Entropi, Evren ve Özgürlük

Entropi, Evren ve Özgürlük

Bir filozofun dediği gibi her şey var evrende. Evren “varlık ile yokluk arasındaki sonsuz bir kovalamaca.”

Evrene baktığımızda bir şiddet ve kaos görürüz. Bu düzenden düzensizliğe doğru bir gidişi ifade eden Entropi’dir. Ama bu kaos içinde yine de bir düzen vardır. Örneğin Dünya güneşin etrafında döner, ay ile arasında bir uyum vardır. Yer çekimi vardır vs… Düzenli olarak işlediğini düşündüğümüz birçok şey vardır.

Evrende entropinin artmasının nedenlerinden birisi de bazı fizikçiler tarafından evrenin Big Bang ile son derece düşük entropi ile başlaması görülüyor.

“Yumurta kırılır takat yeniden toparlanıp yapışmaz, çünkü evrenin yaratıldığı olağan­dışı düşük-entropili durumun başlattığı yüksek entropiye gidişi sürdürmektedir. Her şeyi başlatan, başlangıçtaki inanılmaz dü­zendir ve o zamandan beri daha yüksek düzensizliğe doğru ya­vaş yavaş gelişen bir evrende yaşıyoruz.”

Ayrıca geleceğe doğru gibi olduğu, geçmişe doğru entropinin olduğu da dile getiriliyor. “Şöyle düşünün: Eğer bir avuç bozuk parayı defalarca ha­vaya atarsanız, er veya geç hepsi yere tura olarak düşecektir. Eğer Savaş ve Barış’ın dağılmış yapraklarını defalarca havaya atacak kadar, sonsuza yakın sabrınız varsa, yapraklar er ya da geç yere doğru sayfa sırasıyla düşecektir. Eğer açılmış ve ga­zı kaçmış bir kola şişesiyle yeterince beklerseniz, itişen karbon­dioksit molekülleri kendilerini yeniden şişenin içine hapsede­cektir.” (2)

Bir filozofun dediği gibi her şey var evrende. Evren “varlık ile yokluk arasındaki sonsuz bir kovalamaca.”

Yine de entropiyi açıklamak (özellikle de geçmişe yönelik olanı) kolay değildir.

Çünkü örneğin bakarsak, bir galaksinin diğer bir galaksiye çarpmasıyla oradaki bazı gezegenler ve yıldızlar bir anda dağılıyor. Fakat bu yeni oluşumlara, yeni yıldızlara, yeni gezegenlere yol açıyor;  onların varlığına uzun vadede yol açabilecek bir şeyi doğuruyor. Ölüm hayatı doğuruyor yeniden evrende sürekli ve bu böyle sürüyor. Yani evrende sürekli varlık ile yokluk arasında sonsuz bir çatışma var. Aslında şöyle de diyebiliriz, bir yıldız başka bir yıldıza çarptığında ya da patladığında o yok olmuyor, yıldız tozuna dönüşüyor. Sonuç olarak bu tozlar tekrar birleşerek bir yıldız, bir gezegen oluşturup yeni bir yaşamı tetikleyebiliyor. Ölüm, yaşamı yaratıyor. Yaşam, tekrar kendi küllerinden diriliyor. Sonsuz bir sarmal bu.

Hiçbir şeyin olmadığı yerde, bir şeyden söz edilemez.

Fizik ile felsefe arasında korelasyon kurmak gerekiyor toplumsal yasaları anlayabilmek için. Neden?  Çünkü fizik ile felsefe bütünleştiğinde hem geçmişi, hem bugünü, hem de geleceği iyi anlamanın olanaklarını sunuyor. Örneğin Albert Einstein’ın bir fizikçi olarak bir de felsefesi vardı. Bu ikisini birleştirerek uzay zaman ve başka kavramlara ulaştı; sadece fiziksel, matematiksel formüller ile değil. Bugün için bakarsak örneğin teorik fizikçi Michio Kaku’nun “Geleceğin Fiziği” kitabında sadece fizik değil, onunla ilişkili olarak bir felsefe, bir sosyoloji bulabiliriz. Sadece bir teorik fizikçinin bu konudaki düşüncesi ile yazılmamış, aynı zamanda toplum sosyolojisinden, kapitalizmin geleceğine, ideolojiye birçok değerlendirme yapılmıştır.

