İçerideki Cehennem ve Dostoyevski

İçerideki Cehennem ve Dostoyevski

 

O da Nietzsche gibi cehenneme bakmıştı. İçerideki cehenneme, yani insanın iç dünyasındaki karanlık noktaları aydınlatan cehennem.

 

Rusya’da o dönem etkili edebiyat eleştirmeni olan Belinski’nin onun üzerindeki etkisi belirleyici olmuştu başlarda. Ama sonraları Belinski onun yapıtlarını artık yere göğe koymayan değil, eleştiren kişiydi.

“Dostoyevski’nin dehası üzerinde adamakıllı aldandık… Hele ben, eleştirmenlerin en iyisi olan ben, semerli bir eşekmişim meğer!.. Rousseau’nun “İtiraflar”ını yeni bitirdim. Her insanın kendisini kıskandığına, ona işkence ettiğine inanan Dostoyevski’ye benzeyen bu adama karşı büyük bir tiksinti duydum…”[1]

Oysa aynı Belinski, Dostoyevski’nin henüz yayınlanmamış ilk kitabı olan “İnsancıklar”ı okuduktan sonra şöyle diyordu:

“Esin perisi, tavan aralarında, mahzenlerde yaşayan halkı seven, yaldızlı saraylarda oturanlara ‘Bunlar da insan, bunlar da sizin kardeşleriniz’ diyen genç, ozana şan ve şeref olsun! İnsanlar, kardeşler.’ Çok mutlu bir sarsıntı içinde kavrıyor bunu Dostoyevski.” [2]

İkisi de birbirleri hakkındaki fikirlerini değiştirmişlerdi sonradan. Dostoyevski de ilk başlarda Belinski’yi övüyordu. Çünkü kendisine verdiği destek onu, daha kitabı yayınlanmadan edebiyat çevrelerine referans olarak sokmayı başarmıştı.

Dostoyevski de sonradan Belinski’yi eleştirmeye başladı. Belki de Slavcı gruba ve dine yönelmesinde de bu tepkinin payı vardı. Çünkü Belinski hem Batı değerleri yanlısı, hem de dine eleştirel yaklaşan bir aydındı. Sonraları Dostoyevski onun bu tavrını eleştiriyordu. Ama şu bir gerçek ki Dostoyevski’nin yeri, kısır milliyetçi Slavcı ve mistik yer değildi, ya da olmamalıydı.

***

Aynen yapıtları gibi Dostoyevski’nin hayatı da ikiye ayrılır: Sibirya öncesi ve sonrası. Sibirya’dan döndüğünde artık aynı kişi değildir, ve edebiyatı da farklılaşmıştır. Daha çok milliyetçi ve dindar olmasına karşın, yine de en büyük yapıtlarını bu dönemden sonra vermiştir. Sibirya’da kitap okumak yasaktı. Oradaki son yılında bazı dergi ve kitapları okumayı başarmıştı. Bu yüzden ona hediye edilen bir İncil’i okumuştu yıllarca.  Bunun öyküsünü de Hallett Carr şöyle anlatıyor:

“Burada mahkûmları, 1825 Dekabrist hareketine katılanlardan geri kalanların karılan ziyaret etti; bu kadınlar kocalarının peşinden Sibirya’ya gelmişler ve yirmi beş yıl orada yaşamışlardı. Dostoyevski’ye para, yiyecek, giyecek ve mahkûmların sahip olmalarına izin verilen tek kitap olan İncil hediye ettiler.”[3]

İşte bu İncil, onun inancını, dünya görüşünü, her şeyini sorgulamasına neden oldu. “Suç ve Ceza”da İncil’den özellikle etkilendiği bölümlere gönderme yaptı, “Karamazov Kardeşler”de dini, Tanrı inancını sorguladı.

Gogol’ün onun yazdıkları üzerinde etkisi çoktu. Özellikle “Palto” öyküsü pek çok genç Rus yazarı olduğu gibi Dostoyevski’yi de etkilemişti. Ancak o, Sibirya’dan döndüğünde bu etki geçmiş ve onu aşmıştı. Artık o Dostoyevski idi.

