Akdeniz Anıları (21)

Akdeniz Anıları (21)

Akşam telefonda Demet’e Kaptan Ahmet’ten söz ediyordum:

“Sartre, ‘Bulantı’ adlı yapıtının bir yerinde şöyle bir cümle kurar: ‘Ama doktor, hayatı anlamış ve tutkularını yenmesini bilmiştir.”

Sustum bir an, sonra devam ettim:

“İşte Kaptan Ahmet,  bu doktora benziyor kitaptaki. Hayatın bir anlamının olmadığını keşfetmiş ve kendi içine çekilmiş. Her şey anlamsız. Tutkularını yenmiş biri olarak, sonradan görme insanların mal mülk, kariyer ve iktidar hırslarına küçümseyerek bakıyor o.” dedim.

“Acısı çok büyükmüş, ’ yazamıyorum’ demiş, ama onun kendini ifade etme yolu da müzik olmuş belli ki.” dedi Demet.

“Müzik, deniz, martılar, bir de rakı sanırım. Bunlar ona yetiyor, fazlasında gözü yok. Böyle insanlar çok değildir. Bunu ancak hayata küsen insanlar yapar, büyük acılar yaşayan bazı insanlar; bir de bir anlam arayıp da hiçbir şey bulamayanlar. Onlar para, iktidar, kariyer değil; hayatın anlamını aramışlardır. Hayatın bir anlamı olmadığını anladıklarında ise, kendi iç dünyalarına çekilirler. Egzistansiyalist filozoflar bunu keşfetmişti. Ben de onlardan birisiyim, hayatım boyunca bir anlam aradım, ta ki hiçbir şey bulamayacağımı fark edene dek. Anlamı yaratan biziz. Onları artık dünyanın parası, iktidarı, kariyeri, ünü, maddi güzellikleri tatmin etmez. Hiçbir şey tatmin etmez aslında.” dedim.

“Derin konuşuyorsun bu gece.” diyerek güldü Demet.

“Bugün nedense felsefi düşüncelerle uğraştım akşama kadar. Eh roman da yazıyorum, belki de onun etkisi. Ama kurgulamadan spontane söylüyorum bunları. İçimden geldiği gibi.” dedim.

“Tutkularını yenmek kolay değil. Hayatımız tutkular üzerine kurulmuş sanki. Kimisi paranın koşar, bu bir tutkudur. Kimisi kariyerin, kimisi de iktidarın. Tutkularla geçer insan ömrü. Ve bütün bunlar insanı söndürür.” dedi Demet.

“Tutkularımız bizi insanlıktan çıkarıyor aslında,” dedim. “çünkü biz onlara değil, onlar bize hükmediyor.” dedim.

Sonra devam ettim sözlerime:

“Evet,” dedim “güzel ifade ettin. ‘İnsanı söndürür’ dedin. Bu biraz insan hayatını daha da anlamsızlaştırdığı anlamına geliyor tutkuların. Öyle ki insan artık tutkularına hükmedemiyor, tersine tutkuları ona hükmediyor; onu sürüklüyor uçurumun kenarına doğru. ‘Ölmeden ölmek’ derler, bir anlamda budur belki.” dedikten sonra bir sözü düşündüm ve aklıma geldi.

“Nasıl bir uçurum kusursuzluğuna ulaşmışım ki, düşecek yerim bile kalmamış.” diyor Romen yazar Cioran. Aynen öyle. İşte ‘düşecek yeri bile olmayan’ birçok insan var.”

Demet ile konuştuktan sonra da düşünmeye devam ettim. Belki Heidegger’in şu kelimeleri bunu biraz açıklayabilirdi:

“… üstelik kendisi anlamsızlığın uçurumu [Abgrund] olsa bile.” diyor “Varlık ve Zaman’da Heidegger.

Hepimiz anlam ararken, şeylerin ve kavramların içini doldurmaya çalışırken aslında “anlamsızlığın uçurumu” olduğumuzu fark edemiyorduk. Her şeyde anlam arayan, sahte ve aslında gerçek olmayan anlamlar yaratan, ama kendisi kendi hayatının anlamsızlığının merkezi olan, bunun  farkında olmayan bir varlık: İşte insan buydu.

Böyle derin felsefi düşüncelere dalmıştım bir an. Sonra kendi kendime düşündüm:

“Aman!” dedim “vur dibine gitsin hayatın!”

Bir anlam yoktu ki birçok filozofun ifade ettiği gibi, özellikle de egzistansiyalistlerin.  O zamanlar egzistansiyalist yanımı da keşfetmiştim. Ama hiçbir anlamı olmasa da, güzeldi hayat ve yaşamaya değerdi. Önemli olan da buydu. Kendi zamanının içini doldurabilmek, biraz da olsa. Başka hiçbir şey önemli değildi.

Kendisi tepeden tırnağa anlamsızlıkla dolu bir varlık, nasıl bir anlam yaratabilir ki? Olsa olsa kendi kendisini kandırır  diye düşündüm.

***

Ertesi sabah kahvaltıdan sonra saat 10.00 gibi Ahmet Kaptan’ın bar restoranına gittim. Artık hotele takılmıyordum. Burası daha iyiydi, deniz, martılar, Kaptan, müzik, sohbet vs… Garsonlarla sohbetten, çok daha iyiydi Kaptan ile sohbet.

Kaptan beni yazmam için yalnız bıraktı, bir saatten fazla yazdım, sonra çay rica ettim. Getirdi.

“Kaptan” dedim, bugün bağlama çalmayacak mısınız?”

“Çalmaz olur muyum, hazır beni dinleyecek birini bulmuşum.” dedi.

“Bugün hangi türküyü  söyleyeceksiniz Kaptan? diye sordum.

“Bir Gesi bağlarına gidelim bakalım” dedikten sonra çalıp söylemeye başladı türküyü.

“Gesi bağlarında dolanıyorum

Yitirdim yarımı aman aranıyorum

Bir çift selamına güveniyorum

Gel otur yanıma hallarımı söyleyim

Halimdan bilmiyor ben o yarı neyleyim”

Sürecek…

Erol Anar

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!