değiştirecektir. Her iki kuram da iktidarı devlete indirgemişlerdir. Bu noktada yeni bir bakış ve değerlendirmeye ihtiyaç vardır. İşte Foucault bunun önünü açmıştır.

“İktidarın işleyişinden söz ettiğimde yalnızca devlet aygıtı sorununa, yönetici sınıf, hegemonik kastlar sorununa gönderme yapıyor değilim, bireylerin gündelik davranışlarında, bedenlerine varıncaya kadar üzerlerinde işleyen, giderek daha da incelen, tüm mikroskobik iktidarlar dizisine gönderme yapıyorum. İktidarın siyasi ağma gömülmüş yaşıyoruz; tartışma konusu edilen de bu iktidardır.”[5] diyor yine  Foucault.

“Foucault’daki iktidar kavramı diyagramatik bir kavramdır (yani şekli belli olmayan bir magma yığınıdır)”.[6]

iktidar kavramını somut elle tutulabilir bir düz çizgi olarak ele almak, onun gerçek niteliğini gözden kaçırmaya neden oluyor.

Mikro iktidarlara ilk kez dikkat çeken düşünürlerin en önemlisi Michel Foucault olmuştur. Ondan önce iktidar tek bir şekilde klasik olarak ele alınıyor ve devlette veya hükümette somutlaştırılıyordu. Ancak Foucault sorunun bu kadar basit olamadığını ve iktidarın düşünüldüğünden çok daha geniş bir kavram olduğunu ortaya koydu. Bu mikro iktidarlar çok tehlikelidirler aslında. Bizi her yerden sarmışlardır tıpkı bir ağ gibi. Ve bu iktidar biçimleri mikro olduğu için onun farkına bile varmayız çoğu zaman. Çünkü iktidarı devletle, ya da hükümetle, bir sınıfın diğer sınıflar üzerindeki iktidarıyla özdeşleştirmişizdir ve bunlar dışında iktidar olmadığını düşünür ya da bunlara önem vermeyiz. Mikro iktidarları dikkate almaz ve aslında gerçeğin çoğunu da elden kaçırırız.. Çünkü aslında toplumu saran ve bireyi boğazına kadar içine çeken mikro iktidarlardır. Mikro iktidarlar elbette devlet iktidarıyla uyumlu da çalışırlar. Birbirleriyle etkileşim içindedirler makro iktidarlar ile mikro iktidarlar. Ama ondan bir ölçüde bağımsızdırlar aynı zamanda.

Foucault yine şöyle diyor:

“Her bireyin etrafında, onu ebeveynlerine, işverenine, öğretmenine -bilene, kafasına falanca fikri sokana- bağlayan tüm iktidar ilişkileri demeti yoksa, devlet iktidarı olabilir mi…?”[7]

İktidarı bütünsel olarak algılayamayan ve onu yok etmeyi değil de, ele geçirmeyi ve kendisinin kullanması gerektiğini düşünen ideolojiler ise, gerçekte kişileri değiştirmekten öteye gidemeyeceklerdir. Tarihte gördüğümüz üzere. Yani iktidar kavramını somut elle tutulabilir bir düz çizgi olarak ele almak, onun gerçek niteliğini gözden kaçırmaya neden oluyor. Burada devlet iktidarının öneminin altını çizip, iktidarı çok daha geniş olarak ele almak gerekiyor. Devlet iktidarı hâlâ önemlidir, ama giderek devlet ortadan kalkacaktır. Daha çok mikro iktidarlar egemen olacak ve sistem kendisini tamamen lokal ve mikro iktidarlar vasıtasıyla devam ettirmeye çalışacaktır. Çünkü devlet, artık kapitalizm için hantal kalmaktadır ve ayak bağıdır.

