Kitlelerin Kendi Kendilerini Yönetecek Güçleri Vardır

Kitlelerin Kendi Kendilerini Yönetecek Güçleri Vardır

William Reich, “Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı” adlı kitabında, ‘Insan kitleleri, Devlet adamları ya da siyasetçilerden yönerge (talimat) almaksızın, toplumu kendi başlarına yönetecek güçte midirler?’ diye sorar.

Kendimi özellikle son yıllarda anarşist bir insan, bir yazar olarak ifade ediyorum. Ama anarşizm, bilinçsizce de olsa, her zaman asi olan kişiliğimde vardı çocukluktan beri. Küçük yaştan beri hiyerarşik zincire uymayan, emir ve komutaya gelmeyen bir yapım var.

Her tür otoriteye, makro ya da mikro iktidar biçimlerine, bütün devletlere, hiyerarşiye ve liderlere karşıyım. Toplumsal anarşist ifadesi daha doğru bu anlamda. Ancak bununla birlikte bireyci anarşizmden de özgür bir bireyi oluşturmak, özgür toplumu kurmakta yararlanabileceğini düşünürüm.

Ancak toplumsal belleğe sistem tarafından işlendiği gibi, benim anarşizmim sağa sola bomba koyarak, salt amaçsızca yıkmayı, suikasti hedefleyen bir anarşizm değildir. Ya da iki bankamatik monitörü kırarak, sisteme muhalefet ettiğini düşünmek de değildir. Bunlar sistemi yıkmaz, aksine güçlendirir.

Anarşizm özellikle son yıllarda akademik dünyada da popüler oldu. 1968’lerde Marksizme gösterilen ilginin, şimdilerde anarşizme gösterildiğini öne sürenler de var. Ama bir ilgi odağı olduğu gerçek.

Aksine bence anarşizm, eski toplumu yıkarken, aynı zamanda onun yerine özgür bir birey ve eşitlikçi toplumu inşa etmeye çalışan; bunun düşünsel, fiziksel koşullarını oluşturmaya çalışan sosyo- politik bir kuramdır. Ben böyle anlıyorum anarşizmi. Özgür toplum konusundaki düşüncelerimi ise, henüz yayınlamadığım ve şimdilik askıya aldığım “Özgür Toplum Arayışları” kitabımda (yaklaşık 500 sayfa), ifade ediyorum. Ayrıca bazı yazılarımda da, -yazdığım kitaptan daha sınırlı olsa da-, bu konudaki düşüncelerim var. Ve sürekli yeni düşünceler ve araştırmalar, okumalar ile bu bitmeyen, dinamik bir süreç benim için.

Dolayısıyla “iyi hükümet ” diye bir șey yoktur. Thoreau’nun dediği gibi “En iyi hükümet hiç yönetmeyen hükümettir.” Yani olmayan hükümettir. Ya da Jefferson’un deyişiyle, “En iyi hükümet en az hükmedendir.”

Şu en sağda diğerlerinden biraz yukarıda olanı,
diğerlerinin hizasına çekersek, hiyerarşi ve eşitsizlik sorununu da çözmeye başlarız.

Burada zorunlu olmayan tanımı önemlidir bence. Anarşizm insanların isteğiyle ve gönüllü olarak kurulabilecek bir sistemdir ancak, diğer ideolojilerden farkı budur. Elbette bir tek anarşizm değil, anarşizmler vardır. Ancak tüm bu anarşist anlayışların ortak noktası vardır: Hükümetsizlik… Toplumsal anarşizm, doğal ve etik yasaların egemen olduğu, ama dayatılmadığı, hiyerarşinin ve baskının olmadığı, gönüllülük temelinde yürüyen özgür bir toplumu hedefler. Bu perspektifiyle, özgün ve gelmiş geçmiş tüm ideolojilerden farkını da ortaya koyar. İşte bu noktada insanların çoğu, devletsiz ve yazılı yasaları olmayan bir toplumun kaos toplumu olacağını ve kendi kendini yönetemeyeceğini iddia eder.

