Akdeniz Anıları (1)

Akdeniz Anıları (1)

1990’ların sonlarıydı. Yayınlanmış kitaplarım vardı, araştırma inceleme ve deneme türlerinde. Ama bu kez bir roman tasarlıyordum, ilk romanım olacaktı. O yıllarda masaüstü bilgisayarlar yeni yeni yaygınlaşmaya başlıyor. Herkeste bilgisayar yok, internet kafeler var her yerde. Cep telefonları var, ama eski tip telefonlar, akıllı telefonlardan değil. İnternet bağlantısı olmayan telefonlar. Chat kültürü yaygınlaşıyor, herkes chat yapıyor internette.

Benim  masaüstü bilgisayarım vardı evde. Ama daha çok kitap yazmak için kullanıyordum. Ama internete de giriyordum.

Roman için iki hafta izin aldım işyerimden. Bir tatil paketi satın aldım Asya Tur’dan, Antalya’ya gidecektim. Bir hafta Antalya, bir hafta ise Alanya’da kalacaktım. İkisi de dört yıldızlı idi kalacağım otellerin. Yaz dönemi idi.

Alanya’daki otelin ismini hatırlamıyorum, ama Antalya’daki otelin adı Hotel Saphir idi, dört yıldızlı bir otel.

Otobüsle Antalya’ya gittim. Sabah inince Hotel Saphir’in olduğu bölgeye giden bir minibüse bindim ve nihayet otele ulaştım. Hotel çok büyüktü. Hotel’e kaydımı yapıp odaya çıktım. Odaya girdiğimde baktım, oda çok güzel; balkonu da var, sanırım altı ya da yedinci katta idi. Bir duş alıp dinlendim. Yarım pansiyon gelmiştim. Akşam yemeği ile sabah kahvaltısı dahil.

Hotel yerli ve yabancı turist kaynıyor, özellikle de Rus turistler.

O zamanlar diz üstü bilgisayarlar yaygın değil. Bir tanıdığım olan muhasebeci Kamuran’ın küçük bir dizüstü bilgisayarı vardı, yurt dışından gelmiş. Onu ödünç almıştım, romanımı onunla yazıyordum. Ankara’dayken başlamıştım, bu Akdeniz yolculuğunda romanımı bitirmeyi tasarlıyordum.

Roman yazayım derken oradaki gözlemlerimle hayatın içindeki romanlara ve sefil karakterlere de tanık oldum.

Neyse akşam yemeğinden sonra odama çıktım. Birden cep telefonum çaldı, baktım Ankara’dan arkadaşım Lütfü arıyor.

“Merhaba gözüm!”

“Merhaba, gittin mi, nerdesin?”

“Evet ulaştım, Antalya’da oteldeyim. Odamda. Akşam yemeğinden sonra odaya çıktım erkenden dinleneyim diye.”

“İyi yapmışsın,” dedi Lütfü. “Bak moruk bir kızla konuşuyorum bir haftadır, chat üzerinden. Aramak istedi beni sesimi duymak için. Kendi telefonumu vermedim, biliyorsun.”

“Eee?”

“Senin telefonunu verdim. Kız seni arayabilir birazdan.

Evliydi, kendi telefonunu veremiyordu, yemiyordu bunu yapmak. Ben ise bekârım kafama göre yaşıyorum, kimseye verecek hesabım yok. Nerede akşam orada sabah.

“Oğlum neler konuştuğunuzu bilmiyorum ki kızla ben ne diyeceğim kıza.”

“Yok moruk sen işini bilirsin, edebiyat sanat, felsefe her şey var sende. Kız bunlara acayip ilgi duyuyor. ODTÜ’de okuyor, son sınıf öğrencisi. Unutma sen Postane’de çalışıyorsun, teknik ekiptensin.”

“Peki dedim, kardaş dediğin böyle olur yavrum.”

“Ha ha ha ha!” gülüyordu, hoşuna gitmişti esprim.

“Adı ne kızın moruk?”

“Demet.”

“Hum, peki.”

“İyi akşamlar!” dedikten sonra telefonu kapattık.

Üniversite yurdundan arkadaşımdı Lütfü. Kopmuştuk yıllarca, görüşmemiştik. Ben Akbank Kızılay Şubesi’nde kişisel bir resim sergisi açmıştım. Lütfü o serginin duyurusunu gazetede görmüş, bana öyle ulaşmıştı. Sonra da görüşmeye devam etmiştik ben Ankara’da iken.

Neyse kızın aramasını bekliyordum o gece.

Sürecek…

Erol Anar

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!