En Tehlikeli Isırık, İnsan Isırığıdır

En Tehlikeli Isırık, İnsan Isırığıdır

İnsanın eksik parçaları giderek çoğalıyor postmodern zamanlarda. Önce kalp parçası kaybedildi, sonra beyin ve ruh.

“En tehlikeli ısırık, insan ısırığıdır.” denilir. Bu fiziksel olarak da böyledir, psikolojik anlamda da. Çünkü o neredeyse görünmezdir, ısırığını fark edemezsin bile. Sivrisinek ısırığını ise, ancak o seni ısırdıktan sonra fark edersin. Bazı insanlar bu konuda o kadar ustadırlardır ki, bir sivrisinekten bile daha hafif ısırırlar. Bu nedenle bazen insan ısırığını, ısırıldıktan sonra bile fark edemeyebilirsin.  Diş izi bırakmaz, kaşıntı da yapmaz; o bunda çok ustadır.

Yara izi geçer de insan ısırığının, kelime izi asla geçmez.

***

Kendisi de dahil olmak üzere herkese ve her şeye eleştirel yaklaşabilen kişi gerçeğe en yakın kişidir. Hiçbir kişi kutsal ya da idol değildir, hiçbir kavram kutsal değildir. Eleştirilemez hiçbir kişi ve kavram yoktur. İşte burası gerçeğe en yakın noktadır. Çünkü bir kişinin en nesnel olabileceği nokta burasıdır.

Chuck Palahniuk şöyle der:

“Parçaları kaybolmuş puzzle gibi artık insanlar. Kiminin ruhu, kiminin beyni ve bir çoğunun bir kalbi yok.”

İnsanın eksik parçaları giderek çoğalıyor postmodern zamanlarda. Önce kalp parçası kaybedildi, sonra beyin ve ruh. Artık bu parçaları yeniden bulup tamamlamak imkansız mıdır?

Felsefi anlamda bakarsak, yaşam sona eren, ama başka anlamda sonsuzluğa giden bir şeyse, puzzle’ı tamamlayıp bitirmek de imkansızdır. Bir puzzle biter, diğeri başlar ve bu böyle sonsuza dek sürer.

Ama son parçayı bulamayız asla. Hiçbir zaman tamamlanamayacak bir puzzle’ız biz. Fernando Pessoa biliyordu bunu ve zaten asla aramadı son parçayı.

Eksik geldik, eksik gitmemiz kaçınılmaz. Resmin tamamını göremeyeceğiz, çünkü belki de bizi tamamlayan eşbenliklerimiz diğer paralel evrenlerde bizden sonsuz sayıda kopya var. Her biri bir hayatı yaşıyor, diğerinden farklı bir hayatı. Kim bilir?..

“Yetmemek mi?”

“Umutsuzluk mu?”

“Korku mu, yoksa hüzün mü, bilemiyorum…”

Bazen kaynağını bilmediğimiz duygulara savruluyoruz insan karmaşıktır.

“Bir dâhiydim ben, düşlerimdekinden daha çok, hayatımdakinden daha az. Varoluşumdaki trajedi budur işte. Yarışı önde götüren, fakat hedefe varmasına bir adım kala yere yığılan bir koşucuydum ben.” (Fernando Pessoa: Huzursuzluğun Kitabı , Can Yayınları, Ocak 2006, Istanbul, sayfa 380)

Çoğu zaman hedefe varmadan yığılır kalırız yere, ama bazen de hedeflediğimiz yere herkesten önce ulaşırız. Ama yarışı kazanmak yetmez çoğu zaman, hayatı kaybederiz. Bakın yarısı kazananların hayatına, birçok şeyi kaybetmişlerdir bu uğurda. Yani bu sistemde kazanmak kaybetmek anlamına da gelir. Neyi kazanabiliriz ki zaten, kazanabileceğimiz üç beş gün dışında elimizde bir şey yoktur aslında. O beş günü de yarış atları gibi orada burada koşarak kendimizi harab ederek geçiririz. Sonra her şey kayar ellerimizden bir balık gibi, sadece izleriz, hayatımız kayar gider bir yıldız gibi çok uzaklarda.

Ruhsuz, kalpsiz ve duygusuz bir yarıştır bu.

Sylvia Plath bunu anlamıştı. Önce yarışa girdi, ama yarışın anlmsiz olduğunu anladığında köşeye çekildi. Hayatına son verdi. Bu çözüm muydu peki, bilemiyorum.

Şöyle yazdı ölmeden önce o bir kitabında:

“Kendimi koşu yolu olmayan bir dünyada yaşayan bir yarış atı gibi hissediyordum.” [1]

Hayatı anlayan kişi, bu yarıştan çekilip bir köşede anlamsız yarışı izleyen kişidir. Ama o izlemekle de yetinmez aslında, bu yarışa karşı çıkar, bunun için bir şeyler yapar.

Erol Anar


[1]  Sylvia Plath:  Sırça Fanus, Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul, Ocak 2017,  sayfa 80. https://www.amazon.com.br/SIR%C3%87A-FANUS-Sylvia-Plath/dp/9755100164

One thought on “En Tehlikeli Isırık, İnsan Isırığıdır

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!