İdollerimiz Bizim Hapishanelerimizdir

İdollerimiz Bizim Hapishanelerimizdir

“Fikirlere bunca yürek temizliğiyle inanmamız, onları tasarlayanların memeli olduğunu unutmamızdandır.” (E. M. Cioran: Burukluk, sayfa 19.)

İşte bunun bir nedeni de “idolleştirme (idolize)”dir. İnsanlar tarih boyunca, dinsel, ırksal, mitolojik, tarihsel, ideolojik, kurumsal ikonlar, idoller yaratmışlardır. Bu kendini küçültme, değersizleştirme sürecidir aslında. Çünkü bir kişiyi idolleştirip kendinden yukarıya koyduğun zaman, onun önünde ister istemez diz çökmüş oluyorsun.

Proudhon’un bir sözü var, tam yerinde alıntılayalım:

“Büyük olanlar, yalnızca biz diz çöktüğümüz için büyüktürler.”

Aslında ikonun dinsel ya da ideolojik olmasının bir farkı yok, ikisinde de bireyin ona tapınması eylemi vardır. Bu ritüel farklı şekillerde yapılsa bile, özü aynıdır.

İdolleştirdiğimiz kişiye, daha sonra gönüllü olarak “biat” ederiz. Ya da bir çevre içindeysek ve o kişi o çevre için bir idol ise, bizi ona biat etmeye zorlarlar. Biat ettiğimiz kişiye, idole insan üstü bir takım vasıflar ve özellikler yükleriz. Ya da onlara zaten yüklenmiş olan bu özellikleri kabul etmiş oluruz.

Geçen gün çok eskiden beri tanıdığım bir arkadaşımla sosyal medyada sesli görüştük. Kendisi mensubu olduğu partiden ayrılmıştı. “Biat etmemi istediler, ben biat etmem, o yüzden ayrıldım.” diyordu. Biat etmenin sözlük anlamına bile baktığını söylemişti.

Bir insan lider olduğunda, diğerlerinden farklı bir yere getiriliyor. O idolleştiriliyor genelde ve neredeyse yarı tanrısal bir konuma yükseltiliyor. Özellikle de totaliter ülkelerde. Tarihe baktığımızda idollerin yükselişi ve çöküşünü görürüz.

İdol bir simgedir, kişinin ideolojisinin, inancının, ya da dünya görüşünün bir simgesi. Hayalleri gerçekleşmese de, o idollere anlam yükleyerek onunla var olmaya çalışır. Toplumsal yaşamda ciddiye alınmayan, değersiz görülen birisi ırkını, liderini, devletini ya da başka simgeleri idolleştirerek değer kazanmaya çalışır.

Yine geçenlerde bir arkadaşımla facetime’da sohbet etmiştim. Onun arkasındaki duvarda büyük bir fotoğraf asılıydı. Devrimci politik önderlerden simgeleşmiş birisinin fotoğrafıydı. Ben şöyle dedim arkadaşıma:

“Ben insanların mücadelesine saygı duyarım. Ama o benim idolüm değil, benim hiçbir idolüm yok. Fotoğrafını duvarıma asmam. Duvarıma asacağım fotoğraflar sadece yazar ve filozofların fotoğraflarıdır; onları da sık sık değiştiririm ki idolleşmesinler. Benim hiçbir idolüm yok bu yeryüzünde.”

Arkadaşım ise arkasındaki politik önder fotoğrafını işaret ederek,

“ O benim idolüm.” dedi.

Olabilir tabii ki, kim nasıl istiyorsa öyle davranmakta ve düşünmekte özgürdür.

İdollerden kurtulmak bir süreç ister; ben son on beş yılda bu sürece girdim ve geldiğim aşamada hiçbir idolüm yok, o noktaya eriştim kendi serüvenimde. Ve idollerden kurtuldukça özgürleştiğimi hissettim ve hissediyorum. İnsanlara saygı duymak ayrı, onları idolleştirmek başının üzerine koymak ayrı bir süreç bence.

