Evrendeki Sonsuz Değişim ve Değişmeyen Paradigmamız

Evrendeki Sonsuz Değişim ve Değişmeyen Paradigmamız

Patlayan yıldızlar yeni yıldızlar, patlayan düşünceler yeni düşünceler oluştururlar.
Bu evrenin değişmez yasasıdır.

Tek bir kitap, hatta tek bir cümle, hatta özgürlük gibi bir kelime bile yeri gelir, sizin kafanızda bir ömür boyu oluşturduğunuz paradigmayı iflas ettirmeye yeter. Bu aslında uzun bir sürecin bir anda ve bir noktada patlamasıdır.

“Her gördüğümüzü hep ilk kezmiş gibi görmeliyiz, çünkü gerçekten de onu ilk kez görürüz.” [1] diyor Fernando Pessoa.

Gerçekten de böyledir. Çünkü aslında her gün gördüğümüz kişi, aslında başka birisidir. Çok küçük farklılıklar da olsa, o aynı kişi değildir. Biz de aynı kişi değilizdir. Fark etmeden değişiriz. Kemikleşmiş düşüncelerimiz belki değişmez, -çünkü bunlar çok zor değişirler- ama yine de değişen şeyler vardır hem fiziki yapımızda, hem de psikolojik dünyamızda.

Oysa hep bir yanılsama yaşarız. Çevremizde her gün gördüğümüz nesneleri, hayvanları ve insanları aynı sanırız. Onları çok iyi tanıdığımızı düşünürüz. Kendimizi de… Ama ne yazık ki bu doğru değildir. Biz ne kendimizi, ne de başkalarını sandığımız kadar tanımaktayız gerçekte.

***

İnsanın temel kemikleşmiş düşüncelerinin değişimi, atomun parçalanmasından daha zordur. Einstein bunu şöyle ifade etmişti pek güzel bir şekilde:

“Ön yargıları kırmak atomun çekirdeğini parçalamaktan daha zordur.”[2]

İzlediğim bir uzay belgeselinde bir astrofizikçi şöyle diyordu:

“Uzay zamanda bir şeylerin yolunda gitmesi için, önce bir şeylerin ters gitmesi gerekir.”

Yani galaksilerin çarpışması, yıldızların çarpışması “ters giden” şeylere örnekti bu örnekte belirtildiği gibi.

Ama galaksilerin çarpışmasından yeni galaksiler, yıldızların çarpışmasından ise yeni yıldızlar doğuyor. Yani evren tepeden tırnağa sürekli bir değişim ve kendini yenileme süreci içinde. Bir yıldız ölüyor, onun küllerinden diğer bir yıldız doğuyor. Ve bu böyle sürüp gidiyor.

Hayatımızda bir şeyler ters gittiğinde moralimiz bozulur, karamsarlaşırız. Oysa belki de yeni bir şeyler doğuracaktır bu “ters gidiş.”

Aslında eğer  her şeyi sorgulayan bir yapıya sahipsek, düşünce ve değerler sistemimiz de sürekli bir değişim ve gelişim içinde olur kendi çizgimizde. Tıpkı evrendeki sürekli ve sonsuz değişim, çatışma gibi. Yeri gelir kendi kalıplarımızla, ideolojimizle, dünya görüşümüzle çatışırız.

Bir yanımız gerçekliği görmemeye kararlıdır, onun üzerini örtüp geçmemizi söyler. Kendimizi kandırmamızı önerir çoğu insanın her gün yaptığı gibi. Ama sorgulamakta kararlı iseniz, diğer yanınız, yani gerçeği arayan yanınız o gerçekle yüzleşmeniz gerektiğini söyler size.

Tek bir kitap, hatta tek bir cümle, -hatta özgürlük gibi- bir kelime bile yeri gelir, sizin kafanızda bir ömür boyu oluşturduğunuz paradigmayı iflas ettirmeye yeter. Bu aslında uzun bir sürecin bir anda ve bir noktada patlamasıdır. Tıpkı bir yıldızın kendi özündeki yakıtı tüketerek sonunda patlama noktasına erişmesi gibi. Düşüncelerimiz patlar ve bu patlamadan yeni düşünceler doğar. Tıpkı patlayan yıldızlardan yeni yıldızların oluşması gibi.

