Savaşlar, İşgaller ve Çifte Standartlarımız Üzerine

Savaşlar, İşgaller ve Çifte Standartlarımız Üzerine

Ama şu an Rusya’nın işgalciliğini örtmek için kullanmayalım, acıları yarıştırmayalım. Bir tarafın yaptığı yanlış, diğer bir tarafın yanlışını örtmez, onu aklamaz, ona haklılık kazandırmaz. 

İki hak ihlalini birbiriyle kıyaslamak, bir insan hakları ihlali dile getirildiğinde, “Ama onlar da şunu yaptı!” demek, ister istemez şu an yaşanan hak ihlallerinin, işgalin yol açtığı savaş suçlarının üzerini örtmeye ve emperyalist bir tarafa karşı çıkarken, gizli ya da açık olarak diğer bir emperyalisti aktörü desteklemeye kadar götürüyor niyet bu olmasa da. 

Önce şu an var olan insan haklarının ve ekolojik hakların ihlaline, doğanın tahrip edilmesine ve insanların öldürülmesine, askeri işgale ve savaşa karşı çıkmak gerekiyor bence.

Ondan sonra bu sürece gelene dek yaşanan olay ve olguları analiz ederek, bütün tarafların neden olduğu hak ihlalleri dile getirilebilir. Burada ihlaller birbiriyle kıyaslanmadan, – kime ve kim tarafından yapılırsa yapılsın- doğaya ve insanlara, hayvanlara yönelik bütün hak ihlallerine karşı çıkmak gerekir.

Yaşanan de facto durumda, Rusya’nın askeri işgaline ve savaşa karşı çıkan her kişi ve kuruma hemen saldırılıyor, hakaret ediliyor hatta.

“Ama Amerika ve Avrupa, Batı şunu yaptı, Irak’ta, Somali’de Libya’da vs…” Bunu diyenler Rusya işgalini kınamıyor çoğunlukla, ya da savaşa karşı değiller. Veya bu işgali, Rusya’nın kendini koruma hakkı olarak degerlendiriyorlar.

Elbette herkesi eleştirelim, herkesin sorumluluğunu, hatasını, yanlışını dile getirelim. Ama şu tetiği çeken, sivil halkın üzerine bombalar yağdıran, hastaneleri, okulları vuran Rus emperyalizmine de söyleyecek bir çift lafımız olsun.

Diğer bir anlayış ideolojik olarak kendi sorununu dünyanın merkezine koyup, yine kıyaslamaya giden anlayıştır. Hemen her kesimde egemen bu. “Biz şunu yaşarken, onlar da şunu yapmadılar.” şeklinde bir bakış açısı.

Bu anlayış, bir taraftan yana olurken, diğer tarafı haklı çıkarmak, onun yaptığı ihlalin önemini azaltmak için bilinçli, ya da bilinçsiz olarak dünyanın her tarafında dile getirilen bir yaklaşım. Manipülasyon ve dezenformasyona dönüşüyor. Örneğin deniliyor ki, “Rusya işgaline karşı çıkanlar NATO’ya hayır demiyorlar.” Öyle değil benim için. Ben Rusya işgaline de karşıyım, NATO’ya da hayır diyorum. Bu bakış açısı, birçok ülkede hem trollerce yapılıyor, hem de gönüllü olarak dezenformasyonun etkisi altinda kalan bazı insanlarca.

Yani asla antiemperyalist bir yaklaşım değil. Bir emperyalist tarafa karşı çıkarken, diğer bir emperyalistten yana taraf olmak, örtülü ya da açık biçimde onu savunmak anlamına gelebiliyor.

“Ama Amerika şunu yaptı Somali’de…”, “Ama Amerika ve NATO  şunu da yaptı Libya’da…”, “Amerika, Afganistan’da, Irak’ta savaş suçu işledi…” gibi yaklaşımlar şu an savaşın yaşattığı dehşeti gizlemek ve işgalciyi aklamak anlamında yönlendiriliyor bilinçli ya da bilinçsiz olarak. Bu da esas aktörü gözden kaçırarak, ikincil derecede sorumlu olanları hedef almayı getiriyor. Aynen bugünlerde popüler olan  ünlü Nasrettin Hoca fıkrasında olduğu gibi: “Hırsızın hiç mi suçu yok?”

Elbette, ABD birçok yerde savaş suçu işledi, NATO da günahsız değil. Bütün bunları söyleyelim, yazalım, çizelim. Ama bunu şu an Rusya’nın işgalciliğini örtmek için kullanmayalım, acıları yarıştırmayalım. Bir tarafın yaptığı yanlış, diğer bir tarafın yanlışını örtmez, onu aklamaz, ona haklılık kazandırmaz. Hem Rusya’yı eleştirelim, hem de diğer emperyalistleri. Yoksa tek taraflı olarak barışa ve gerçeğe ulaşmamız mümkün değildir.

Atlantik birliği medyası dezenformasyon yapmıyor mu peki? Elbette yapıyor. Ama şu anki savaş ortamında gördüğüm Rus trollerinin ve gönüllü trollerin çok daha doğrudan ve yoğun bir şekilde yaptığı kara propaganda, dezenformasyon ve manipülasyon yaptığı. Örneğin Brezilya’da bazı bloglar var. Bunların bir kısmı Marksist, bir kısmı ise faşist. Bunların çoğu Ukrayna-Rusya savaşında, manipülasyon amaçlı haberler yayıyorlar: Örneğin “Ukrayna ordusu kendi tv kulesini vurdu” gibi manipülatif haberler. Bunların bir kısmı hükümetten besleniyor, bir kısmı da başka yerlerden.