Anarşizm dogmatik bir kuram  olmadığından ve her türlü otoriteyi reddettiğinden, tek bir kategori altında birleştirmek de zordur anarşist düşünceleri. Farklı düşünce biçimleri ve yaklaşımlar ortaya çıkmıştır bu yüzden. Bu da aslında bir zenginliktir. Ancak çok genel olarak şunu söyleyebiliriz belki, anarşizm özgürlüğü arar ve bireyi de toplumun içinde sıradan bir üye olarak ele almaz, bireyin özgünlüğünü ve  birey olmaktan kaynaklanan haklarını da arar, onları korur. Bireyci ve toplumsal olan çeşitleri vardır.

William Reich, “Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı” adlı kitabında, ‘Insan kitleleri, Devlet adamları ya da siyasetçilerden yönerge (talimat) almaksızın, toplumu kendi başlarına yönetecek güçte midirler?’ diye sorar.

Kitlelerin kendi kendilerini yönetecek güçleri vardır. Bunu tarihte birçok kez kanıtlamışlardır. Paris Komünü’nden, İspanya İç Savaşı’na ve başka özyönetim deneyimleriyle. Yine binlerce yıllık deneyime sahip primitif yerli kabileleri buna örnektir. Ancak yüzlerce yıldır kitlelerin mantalitesine kendi başlarının çaresine bakamayacakları düşünceleri sokulmuştur. “Sen kendini yönetemezsin, başında devlet sopası olmalı” düşüncesidir bu. Hobbes’ın dediği de budur özünde.

Ortalama bir insan bu nedenle devleti, yasaları, polisi, hapishaneyi kendi yaşamının güvenlik içinde devam etmesi için güvence olarak görür. Oysa polis, hapishane, yasalar eğer “suç”u engelleseydi, hapishaneler ağzına kadar dolu olmazdı çoğu yerde.

Bugün dünyada kapitalizmin en gelişmiş olduğu toplum Amerikan toplumudur, aynı zamanda en geri kalmış toplumu da budur entelektüel açıdan. Ve Amerikan toplumu dünyanın en gelişmiş teknolojisine karşın, en güvenliksiz toplumudur. En fazla hapishaneleri dolu olan, en fazla “suç” işlenen bir toplumdur. İdam cezasına, FBI’dan CIA’ye, ve daha birçok polis çeşidine, özel güvenliğine, güçlü ordusuna, araştırma tekniklerine karşın “suç” engellenememiş, aksine artmıştır giderek. Çünkü ‘suçlu’ üreten sistemin kendisidir, onun getirdiği adaletsizliklerdir.

Anarşizm 2500 yıl öncesine kadar giden bir felsefe ve aynı zamanda da bir ideolojidir. Geleceğin toplumunun yaşam biçimidir aynı zamanda. Marksist sosyalizm anlayışı ile kapitalizmin yaşadığı krizlerin de bir çaresi olarak geleceğe seslenmektedir.

İkinci Dünya Savaşı’ndan beri anarşizm daha saygın ve entelektüeller arasında da daha saygı gören bir düşünce olarak kendisini kabul ettirdi. Yeşillerden Zapatistalara kadar birçok harekete  esin kaynağı olmayı da sürdürdü. Öyleyse yapılması gereken şey iktidarı ele almamak, onu bizzat topluma ve bireye vermektir. Dünyada bunu deneyenler de vardır. Anarșistler geniş bir yelpazededirler, şiddeti savunanlar olduğu gibi barışçıl yöntemleri savunanlar da vardır. (Tolstoy, Gandhi gibi), özgürlükçü bir yapıya ulaşmak için otoritenin değil, bizzat insanların özgürlükçü bir biçimde katılımıyla geleceğin kurulabileceğini savunurlar.

Erol Anar

“Özgür Toplum Arayışları” başlıklı henüz yayınlamadığım kitabımdan kısa bir bölüm.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!