Fantastik bir dünya, distopyanın egemen olduğu korku verici bir ortam. Üçleme, “Açlık Oyunları”, “Ateşi Yakalamak” ve “Alaycı Kuş” kitaplarından oluşuyor. Sürükleyici hikâyesi ve yalın dili ile kendini bir solukta okutturan kitaplardan.
Category: Edebiyat
Cehenneme Övgü Üzerine
Vassaf, kitabında çeşitli başlıklar altındaki kısa denemelerinden bir bütün oluşturmuş. Bu denemelerde filozofların sözlerinden de yararlanarak, kendisine yeni pencereler açmış. Eğer hâlâ okumadıysanız bu kitabı sevebilirsiniz. En azından okumaya değer, sevmeseniz de diye düşünüyorum.
Charles Bukowski: “Beş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi.”
“Ekmek Arası” Charles Bukowski’nin otobiyografik ve en trajik kitabıdır bence. Kapitalizmin büyük bunalım döneminde (Great Depression 1929) geçen zor bir çocukluk. İşsiz baba, işsiz komşular, yoksulluk… Ve bunların yanında da fiziksel olarak zorluklar -yüzünde çıkan sivilciler- okulda izolasyon, en önemlisi baba baskısı. Annesinin de korumadığı çocuk Charles, hemen her gün nedensiz olarak banyoda babasından kayışla dayak yermiş. Bu yüzden babasından doğal olarak nefret etti hayatı boyunca.
Bize Dayatılanları Sevmek Zorunda Değiliz
Soru da şu: Bize bazı edebiyat eleştirmenleri ya da akademik çevrelerce dayatılan hatta kutsal bir ikonmuş gibi sunulan yazarları beğenmek zorunda mıyız? Onları büyük olarak görmek durumunda mıyız, yoksa kendi bireysel tercihimizi özgürce yapabilir miyiz? Yoksa bu “haddini bilmezlik” midir? Ben okurun bu konuda tercih hakkı olduğuna inanıyorum.
Belinski ve “Gogol’e Mektup” Üzerine
Gogol’un gerici görüşleri Belinski’yi çok sinirlendiriyor ve yazdıklarına çok değer verdiği bu yazarı şaşkınlıkla izliyordu. Sonradan Dostoyevski de aynı gerici görüşlerin esiri olacaktı Sibirya’dan hapishaneden döndükten sonra. Hatta Çar’a mektup yazacak onu yüceltecekti. Aynı Gogol’ün yaptığı gibi.
Bazen Nereye Gittiğinin Hiçbir Önemi Yoktur
Gittin mi geride senden en küçük bir parça bile kalmayacak. Yoksa gitmemiş sayılırsın tümüyle. Tümüyle gitmen gerekir, ya da hepten kalman.
Yabancılaşma ve İçerideki Yitik İnsan Üzerine
Kendini nerede bulur insan? İçeride mi dışarıda mı? Kendi iç dünyasında mı, yoksa dış dünyada mı? Peki bir insan kendisiyle çıplak ve öz kendisiyle ilk karşılaştığında ne olur? Böyle bir karşılaşma paha biçilm
Kuzey Amerikan Edebiyatı Üzerine (1)
Mark Twain, Truman Capote, F. Scott Fitzgerald, O’Henry, Suzanne Collins, Henry Miller, William Faulkner, Henry James, Slyvia Plath, Walt Whitman, Alice Walker, Toni Morison, Henry David Thoreau, Ernst Hemingway, Margaret Fuller, Sherwood Anderson, Emily Dickinson, Sylvia Plath, John Steinbeck, Jack London, Harold Robbins, J.D. Salinger, Edgar Allan Poe, Margaret Mitchell, Herman Melville, Jack Kerouac, Chuck Palahniuk, Allen Ginsberg, Kurt Vonnegut, Ray Bradbury, William S. Burroughs, ve daha birçok büyük yazar vardır.
“Stepançikovo Köyü ve Sakinleri” ve Dostoyevski Üzerine Notlar
Belki bir “Suç ve Ceza” ya da “Budala”, “Karamazov Kardeşler” kadar önemli değildir, ama yine de bu kitapta önemli cümleler, tespitler vardır.
Sibirya’dan sonra yazdığı bir kitaptır. Aslında bu Dostoyevski’nin
paradoksudur. Ona esas varlığını kazandıran başyapıtlarını Sibirya’dan sonra
verirken yani yazar olmak anlamında olgunlaşırken, aynı zamanda paradoksal
olarak da bir aydın olarak milliyetçi ve dinci düşüncelerin kıskacına düşmüştür.
Ölü Adam ve Hayat Üzerine Birkaç Not
Kitabı okuyup bitirince insan huzursuz oluyor, yabancılaşmayı hissediyor ve kendi kendisine şöyle soruyor:
Acaba ben yaşıyor muyum, yoksa zaman mı dolduruyorum? Yaşamaktan zevk mi alıyorum,
yoksa rutin bir şekilde tatminsiz bir yaşam mı sürüyorum? Acaba ben de ölüp dirildim de, bunun farkında değil miyim?
Ya peki siz, sizler de yaşıyor musunuz? Yaptıklarınızdan, yediklerinizden zevk
alıyor musunuz? Yoksa yaşayan birer ölü müsünüz?