Zen Nedir? – D. H. Suzuki

Zen Nedir? – D. H. Suzuki

Zen’in en son ve kesin görüşünü şöyle özetleyebiliriz : Sonluyla sonsuz arasında daha en baştan beri bir çelişkiye gerek yokken, o kadar istekle bulmaya çalıştığımız iç barış hep ortada durup dururken, cahilliğimiz yüzünden ille kendi benliğimizde sonluyla sonsuz arasında bir kesinti bulacağız diye kendimizi çıkmazlara sürüklemekteyiz.

Özet olarak Zen, insanın kendi iç varlığını, iç yapısının derinliğini görebilme sanatıdır; bağımlılıktan özgürlüğe götüren yoldur. Bize doğrudan yaşam çeşmesinden içme olanağı verir, böylece de biz insanların ölümlü yaratıklar olarak hemen hemen kesintisiz, sürekli acı çekmemize neden olan boyunduruklardan bizi kurtarır. Hepimizin içinde yeterli oranda ve doğal olarak var olup da normal koşullar altında etkin olabilmek için uygun bir yol bulamadığından sıkışıp kalmış, yamulmuş olan enerjinin açığa çıkmasını sağladığı söylenebilir.

İçinde gizemli bir gücü saklayan şu gövdemiz, bir akümülatöre benzer. Bu güçten gereği gibi yararlanılmazsa bayatlar, giderek etkinliğini yitirir; ya da bozulur, düzenden çıkar, bozuk düzen çalışır. Bunun için Zen’in amacı aklımızı kaçırmaktan, zihinsel olanaklarını yeterince kullanamayan bir yarım adam, bir kötürüm olmaktan bizi kurtarmasıdır. Özgürlük dediğim zaman anlatmak istediğim şey, içimizde doğal olarak var olan bütün yaratıcılığa, iyiliğe dönük tepilere kendilerini açığa vurmak olanağı tanımak anlamındadır. Mutlu olabilmek, birbirimize sevgi duyabilmek için bütün yeteneklerimiz var da, genellikle bu gerçeğe gözlerimizi kapıyoruz. Çevremizde gördüğümüz bütün bu çekişmeler, bu itiş-kakışın kökeninde cahillik yatıyor. İşte bunun için Zen bizden, şimdiye kadar bize kapalı kalmış ve cahilliğimiz yüzünden düşlemeye bile olanak bulamadığımız alanları görmemizi sağlayacak, Budistlerin deyimiyle, «üçüncü gözümüzü» açmamızı istiyor. Cahillik yüzünden oluşmuş bulutlar, sisler bir kere dağılırsa göklerin uçsuz bucaksızlığı gözlerimizin önüne seriliverir. Böylelikle ilk kez kendi varlığımızın iç yapısını görüp tanıyabiliriz. O zaman yaşamın ne olduğunu kavrayabilir, bir kör dövüşü ya da kaba güçlerin rastlantısal bir gösterisi olmadığını anlayabiliriz. Bunun yanında yaşamın asıl gerçek amacını kesin olarak bilemesek de yaşamın içinde bizi son derece mutlandıran, yaşadığımız sürece soru sormadan, kötümser kuşkulara kapılmadan yetinebileceğimiz bir şey olduğunu da farkedebiliriz.

