Sırtını Hiçbir Yere Yaslamayacaksan, Bir Dağ Olacaksın

Sırtını Hiçbir Yere Yaslamayacaksan, Bir Dağ Olacaksın

Dışarıyı tanımak için, önce içeriyi tanımak şarttır. Bu nedenle kendi iç dünyasına adım atmayan, onu tanıyamayan insanın hiçbir şansı yoktur.

Şuna benzer bir şeyler okumuştum, tam hatırlamıyorum: “Eğer arkanda sırtını yaslayacağın bir dağ yoksa, kendin bir dağ olmalısın.”

İnsan kendisi bir dağ olduğunda, artık yıkılmayacaktır o. Tek başına ayaktadır kişilere, topluma, devletlere, sisteme karşı ayakta. Ve sırtını hiçbir yere dayama gereği duymayacaktır. Çünkü dağ yalnızca kendi sırtına yaslanır. O gücünü yalnızca kendisinden alır.

Bir dağı başkalarının davranışları yüceltmez ya da eksiltmez. Sadece kendisi belirleyicidir o.

Mevlana şöyle diyor:

“O dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti. Bak da gör; o dağda ne fazlalık var, ne bir eksilme. “

Gelip geçici ilişkiler, dağ gibi insanı ne azaltır, ne de çoğaltır. O hep aynıdır, bir dağdır o. Herkes onu terk etse bile, o dağlığından en ufak bir şey yitirmez.

Dağlaşmış ve sırtını hiçbir yere yaslamayan insan, ilişkileri azaldıkça azalmaz. O kimseyi kaybetmez artık, yalnızca onu kaybederler gidenler. Onun kimseye ihtiyacı yoktur, çünkü varlığını ve gücünü kendi merkezinden, dağın merkezinden almaktadır. Kendisidir onun merkezi, bağımsızdır her şeyden ve herkesten.

Her insanın içinde bir dağ yükselir mavi göklere doğru ama çoğu insan bunun farkında değildir. Çünkü hiç kendi iç dünyalarına inmemişlerdir. Bu dağ sınırsız yüksekliktedir. Sen ne kadar tırmanırsan, o kadar yükselir.

“Mutluluk bir dağ yolu gibidir. Bakarsın tepelere tırmanır, sonra bir bakarsın aşağıya iner.” (Cengiz Aytmatov: Toprak Ana.)

İşte mutluluk, insanın içindeki o özgürlük dağında gizlidir. Onu dışarıda arayan insan ömrü boyunca mutsuz olmaya mahkûmdur.

“Dağlara çıkmayan, uzakları göremez.” der bir Çin özdeyişi. İçindeki dağları tanımayan da, hem iç, hem de dış dünyadaki uzakları tanıyamayacaktır. Dışarıyı tanımak için, önce içeriyi tanımak şarttır. Bu nedenle kendi iç dünyasına adım atmayan, onu tanıyamayan insanın hiçbir şansı yoktur. O sadece birilerinin uydusu, onlara biat eden bir robot olacaktır. Çünkü kendi iç dağının zirvelerine tırmanan insan asla kimseyi kendinden yukarıya koymaz, hiçbir iktidara boyun eğmez ister makro, isterse mikro iktidarlar olsun. Onun iktidar etme arzusu da yoktur. Kendisi gibi herkesin özgür olmasıdır onun biricik arzusu.

Bazı insanların egosu çok gelişmiştir, onlar kendilerini diğer insanlardan üstün görürler. “Alçak dağları ben yarattım.” havasıyla dolaşırlar ortalıkta. Birçok insan da bunlara tapar. Oysa bunlar, kendi iç dünyasına asla inemeyen, hep başkalarına yaslanmak zorunda kalan, onların desteğiyle ayakta durabilen çürük topraklardır. Asla dağ değillerdir. Çünkü iç dağına inen insan, hükmetmek ve hükmedilmek arzularından arınmıştır çoktan. O hiç kimsenin desteğine de ihtiyaç duymayacaktır artık.

Dağın hiçbir yerden ve kişiden beklentisi yoktur. Çünkü o kendi üzerinde yükselir ve kendi ağırlığını taşır şikâyet etmeden. Dağa dönüşmüş insanın da aynen böyledir. O artık beklentilerin ötesindedir. Kendi ağırlığını kendi taşıyarak tıpkı bir dağ gibi giderek yükselir sonsuz evrene doğru.

Sırtını hiçbir yere yaslamayacaksan, bir dağ olmalısın. Dağ gibi yükselmelisin bulutlara kadar. Oradan evrene ulaşmalısın. Orada engin maviliklerde özgürlüğü solumalısın, kendi yarattığın, bedelini ödediğin özgürlüğü.

Erol Anar


[1]

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!