Aynen Einstein’ın dediği gibi düşünüyorum bu noktada:

“Her insana birey olarak saygı duyun, ancak onu idol haline getirmeyin.” (Einstein: Einstein Bir Dehanın Yaşamından Notlar)

Erich Fromm ise şöyle diyor:

“Bugün tapındıklarımızı, ideolojik idollerimizi, milli egemenliğin, milletin, ırk ayrımı, din, özgürlük, sosyalizm, demokrasi, maksimum tüketim, organizasyon… gibi idollerden söz ediyorum. Her şey putlaştırılmıştır, her şey insandan ayrı olan bir şeye dönüştürülmüştür… insan idollere taptığı sürece kendi yaşamına ve diğerlerine evet diyebilen, özgürce düşünüp eyleyebilen bir konumda değildir” (Erich Fromm: İtaat Üzerine, sayfa 176-177, 184)

İşte bu noktada insan kendi yarattığı idollerin ve simgelerin altında, biat etmesi gereken, değersiz herhangi bir nesneye dönüşmektedir. İdeolojik, dinsel, kurumsal idoller insanın kendi özgünlüğünü parçalayan ve onu sıradanlaştıran bir mekanizma gibi işlev görmektedirler günümüzde. Bu noktada birey (aslında birey bile değil, bireyleşememiş kişi) kendi özgürlüğünü parça parça idolleştirme ve biat etme sürecinde yok etmektedir. Kendi başının üzerine koyduğu her kişi, idol, simge artık onun efendisidir. Ve o özgür bir kişi değildir. Kendi kendini çoğu kez gönüllü olarak dinsel, ideolojik ya da kurumsal (devlet vs)  idollere hapsetmiş bir kişidir.

İster dinsel, ister ideolojik, isterse kurumsal olsun idol kutsaldır, kutsallaştırılmıştır. Ve kişi idolünü kutsadıkça, kendi benliğini yok eden bir davranışta bulunduğunun farkına bile varmaz çoğu zaman. İdolüyle bütünleştikçe kendi özgür kişiliğini de parça parça yitirmektedir o. Diz çökmüştür o artık, ister zorunlu, isterse gönüllü olarak fark etmez.

“Kutsalın karşısında, insan tüm cesaretini ve güçlü olma duygusunu kaybeder: Davranışları güçsüz ve itaatkârdır. Oysa hiçbir şey kendi başına kutsal değildir, ona kutsallık payesini veren Ben’im, Benim sözüm, Benim kararım, Benim diz çöküşüm, kısacası Benim -vicdanımdır.” (Max Stirner: Biricik ve Mülkiyeti, sayfa 94)

Aslında birey kendi içinde kalmış, gerçekleştiremediği coşkularını, arzularını, yapamadığı eylemleri bu liderlere, idollere yükler ve bundan bir zevk duyar. Onlarla kendisini bir nevi bütünleştirir ve onların şahsında kendi duygularını tatmin eder, ben böyle düşünüyorum. Bireysel bir tatmin sürecidir idolleştirmek bu anlamda.

İdolleştirmek ile biat etmek arasında kaçınılmaz bir ilişki vardır. İdolleştiren insan, idolleştirdiği kişiye bir çeşit biat eder.

Fromm, itaat kavramını iki şekilde sınıflandırır: Dışa dönük itaat ve içe dönük itaat. Bir insana, kuruma, güce yönelik boyun eğmeye “dışa dönük itaat” der. İçe dönük itaat ise kişinin kendisini onaylamasıdır ona göre.

Dinde biat vardır, ideolojilerde de. Tarikatlar biat üzerine kuruludur. Partiler, çoğu kurum ve devlet kurumunun kendisi. Hatta “sivil” kurumlar bile. Hemen herkes ve her şey bizden birilerini idolleştirmemizi, onlara biat etmemizi ister.

Ama bütün putlarımı indirdim ben. Psikolojik, ideolojik, sosyolojik bütün kulelerimi yıktım…

Benim hiçbir idolüm yok bu yeryüzünde, herhangi bir insana, tarihsel bir kişiliğe ya da bir aynaya baktığımda yarı tanrı olmuş bir idol değil, bir insan görüyorum.

Erol Anar

Paraná-Brezilya

27 Haziran 2021

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!