İçimiz yaşamla dopdoluyken de yaşamın bilişine tam olarak uyanmadıkça şu anda ortaya çıkmamış da olsa, şimdilik uykuda da olsa, yaşamın içinde var olan çelişkilerin, çekişmelerin ne denli önemsenmesi gerektiğini anlayamayız. Ama er geç yaşamı göğüslememizin, en zorlu, en karışık bilmecelerini çözmemizin zamanı gelecektir. Konfüçyüs «On beş yaşında zihnimiz araştırmaya, incelemeye yönelir, otuz yaşında nerede duracağımızı biliriz» demiş. Bu söz Çinli bilgenin en bilgece sözlerinden biridir. Bütün ruhbilimcilerin onun bu sözlerini onaylayacaklarından hiç kuşkum yok. Gerçekten aşağı yukarı on beş yaş, gençlerin çevrelerine araştırıcı gözlerle bakmaya başladıkları, yaşamın anlamını anlamaya çalıştıkları yaştır. O zamana kadar zihnin bilinçaltı bölümünde sıkı sıkı korunmakta olan bütün ruhsal güçler hemen hemen bir anda birdenbire boşanıverirler. Bu boşanma ne kadar hızlı, ne kadar bayır aşağı olursa o derece uzun süreli ya da süresiz olarak zihnin dengesini bozabilir. Gerçekten ergenlik çağında ortaya çıkan ruhsal yıkıntı durumlarının o kadar çok oluşu bu nedenlerle zihinsel dengenin yitirilmesine bağlanabilir. Olayların çoğunda bozukluk pek ağır olmayabilir ve bunalım derin izler bırakmadan yok olabilir. Ama bazı kimselerde ya yaradılıştan gelen eğilimler ya da çevresel etkilerin zihinlerini biçimlemiş olması yüzünden ruhsal uyanım sırasında kişiliklerinin en derin yerlerini bile etkileyecek çalkantılar olur. Bu yaşta sizden her zaman için geçerliliğini sürdürecek bir «evet» ya da «hayır» yanıtından birini seçmeniz bekleniyor. Konfüçyüs’ün araştırma, inceleme diyerek anlatmak istediği şey işte bu seçimdir. Konfüçyüs kitaplarda yazılı olanların araştırılıp incelenmesinden değil, derinlemesine yaşamın gizlerinin araştırılıp incelenmesinden söz etmek istiyor.

Yaşam çoğumuzun yaşadığı biçimiyle acı çekmek, tasalara katlanmaktır. Bu gerçeği yadsıyamayız. Yaşam bir itiş kakış, bir çatışma, bir çekişme olduğu sürece acıdan, tasadan başka bir şey getirmiyor. Çatışma demek iki karşıt gücün ötekine üstün çıkmak için savaşmaları demek değil mi? Savaşta yenik düşmenin sonucu ölüm olabilir; dünyada en korkulacak şeyse ölümdür. Ölüm yenilgiye uğratılsa bile insan yalnız kalır. Yalnızlığa katlanmaksa çatışmayı sürdürmekten bile daha katlanılmaz bir şey… İnsan bunlann bilincinde olmayabilir, duyuların sağladığı anlık zevklerin, keyiflerin tadını çıkarmanın peşinde olabilir. Ama bunların bilincinde olup olmamak yaşam gerçeğini değiştirmez. Körler dirençle güneşin varlığını yadsıyabilirler, ama böyle yaparak güneşi yok edemezler. Güneyin kızgın güneşi acımasızca onları kavurabilir, gereken önlemleri almazlarsa bu dünyadan silinip giderler.

Zen’in en son ve kesin görüşünü şöyle özetleyebiliriz : Sonluyla sonsuz arasında daha en baştan beri bir çelişkiye gerek yokken, o kadar istekle bulmaya çalıştığımız iç barış hep ortada durup dururken, cahilliğimiz yüzünden ille kendi benliğimizde sonluyla sonsuz arasında bir kesinti bulacağız diye kendimizi çıkmazlara sürüklemekteyiz. Sotoba (So tung p’o) bu düşünceleri aşağıdaki dizelerde şöyle dile getirdi :

Lu dağında sisli bir yağmur yağıyor,

Che-Chiang’ıysa dalgalar dövüyor;

Orada olup da bunları görmediğinize,

Kuşkusuz acınıp duruyorsunuz özlemle.

Ama bir kez orda olup evin yolunu tuttunuz mu,

Lu dağında yağan sisli yağmur,

Chi-Chiang’ı döven dalgalar,

Her şey, her şey ne kadar olağan geliyor size…

D.T. Suzuki

“Zen Budizm – D.T. Suzuki’den Seçme Yazılar”, Yol Yayınları , 3. Baskı , Çevirmen: İlhan Güngören, 3.Baskı: Temmuz 1997, sayfa 36-47 https://www.idefix.com/Kitap/Zen-Budizm-D-T-Suzukiden-Secme-Yazilar/Egitim-Basvuru/Saglik/Geleneksel-Saglik-Yontemleri/urunno=0000000068118

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!