Özgür Toplum Kendisini Yöneten Toplumdur

Özgür Toplum Kendisini Yöneten Toplumdur

Eğer halk ikna olmamışsa, ya da istemiyorsa devrimci kendi düşüncesini halka zorla dayatamaz.

Bir insan herhangi bir nedenle bir diğerini yönetmeyi düşündüğünde, daha en baştan üç temel ilkeyi ihlal eder:

Birincisi insanların eşitliği ilkesidir. Yöneten ile yönetilen arasında ister istemez Efendi – Köle ilişkisi olacağından asla eşitlik söz konusu değildir. Yöneten kendisini yönetmeye muktedir olarak gördüğünden, yönetilenden üstün olduğunu düşünür. Bu kaçınılmazdır. Yönetilen ona göre, “bilinçsiz, bilgisiz, zayıf vs…”dir. Bu durumda yönetilen de kendisini, yönetenden daha aşağı bir yerde görmek durumundadır.

İkincisi özgürlük… Yönetilen, yönetenin kurallarına tabiidir, onun çizdiği sınırlar içinde davranmak durumundadır. Yöneten, yönetilenin özgürlüğünü kısıtlayan ve onun sınırlarını belirleyendir. Yönetenin, yönetilene çizdiği rol bellidir bu tabloda: Sorgusuz sualsiz itaat…

Üçüncü ilke ise adalettir. Yöneten ve yönetilen ilişkisinde adaletin olması mümkün değildir. Çünkü kuralları koyan yöneten, muktedir ve güçlüdür. Yönetilen ise güçsüz, zayıftır. Burada adaletin sınırlarını belirleyen ve onu kendi çıkarlarına göre tanımlayan yöneten, yani muktedirdir.

Bu “sosyalist” ya da kapitalist hangi sistemde olursa olsun böyledir. Geçici olduğu söylense de sonuç değişmeyecektir.

Yöneten ayrıcalıklıdır, çünkü kuralları kendisi koyar. Yönetilen ise herhangi bir ayrıcalıktan yoksundur. Tamamen yönetenin insafına terk edilmiştir.

”Şimdi bu açıdan, Efendinin davranışını çözümlemeye çalı­şalım: Efendi, kendini Efendi olarak görmekte yalnız değildir; Köle de onu Efendi olarak görmektedir. Bundan ötürü Efendi, insansal gerçekliği ve saygınlığı açısından kabullenilmiş du­rumdadır. Ama bu, tek yanlı bir kabullenilmişliktir. Çünkü, Efendi, Kölenin insansal gerçekliğini ve saygınlığını kabul et­memektedir. Yani Efendi, kabullenmediği birisi tarafından kabullenilmektedir. Efendinin yetersiz ve trajik durumu da bu­radan kaynaklanmaktadır. ” [i]

Bu noktada Efendi ve Köle arasındaki uzlaşmaz çelişki açığa çıkar. Efendi efendidir, yöneten Efendidir ister istemez; adını ne koyarsa koysun bu sonuç değişmez. Diyelim ki “sosyalist” bir ülkede Başbakan, bir işçiye “Yoldaş” diye hitap eder. Bu sözde bir eşitlik retoriğidir. Ama Başkan, Başkanlık Sarayı’nda yaşar, işçi ise basit evinde. Yani Başkan Efendi’dir, işçi ise köle, retorik bu gerçekliği değiştiremez. Hatta trajikomik bir hale getirir. Yöneten ile yönetilen arasında eşitliğin olması, isterse “sosyalist” bir ülkede olsun olası değildir.

***

“Galip gelmek ya da mağlup olmak -mücadelenin kaderi bu iki değişken durum arasında gider gelir. Galip gelen taraf efendi, mağlup taraf ise tebaa olacaktır; ilki, hükümranlığını ve “hükümranlık haklarını” kullanır, ikincisi de, korkuyla karışık bir saygı ve hürmetle “tebaa olmanın yükümlülüklerini” yerine getirir.” [ii]

Efendi her zaman zor ve şiddeti kullanmaz. Sürekli şiddet ile yönetilemez. Bu noktada yönetileni yani Köleyi çeşitli manipülasyonlarla ikna etmeye de çalışır. Ancak Köle itaat etmeyi reddettiğinde Efendi şiddeti uygular.

