Yanlış Hayatlar ve Yanılsamalar

Yanlış Hayatlar ve Yanılsamalar

Çoğumuz daha temelden yanlış olan hayatlarımızın “doğru” olduğunu kabul ederken, onu doğru şekilde yaşadığımızı da varsayıyoruz. Tek bir kez bile sorgulanmayan bir hayatın “doğru” olması olası değildir. Çoğu insan kendi hayatının “doğru” olduğunu düşünerek tek bir kez bile onu sorgulamaz. Düşünceleri, hayatının rotası yaptıkları hep doğrudur kendisine göre. Dolayısıyla onu sorgulamadan gider gidebildiği yere kadar. Oysa belki de hiçbir yere gitmemektedir, gittiğini varsaysa bile. Bütün bir hayatı yanlış temeller üzerine bir yanılsamadan ibarettir. İşin acı yanı onun yanılsama olduğunu bile anlamadan çoğu insan dünyadan göçüp gitmektedir, dudaklarında kendinden emin acı bir gülümseme ile.

Hayatımızın yanlış bir rota içinde olabileceğini düşündük mü hiç? Çoğumuz hiç düşünmeyiz bunu. Memnunuzdur düşüncelerimizden, inançlarımızdan, ideolojimizden, tercihlerimizden ve davranışlarımızdan. Peki bunlar doğru mudur? Bunu bir kez olsun düşünmez ve sorgulamayız. Her şeyimizin yüzde yüz doğru olduğunu varsayarız. İşte ben en büyük yanlışımız da budur. Oysa gerçekte çoğu zaman nereye gittiğimizi, nereye varmak istediğimizi bile bilemeyiz.

Peki herkes bu kadar haklıysa, dünya neden bu kadar yanlış bir yerde?

Diyeceksin ki, “Hayır herkes haklı ve doğru değil. Sadece ben ve benim gibi düşünenler haklı ve doğru.”
Hemen herkes böyle düşünüyor. “Yani bütün dünya haksız; sadece sen haklısın, sen doğrusun, sen hiç yanılmazsın, bir tek sen hakikati avucunda tutuyorsun.” Öyle mi?

Bilimden ve bilimsellikten öylesine uzaklaşmışsın ki, ideolojin bir dine dönüşmüş. Çünkü bilimsel olan düşünce her gün yeniden sorgular kendisini.

Ama şöyle biri bizi durdurup nereye gittiğimiz, ya da nereye varmak istediğimizi sorsa belki de bilemeyiz vereceğimiz yanıtı.  Aslında gitmek ya da varmak isteyen kim ki… Sadece düşüncede vardır bunlar. Bizi düşüncelerimiz oluşturur. Eylemlerimiz ise onların bir sonucudur. Ama insan düşüncelerinden ibaret değildir ki özünde.

***

“İnsanlar bireydir, bir öğreticinin sürecinden geçmesi gereken nesneler değil…”[i] diyor Engin Geçtan, “Hayat” adlı yapıtında.

İşte her şey aslında burada başlıyor. Yanlış hayat, kendimizi bir öğretinin dar çerçevesine hapsederek hayatımızı onun sınırları içinde tutsak olarak tamamladığımız an başlıyor. İşin trajik yani, aksine ne kadar da çok gerçeği ve doğruyu bulduğumuza eminizdir. Oysa gerçek, doğru ve hakikati bulsak bile -ki bu çok zordur- o kadar emin olamayız bunlardan. Çünkü bunlar da her an değişirler.

“En zor şey, karanlık bir odada kara kediyi bulmaktır, özellikle odada kara kedi yoksa.”[ii]

Diğer taraftan gerçekte kara kedi olup olmaması bizim için çoğu zaman önemli olmayabilir. Odada kara kedi olduğuna tüm varlığıyla inanıyorsa bir insan, orada kara kedi olup olmaması o insan için zerre kadar önemli değildir. Hayatını bir hiç uğruna harcayacaktır. Odada kara kedi olduğuna inanarak geçirecektir ve işin trajik yani bir yalana inandığı halde mutlu olacaktır. Odada kara kedinin olmaması kaç kişinin umurunda ki… Aslında çok az kişinin umurundadır bu, yani gerçek, hakikat ve doğru… Toplumun büyük çoğunluğunun aramadığı şeylerdir bunlar.

Derin bir yanılsamanın içindeyiz

Öte yandan kendimizle ilgili derin bir yanılsamanın içindeyiz. Tepeden tırnağa yanlış hayatlarımızı görmüyoruz. Kendimizi bir ahlâk abidesi, en özgürlükçü, en devrimci, en çağdaş, en temiz, en fedakâr sanıyoruz. Oysa diğerlerinden farklı bir şey yaptığımız yok, kendimize bu sıfatları yüklemek dışında. Bir de geçmişimize, geçmişte yaptığımızı düşündüklerimize sığınıyoruz. Ama boş bütün bunlar. Bir ahlâk abidesi değiliz biz, ne kadar keskin olursak olalım en devrimci de değiliz. Diğerleri kadar, belki onlardan fazla kirliyiz biz de. Hepimiz bu kapitalist sistem içinde yaşıyoruz. İçinde yaşamak bile kirlenmedir ne kadar reddetseniz de… Bu anlamda başkalarını yargılarken keskin keskin, bir de kendimize bakalım derim. Diğerlerinden farklı olduğumuzu gösteren hiçbir şey yoktur. Geçmişimiz bile bizi kurtaramaz.

Foucault, “Deliliğin Tarihi” adlı kitabında bir söz aktarır:

“Eğer iyi bakılacak olursa, hayatımızın tümü bir masaldan, bilgimiz bir aptallıktan, emin olduğumuz şeyler hikâyelerden başka bir şey değillerdir; kısacası bu dünyanın tümü bir oyundan ve sürekli bir komediden başka bir şey değildir.”[iii]

Başkalarını yargılamaktan ve kendimize olmayan nitelikler bağışlamaktan başka bir şey yapmıyoruz. Hiç olmazsa başkalarını yargılarken kendimi de ayırmıyor, işin içine katıyorum. Kendime başkalarından daha yüksekte bir yer biçmiyorum asla. Kimseden yüksekte, ya da daha iyi değilim. Sadece kendim olmaya çalışıyorum eksiklerimle, çelişkilerimle ve yanlışlarımla, hatalarımla birlikte.

Son söz: Yanlış Bir Hayat Doğru Görülemez… Çünkü hayat onu yalanlar…

Erol Anar


[i] Engin Geçtan: Hayat, Metis Yayınları, 16. Baskı, Mayıs 2019, sayfa 21.

[ii] Hayat, Engin Geçtan, Sayfa 7.

[iii] La Mothe Le Vayer, Dialogues d’Orasius Tt|bero, 1716 yay., c. 1, s. 5., aktaran: Michel Foucault: Deliliğin Tarihi, Imge Yayınevi, sayfa 165.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!