Örneğin entropi yasasına bakarsak termodinamiğin 2. maddesidir, (bu konuyla ilgili bir yazı yazmıştım, fakat şu an şu farklı bir şey söylemek istiyorum) Entropi evrenin düzenledikten düzensizliğe geçişi olarak tarif ediliyor ve entropinin varlığı da Big Bang patlamasına kadar gidiyor yani fizikçilerin diye anlattığına göre Big Bang’den önce bir düzensizlik yoktu. Düzensizlik olmadığı için bir zaman da yoktu, çünkü hiçbir şey yoktu. Hiçbir şeyin olmadığı yerde, bir şeyden söz edilemez. Sonra ne olduysa bir şey oldu, bir kıvılcım çaktı ve büyük bir hızla ilerledi.

Dolayısıyla bütün her şey Big Bang ile başladı içinde yaşadığımız evrende ve düzenlilikten sürekli düzensizliğe doğru gidiyor. Evren bu noktada evriliyor.

Fakat insanlığın entropiyi tersine çevirebileceğini düşünenler de yok değil. Ama şimdilik zor görünüyor bu imkânsız olmasa da.

Şimdi toplumsal sistemlere ve toplumsal yasalara entropi açısından bakarsak düzenlilikten düzensizliğe geçiş aslında bir özgürlüktür tanımını yapabiliriz. İşte komünist toplum düzenlilikten düzensizliğe geçiştir bu anlamda. Evrenin entropisine uygundur. Ama bu düzensizliğin içinde de bir düzen vardır.

Neden? Çünkü entropinin olmadığı yerde ya da düzensizliğin az olduğu yerde baskı vardır. Çünkü şişenin içindeki bir gaz gibi dışarıya çıkmak ister sürekli özgürlük. Yani baskıdan özgürlüğe, düzenlilikten düzensizliğe geçmek ister. İşte insan da kölelikten ya da onu kuşatan yasalardan bir şekilde tıpkı şişeden çıkan gaz gibi kurtulup düzensizliğe,  yani özgürlüğe geçmek istemiştir. Burada düzensizliği olumlu anlamda kullanıyorum, kendi içinde bir düzen taşıyan düzensizlik, yani sınırsızlık anlamında.

Yasaların olduğu yerde bir düzenlilik vardır ya da mümkün olan “en iyi düzenlilik” vardır. Ya da yasanın mantığına göre şimdi disiplinin olduğu yerde, yine bir düzenliliğe doğru bir gidiş vardır Bunların hepsi evrendeki entropiye karşı uygulamalardır; disiplin ve hiyerarşide yine bir düzenlilik sağlama iddiası vardır. Bütün bu kavramlar düzensizliği dizginlemek, toplumu bir arada tutacak bir mekanizma oluşturmak ve baskı yapmak üzerine kuruludur. Düzenlilikten düzensizliğe geçen bir toplum herkesin birbirini öldürdüğü, herkesin her şeyi yaptığı bir toplum anlamına gelmez. Neden, çünkü bu düzensizliği olumlu anlamda kullanalım, özgürlüğü getiren bir düzensizlik. Tıpkı şişeden çıkan ve evrene saçılan gazlar gibi, baskıdan kurtulan ve evrendeki özgürlüğü yakalayan insanlar anlamında düşünüyorum.  Çünkü düzenlilik, disiplin, yasalar ne kadar fazlaysa, özgürlük o kadar kısıtlıdır aynı zamanda.

Erol Anar

(1) Brian Greene: Evrenin Dokusu: Uzay Zaman ve Gerçekliğin Dokusu, Tübitak Yayınları,  Birinci Baskı: 2010-12-01, Ankara, sayfa 326.

(2) Age, sayfa 312.

Bu konuda daha önce yayınladığım yazım:

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!