“Devrim (Revolution) ilkesi günümüze dek hep aynı kalmıştır: Varolan şu veya bu düzene karşı olmak, yani bir reform [yeniden biçimlendirme] gerçekleştirmek. Pek çok şey iyileştirilse, ‘bilinçli, ihtiyatlı bir ilerleme’ sıkı şekilde yürütülse de, sonuçta hep eski efendinin yerine yeni bir efendi getirilecektir. Böylece yıkım bir yeniden yapım olacaktır.” diyor Max Stirner. [iii]

Katılıyorum. Öyleyse yapılması gereken devrime yeni bir bakış açısıyla yaklaşmak. Yani Leninist, siyasal iktidarı kendi partisi için hedefleyen ve devrimcileri halkın çobanı olarak gören anlayıştan, liberter (özgürlükçü) anlayışa geçmek gerekir. Leninist tez başarısız olmuştur. Özgürlükçü olan ise denenmemiştir. Devrime liberter (özgürlükçü) yaklaştığımızda artık devrimci siyasal iktidarı ele alıp halka çobanlık etmeyi düşünen, yeri geldiğinde Bakunin’in dediği gibi “Halkın sopasıyla halkı döven” kişi değildir. Artık devrimci halkın kendi kendini özgürlükçü bir biçimde yönetmesi için uğraş veren kişidir. Siyasal emellerden, dar çıkarcı partici bakış açısından bağımsızdır artık o.

Eğer halk ikna olmamışsa, ya da istemiyorsa devrimci kendi düşüncesini halka zorla dayatamaz. Ancak onu şiddet dışındaki yollarla ikna ederse başarabilir. Zorla dayatılan hiçbir düşünce doğru olamaz daha önce yazdığım gibi.

“Örgütlü” bir halk deyince, gözümüzün önüne ne gelir? ”Artık hükümeti olmayan”, kendi kendini yöneten bir halk gelir.” [iv]

Peki halk kendi kendini nasıl yönetecek, onu yöneten elitler olmadığında?

Liberter anarşist düşünce ile, otoriter sosyalist düşünce arasındaki temel fark aşağıda Malatesta’nın ortaya koyduğudur. Deyim yerindeyse liberter (özgürlükçü) anarşist düşünce, insanları yönetmeye, siyasal iktidarı ele almaya, halka çobanlık yapmaya aday değildir, aksine bunlara karşı çıkar. Oysa otoriter sosyalizm siyasal iktidar hedeflidir. Sadece kişileri değiştirerek, retoriği değiştirerek sistemin kurumlarını aynen devir alır ve öyle devam eder.

Malatesta şöyle diyor bu konuda:

“Fakat, biz anarşistler insanları özgürlüğe kavuşturmak istemiyoruz; insanların kendilerini özgürlüklerine kavuşturmalarını istiyoruz. Yukarıdan gelen ve zorbalıkla kabul ettirilen hiçbir şeyin iyi olduğuna inanmıyoruz; halk topluluklarından doğan, halkın gelişme evresine denk düşen ve halk ilerledikçe ilerleyen yeni bir yaşam tarzı istiyoruz.” [v]

Yapay zekânın rolü

Anarşist filozofların döneminde yapay zekâ yoktu. Dolayısıyla bu konuyu ele almadılar.

İnsanların mantıkları yönetilme ve yönetme düşüncesiyle allak bullak edildi. Özgür bir toplum denildiğinde bu yüzden hemen “polissiz, hapishanesiz, yargıçsız, otoritesiz” toplumun ütopya olduğunu ve kaos çıkacağını düşünürler.