Kelimelere, kavramlara verdiğimiz anlamlar hayatımızın çeşitli aşamalarında değişebilir. Örneğin bir aşamada, bazı diğer kavramları öne çıkarır, diğerlerini daha geri plana atarsınız. Benim hayatımda böyle oldu. Zorunlulukları öne çıkararak örneğin özgürlük kavramını sona erteleyenlerden oldum. Ama bu bakış açım sorguladıkça değişti. Zorunluluklara inanmıyorum, hele ki ideolojik olanlara hiç. Geldiğim aşamada özgürlük kavramını birinci sıraya vazgeçilmez olarak koyuyorum eşitlik ile birlikte. Ne birinden, ne de diğerinden bir an için bile olsa vazgeçmiyorum.

Düşüncelerimiz patlar ve bu patlamadan yeni düşünceler doğar.

Patlayan yıldızlar yeni yıldızlar, patlayan düşünceler yeni düşünceler oluştururlar. Bu evrenin değişmez yasasıdır.

Bu süreçte nasıl evren durmadan genişliyorsa, olaylara ve olgulara bakış noktamız da sürekli genişler. Bir üst bilince ulaşırız. Durmadan genişleyen düşüncelerin bizi süreklediği bir üst bilinçtir bu artık. Her şeyin farkında olarak, evren ile uyumlu bir şekilde yaşamaya başlarız. Sürekli sorgulayarak genişleriz biz de. Her şeyi ve herkesi, her gün yeniden sorgulayarak. Başta da kendimizi. İşte bu bizi evrenle bütünleştirir. Evrenin bir parçasıyızdır artık, ama herhangi bir parçası değil, bir üst bilince sahip, farkındalık katsayısı sürekli artan bir parçadır bu: Bir üst bilince sahip atomlar bütünü. Varlığından hoşnut olan, ama bundan başka bir şey de beklemeyen bir parçadır bu.

“Haykırdığımı duyan olsa, haykıracağım.”[3] der Fernando Pessoa.

Ama sorgulayan insan, üst bilince sahip olmanın kaçınılmazlığıyla artık kimse duymasa bile gerçekleri haykırmak zorundadır o. Çünkü kimse duymasa bile, kendisi duymaktadır gerçeği. Bu ona yeter.

Çoğunlukla bir resmi ideolojiyi yıkarken, tüm resmi ideolojilerden kurulduğumuzu sanırız. Ama kendi oluşturduğumuz resmi ideolojiyi henüz yıkmamışızdır çoğunlukla. Hatta onu bir resmi ideoloji olarak bile görmeyiz. Ya da birileri tarafından kahraman olarak görünen bir kişiyi yıkarken, kendi oluşturduğumuz kahramanları görmeyiz; onları kutsarız yıkmak bir yana. Oysa tüm kahramanları ve kendisininki de dahil tüm resmi ideolojileri yıkmayan asla özgür olamaz. Bir paradigmadan kurtulurken, başka bir paradigmanın tutsağı olanlar özgür değillerdir.

Erol Anar


[1] Fernando Pessoa: Başıboş Bir Yolculuktan Notlar, Kırmızı Kedi Yayınları, sayfa 94. https://www.nadirkitap.com/basibos-bir-yolculuktan-notlar-fernando-pessoa-kitap15275275.html

[2] Albert Einstein: Yaşam Bilgeliği Üzerine Seçme Yazılar. https://www.nadirkitap.com/yasam-bilgeligi-uzerine-secme-yazilar-albert-einstein-kitap9378755.html

[3] Fernando Pessoa: Huzursuzluğun Kitabı, Can Yayınları, sayfa 103. https://www.nadirkitap.com/huzursuzlugun-kitabi-fernando-pessoa-kitap16882763.html

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!