Bugün iktidarlar toplumu ve bireyi tamamen kontrol edebilmektedir. Foucault bu tarihi çağın adını “biyo-politik kontrol ve iktidar çağı” koymuştur. Ama bir sonraki aşama artık bireyin ve toplumun kendi kendisini kontrol edebilmesi ve iktidarlara kendiliğinden üzerinde herhangi bir etki olmadan itaat edebilmesini sağlamaktır. İşte bu da teknolojinin yardımıyla mümkün olacaktır. Harari, “insan vücudunun hacklenmesi”nden söz ediyor. Artık iktidarlar direkt olarak insan beynine etki edebilecek hatta onun düşüncelerini değiştirebilecek, iktidarların bireyleri ve toplumu tek tek kontrol etmesine ihtiyaç bile kalmayacaktır. Bu süreç yavaş yavaş başlamıştır. Kendi kendini kontrol mekanizması ile iktidar mekanizma ve ağları da yeni bir aşamaya geçmiş olacaktır.

Şimdiye dek insan beynindeki düşünceleri iktidarlar ile uyumlu bir şekilde düzenleyecek araçlar ve stratejiler kullanılmıştır. Şimdi ise hedef, düşünceye doğrudan müdahale edip, insan beynindeki düşünceleri direkt olarak başka herhangi bir araca ihtiyaç kalmadan şekillendirmektir. Bazı üniversitelerde yapılan çalışmalarda insan düşüncesi okunmuştur. Her geçen gün bu konuda gelişme hızlanmaktadır.

Büyük iktidar stratejilerinin gizlendiği alanlar çok çeşitlidir günümüzde. Hatta insanlara özgür oldukları hissi verecek kadar görünmez olabilir stratejiler.

O kadar çok iktidar biçimi vardır ki hayatımızın içinde her yer ve her ilişkide buna alışmışızdır ve farkına bile varmayız. Bunlar mikro iktidarlardır. İktidarın farkına bile varmayız çoğu zaman, ona tabii olduğumuzun. Özgürmüşüz gibi yaparız. Örneğin sosyal medyaya bir bakalım. Buradaki özgürlüğümüz büyük sosyal medya şirketlerinin izin verdiği yere kadardır. Evet, birçok devlet ve siyasal iktidardan daha fazla özgür bir alan olarak görülür. Ama özünde öyle değildir. Bizim her paylaşımımızı yapay zekâ aracılığıyla denetler ve gerektiğinde paylaşımı bloke ederler. Yani hiçbir yerde özgür değiliz. Hem gerçek hayatta hem de sosyal medyada özgürmüşüz gibi düşünüyoruz. Oysa tutsağız her yerde.

Özellikle de mikro iktidar biçimlerinin tutsağıyız.  Siyasal iktidara, sisteme bile karşı çıkarken bir anlamda onu yeniden üretir ve taklit ederiz ilişkilerimizde. Bakınız siyasal iktidara ve devlete muhalif yapılara, organizasyonlara, partilere hepsi karşı çıktıkları sistemi, devleti ve siyasal iktidarı aynen tıpatıp taklit ederler. Onu yeniden bir biçimde üretirler. Yani devletin, siyasal iktidarın taklidi bir kopyası -daha mikro düzeyde bir kopyası- olmaktan öteye gidemezler. Onlar da iktidarlarını birey üzerinde baskı uygulayarak elde eder ve sürdürürler. Aynı zamanda hegemonik ve siyasal iktidara benzeyen disiplin yöntemleri de kullanırlar. Mikro iktidarlar en uç yapıya kadar sızmıştır.

Erol Anar


[1] Gilles Deleuze-Félix Guattari: Kapitalizm ve Şizofreni.

[2] Foucault, Hapishanenin Doğuşu.

[3] Michel Foucault: İktidar ve Direnme Odakları, Bağlam Yayıncılık, Çeviren: Ali Akay, 1. Baskı, sayfa 11. https://www.kitapyurdu.com/kitap/michel-foucaultda-iktidar-ve-direnme-odaklari/

[4] Michel Foucault: Entelektüelin Siyasi İşlevi, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2016, Çeviren: Ferda Keskin, sayfa 125. https://www.kitapyurdu.com/kitap/entelektuelin-siyasi-islevi–secme-yazilar-1/

[5] Michel Foucault: İktidarın Gözü, Çeviren: Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 4. Baskı, 2000, sayfa 42-43. https://www.kitapyurdu.com/kitap/iktidarin-gozu/

[6] Michel Foucault: İktidar ve Direnme Odakları, sayfa 83.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!