Artık insanların Antik Yunan demokrasisinde olduğu gibi Agora meydanında toplanmasına gerek yok. Sosyal medyadan bir mesaj iletişimi sağlayacaktır herkesin elindeki akıllı telefondan.

Oysa günümüzde yönetimsiz bir toplum, ya da toplumun kendi kendisini en az otorite ile yönettiği dogrudan demokratik bir toplum kurmamıza yardımcı olabilecek gelişmeler vardır. Örneğin bir mahallede diyelim bir mahalle derneği var özgür toplumda. Bu dernek sivil ve gönüllü, isteyenin üye olduğu bir dernek. Ve o mahallenin sorunlarına odaklanıyor.

Peki bu derneği kim yönetecek? Bu derneğin bürokratik tüm işleri yapay zekâya devredilir ve insanlar sadece geçici komiteler ile (kişilerin sürekli değiştiği ve otoritenin olmadığı yatay örgütlenme ile) bu organizasyonu denetleyebilir, onlara yeni perspektifler sunulabilir. Böylece hiyerarşik bir örgütlenme olmadan hem derneğin bürokratik işleri yapılır, hem de mahallenin sorunları daha hızlı ve geniş bir perspektifle çözülmeye çalışılır. Hatta öyle bir an gelir ki belki insan komitesine bile gerek kalmadan yapay zekâ mahallenin tüm sorunlarına kendi başına çözümler geliştirebilir. (Burada dikkat edilmesi gereken sadece yapay zekâyı kapitalizmde olduğu gibi sınırsız olarak geliştirmeme ve frene basmadır. Yapay zekâyı kontrol altında tutabileceğimiz ve ondan yararlanacağımız bugünkü şekli bile yeterlidir.)

Doğrudan demokrasinin uygulanmasına da günümüz yapay zekâsı olanak sunmaktadır. Örneğin örnek verdiğimiz mahallede diyelim ki 10 bin kişi yaşasın. Herhangi bir konuda karar alınacağında, yapay zekâ bu 10 bin insana tek tek bir mesaj yollayıp evet ya da hayır şeklinde düşüncelerini alabilir. Böylece 10 bin kişinin toplanmasına gerek kalmadan bir saat içinde 10 bin kişinin tek tek kararı ile en geniş ölçekte demokratik bir karar alınmış olur. Herkesin kendi telefonuna bir program indirmesi yeterlidir. Böylece temsili demokrasinin rafa kalkma zamanı gelir. Günümüz teknolojisi ile insanlar kendilerini temsil edebilirler, onları temsil edecek bir elite gerek yoktur.

Tabii bu sadece bir düşünce, böyle değil de o anda üretilebilecek bir çözümle daha iyi bir şekilde sorunların üstesinden gelinebilir. Bunlar sadece özgür topluma ilişkin varsayımlar. Olasılıkların ne kadar geniş olduğunu gösteren varsayımlar.

Erol Anar


[i]  Selahattin Hilav: Diyalektik Düşüncenin Tarihi. https://www.kitapyurdu.com/kitap/diyalektik-dusuncenin-tarihi/283841.html&filter_name=Selahattin%20Hilav:%20Diyalektik%20D%C3%BC%C5%9F%C3%BCncenin%20Tarihi

[ii] Max Stirner, “Biricik ve Mülkiyeti” Kaos Yayınları, sayfa 129. https://www.kitapyurdu.com/kitap/biricik-ve-mulkiyeti/316236.html&filter_name=Biricik%20ve%20M%C3%BClkiyeti

[iii] Stirner, age, sayfa 140.

[iv] Malatesta, age, s. 132.

[v] Bir İtalyan Anarşisti Errico Malatesta Hayatı ve Düşünceleri, Kaos Yayınları, 1. Baskı: Mayıs 1999, İstanbul, sayfa 75. https://www.kitapyurdu.com/kitap/malatesta-hayati-ve-dusunceleri/26814.html&filter_name=Malatesta%20Hayat%C4%B1%20ve%20D%C3%BC%C5%9F%C3%BCnceleri

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!