Bozuk Plak Gibidir İnsanların Çoğu

Bozuk Plak Gibidir İnsanların Çoğu

Bu yüzden sorgulamak kelimesi, olumsuz çağrışım yapar bize ve “sakın sorgulama”ya dönüşür. Siyasal ve diğer iktidarlar da bize bunu söylerler, yani sorgulamaktan kaçınmamızın kendi bireysel yararımıza olacağını.

Hayattan öğrendiğim şeylerden birisi de, insanların en çok kendi inanç ve ideolojilerini sorgulamaktan korktuklarını gözlemlemek oldu. O kadar zayıf ki aslında inanç ve ideolojileri, en küçük bir sorgulamada harabe olmuş bir evin tavanı gibi üstlerine çöküp gidecek. Onun için insanların çoğu bir ömür boyu bildiklerini milyon kez tekrarlarlar bozuk plak gibi; yeni bir şeyler öğrenmekten, sorgulamaktan uzak dururlar. Zaman içinde kendi oluşturdukları çevre içinde böylece yaşayıp giderler, tuğla üstüne tuğla koymadan. En küçük bir gelişme, değişme geçirmeden ya da yeni fikir üretmeden. Onun için sorgulayanı da sevmezler.

İnsanların korktukları diğer bir şey de inanç ve ideolojilerinin yanısıra kendilerini de tanımaktan, sorgulamaktan, keşfetmekten kaçınmalarıdır. Çünkü kendilerine de güvenmezler. Kendi iç dünyalarından uzaktırlar, hatta böyle bir iç dünyaları olduğunun farkında bile değillerdir. Onun için gözleri kendilerinde değil, başkalarının söyledikleri ve yaptıklarındadır.

Bir inanca ya da ideolojiye bilmeden inanacağına, oku, araştır, öğren bilerek inanma. Kendini keşfetmeden, tanımadan kendini bir şey sanacağına, kendini tanı ve bilerek kendini hiçbir şey sanma!

***

“Okuldan mezun olup bir sürü bilgiyle hayata atılıyorsunuz ama sorgulama hevesini, toplumun geleneksel saçmalıklarına karşı çıkma gücünü çoktan yitirmiş oluyorsunuz.”[1]

Peki neden böyle? Çünkü birey artık kendi dünyasını kurmanın peşindedir. Sorgulamanın tehlikeli olduğunu ve çıkarlarını tehlikeye atacağını okul yaşamında iyi öğrenmiştir. O yüzden sorgulamayı bir yana bırakır, zaten okulda da çok kullanmamıştır. Artık itaat edip, itaat ettirmek peşindedir. Birilerine itaat eder, sisteme biat eder; kendisi de yapabilirse birilerine itaat ettirir. Ve böylece yaşar gider.

Yine Krishnamurti şöyle der:

“Hayatı incelemek, toplumsal değerleri sorgulamak zorundasınız. Korktuğunuz için herhangi bir şeyi kabullenmemelisiniz.”[2]

Bazı insanlar sistemi, resmi ideolojiyi sorgularlar. Ama çoğunlukla bir resmi ideolojiyi sorgularken, farkında olmadan başka bir resmi ideolojiyi yaratırlar. Yarattıkları bu resmi ideolojiyi hiç sorgulamazlar. Ve sonuçta gerçek anlamda doğru değerlendirmeye ve gerçeğe de ulaşamazlar. Ama kendi gittikleri yolun doğru olduğundan emindirler. Yarattıkları resmi ideolojinin, var olan sistemin resmi ideolojisinin kötü bir kopyası olduğunun farkında bile değillerdir.

“Ruhunda sükunete kavuşmak ve mutlu olmak isteyen insanlar inanmalı ve iman etmelidir, ama hakikatin peşindeki insanlar iç huzurundan feragat edip yaşamlarını bu sorgulamaya adamak zorundadırlar. Rahatlık ve gerçek sorgulama arasında tercihinizi yapmak zorundasınız!”[3]

İşte toplumun yüzde 99’u bu “rahatlığı” tercih eder. Sorgulamadan yaşar, deyim yerindeyse ot gibi yaşar ve ihtiyaçlarının kölesi olur. Hakikat mı? O da ne ki? Para eder mi hakikat bu insan tipi için? Hayır, onların hakikate ihtiyacı yoktur.

Yalanla beslenmiştir onların ruhları ve eğer yutsalar hakikati bile kusarlar.

Onların bünyelerine dokunur hakikat. Kimse bu yüzden hakikat peşinde değildir. Çünkü o tehlikelidir, ateş gibi yakar dokunanı. Az sayıda onu arar. Tarih boyunca bu böyle olmuştur.

Ama birey, hakikatten, gerçeklikten uzak olduğunu kabul etmez çoğu zaman. Onun inandığı şey doğrudur, ister din, ister ideoloji, isterse başka tipte bir düşünce olsun. Kendisini kandırmak zorundadır, yoksa içi rahat edemez.

“Yaşamak şu anlama gelir: inanmak ve ümit etmek – yalan söylemek ve kendine yalan söylemek.” [4]

Kişi bu yüzden önce kendini, sonra da diğerlerini kandırmak ve sürekli yeni yalanlarla kendini beslemek zorundadır.

“Yalan söylemeyi kabul etmeyen birisi ayağının altındaki toprağın kaydığıni görürdü: Sahteliğe biyolojik olarak tabiyizdir.” [5]

Ayağının altındaki toprak sistemdir; o yalan, manipülasyon üzerine kurulu olduğundan, birey sorgulamaya başladığında altında bir deprem olacaktır. Bu gerçekliğin depremidir; artık taşlar yerinden oynayacak, sistemin kurduğu yalanlar, manipülasyonlar birer domino taşı gibi tek tek yıkılacaktır. Birey açısından risk, bu taşların altında kalabilecek olmasıdır. Çünkü depremler vardır ve rahatlık yoktur artık. Gerçek, şiddet uygulayacaktır yalanlara ve manipülasyonlara. Sahteliğin evlerini tek tek yıkacaktır. Bir kez ortaya çıkmaya görsün o, durdurulamaz.

Bu yüzden sorgulamak kelimesi, olumsuz çağrışım yapar bize ve “sakın sorgulama”ya dönüşür. Siyasal ve diğer iktidarlar da bize bunu söylerler, yani sorgulamaktan kaçınmamızın kendi bireysel yararımıza olacağını.

Bozuk plak gibidir insanların çoğunluğu; inandıkları düşünceleri sorgulamaz ve onları sürekli yıllarca aynı biçimde geliştirmeden tekrar ederler. İşte bütün hayatları tekrar ve kendini kandırma üzerine kuruludur.

Erol Anar


[1] Jiddu Krishnamurti: “Yeni Bir Yaşam”, Omega Yayınları,  Çeviren: Orhan Düz,  Birinci Baskı: 2010, İstanbul, sayfa 64.

[2] Age, sayfa 68.

[3] Irvin D. Yalom: “Nietzsche Ağladığında”, Ayrıntı Yayınları, 6. Basım: 1998, İstanbul.

[4] E. M. Cioran: “Çürümenin Kitabı”, Metis Yayınları, Dördüncü Basım: Kasım 2013, İstanbul, sayfa 84.

[5] E. M. Cioran, age, sayfa 102.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!