En güzeli, herhangi bir emperyalist güçten yana olmamak. Hak ihlali, adaletsizlik, zorbalık kim tarafından ve hangi nedenle yapılırsa olsun ona karşı çıkabilmek. ABD’nin, Avrupa’nın, NATO’nun yaptığı katliamlara çıkarken, onların emperyalist amaçlarını teşhir ederken, aynı şeyi Rusya emperyalizmine de yapabilmek, işgale ve savaşa açıkça karşı çıkıp, sorunların diplomatik olarak çözümünü savunmak. İşte benim duruşum budur.

Ukrayna’da ve Polonya’da Afrikalı insanlara yapılan ırkçı ve ayrımcı uygulamaya da karşı çıkıyor ve mahkum ediyorum bu anlayışı, kim ve hangi amaçla yaparsa yapsın. Ya da Dostoyevski gibi evrensel hale gelmiş edebiyatçılara yönelik yaptırım girişimlerini aynı şekilde. Bunlara karşıyım.  Ama bunu yaparken Rusya işgaline de karşı çıkıyor ve savaşın bir an önce durmasını savunuyorum. İşte bu rahatlık ve çifte standartsızlık içinde, kendi mantalitem ve vicdanımı, adaleti ölçü alarak herkese ve her şeye karşı dururken, burada tek istisna herkes için hak ve özgürlüklerden yana olmaktır benim için.

Yanlışı, haksızlığı savunmak zorunda kalmamak, çifte standartlar içinde boğulmamak. Kendi sorununu dünyanın merkezi yapmadan olay, olgu ve kavramları nesnel olarak değerlendirmeye çalışmak. Farklı düşünüyor diye diğer insanları suçlamamak, hakaret etmemek, ötekileştirmemek. Çünkü bu etiketi ne olursa olsun faşizmdir.

Diğer yandan “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı”nı savunurken bu konuda da çifte standarta düşüldüğü görülüyor; Avrupa Birliği içinde yer almak, Ukrayna ulusunun özgür tercihi ise, buna kimse karışamaz. Çünkü o zaman “ulusların kendi kaderini tayin hakkı’ndan söz etmememiz gerekir. “Ben istediğim ulusa, halka bu hakkı tanırım, benim gibi düşünmeyenlere tanımam” anlamına gelir bu.

Almanya’da yaşayan bir arkadaşım var. Onunla zaman zaman sohbet ederiz sosyal medya üzerinde. Rus işgalini açıkça kınayamıyor. Birçok kesimin yaptığı gibi, birinci derecede ABD ve NATO’yu sorumlu tutuyor savaştan. Ukrayna halkını da onlardan yana olmakla suçluyor. Ona bir soru sordum:

“Sen Almanya’da mı yaşamayı istersin, yoksa Rusya’da mı?”

“Elbette  Almanya’da.” dedi.

“Peki sen Almanya’da yaşamayı tercih ediyorsun da, aynı şeyi Ukrayna halkı tercih ettiğinde, buna neden karşı çıkıyorsun?”

Ukrayna hükümetinin aşırı “ABD ve Avrupa yanlısı” tavrını eleştirebiliriz. Ama Ukrayna halkının özgür tercihlerine karışamayız.

Arkadaşımın sayfasına baktım Rusya’yı kınayan, Rus işgalini mahkûm eden hiçbir paylaşım yok, söz yok. ABD’yi, içinde yaşadığı Avrupa’yı ve NATO’yu eleştiriyor. Doğru şeyler de söylüyor, söyledikleri yanlış değil büyük ölçüde. Ama önce sen işgalciyi eleştirmeden, sadece savaşın nedenleri arasında gördüğün, ikincil aktörleri tek yanlı olarak eleştirirsen, orada bir çifte standart vardır. Savaşı kim başlattı? Şimdi Ukrayna’da tetiği kim çekiyor, sivil halka füze ve bomba yağdıran kim? Bu bir manipülasyondur ve kendini kandırmaktan öteye gitmeyecektir. Senin gibi düşünen birkaç kişi dışında kimse sana inanmayacak. Avrupa’da, Amerika’da yaşamayı tercih eden, çocuklarını eğitim için oraya gönderen, Marksist, siyasal İslâmcı, fanatik Atatürkçü, ulusalcı, faşist bazı kişiler açıkça ya da gizli olarak Rus emperyalizmini savunuyor günlerdir. Avrupa’ya, Amerika’ya gitmek için her şeyi yapan birçok insan orayı tek sorumlu görüyor bu noktada. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde. Bunu görürken, aynı şeyi Rus emperyalizmi için de söylemek gerekir diye düşünüyorum. Yoksa size kimse inanmaz, çifte standarta düşersiniz.

Benim gibi düşünenlere tanıdığım hak ve özgürlükleri, benim gibi düşünmeyenlere de tanımam gerekiyor. Yoksa o özgürlük değil, kölelik olacaktır etiketi ne olursa olsun.

Erol Anar

Paraná, 3 Mart 2022.

 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!