“Canavarlarla uğraşan insan” diye yazıyor Nietzsche, “kendisi de canavar olmamaya dikkat etmelidir ve cehenneme çok baktığımızda, cehennem de sizin ruhunuza bakmaya başlar.” Dostoyevski Omsk’daki hapishanede dört yıl, insan topluluğunun doğal ilişkilerinin, yükümlülüklerinin yasak edildiği, toplumun dışına atılmış insanlarla, hemen hemen insanlık dışı bir varoluş düzeyine dönmüş varlıklarla birlikte yaşadı; bedenden ayrılmış insan tutkusunun kaba öğelerinin kaynaştığı, hoşlandığı cehenneme gözünü dikip baktı ve cehennem onun ruhuna girdi.”[4]

Dostoyevski, Sibirya’da gerçek sırrı öğrenmişti: Kimse saf iyi ya da kötü değildi. “Canavar” denilen bu insanların içlerinde çok iyi ruhlular vardı. Kötü görünüş yanıltmamalıydı. Bunu altın bulmak olarak niteliyordu. İşte bu bilgi yaşayarak öğrenilmişti ve onu diğer yazarlardan ayırdı. Edebiyatta yapılmayanı yaptı. Saf iyi kahramanlar yerine, Raskolnikov gibi ateşli gelgit duygulara ve ruha sahip cehennemi karakterleri öne çıkardı. İçerideki cehenneme baktı.

O da Nietzsche gibi cehenneme bakmıştı. İçerideki cehenneme, yani insanın iç dünyasındaki karanlık noktaları aydınlatan cehennem.

Burada bakılınca canavarlaşmamak da mümkün değildi biraz da olsa. Balta ile iki yaşlı kadını “bir prensip uğruna” doğramak artık hiç zor değildi Raskolnikov için. Raskolnikov, Dostoyevski’nin ta kendisiydi aslında. Sibirya’dan çıktığı haliyle.

***

‘Yüce, belki kendisinin bile anlayamayacağı, ama gene de yüce bir şeyler bekliyordu. Oysa çıka çıka günlük, bildigimiz, çevremizde gördügümüz basit şeyler çıkmıştı karşısına.’[5]

Aslında kitaplarında hep bu yüce amaçlar, yüce beklentiler, yüce idealller vardır. Ancak bunlara nasıl ulaşılacağı konusu pek belirgin değil ve kişiseldir.

Raskolnikov örneğinde olduğu gibi. İşte bu yukarıdaki cümle, Dostoyevski’nin hayal kırıklığıdır bir anlamda. Gerçekte yüce amaç diye bir şey yoktur, yüce ideal de. Hiçbir şey hayatın dışında, ondan yukarıda değildir. Her şey hayatın içinde, sıradan olarak görülendir çoğu zaman. Ancak buna rağmen izleyen kitaplarında aynı “yüce bir şeyler”i tartışmaya devam etti. “Ecinniler”de, “Suç ve Ceza”da, “Karamazov Kardeşler”de. Kendini bir şeylere adama, feda etme ruhu vardı onda. Değilse, bu kadar basit hayatı yaşamaya değmezdi.

“…yüce amaca ulaşmak için gerçekten böyle yapılması gerektiğine kendimizi bir süre için inandırırız.” [6]

Her şey yücedir onda, ya da öyle olmalıdır: Yüce gönüllü kadın, yüce iş, yüce amaç, yüce gönüllü insan, yüce duygular, yüce dede, yüce aziz, yüce halk, yüce güçler, yüce ruh, yüce Tanrı yüce fedakârlık, yüce yol,…

Karamazov Kardeşler’de de bu “yüce” şeylerin çokça bahsi geçer ve vurgu yapılır:

“Varolsun evrendeki her yüce şey,

Varolsun içimdeki her yüce şey! ..”[7]

İşte her şey yüce olmalıdır, yüce olan anlamlı ve derindir, soyludur. Yüce ve soylu kelimelerini çokça yan yana getirir o kitaplarında. Özellikle de “Suç ve Ceza ile “Karamazov Kardeşler’de.

Aslında yüce olan tek şey vardı, o da hayatın kendisidir. 

 

Erol Anar

[1] Henri Troyat: Dostoyevski, İletişim Yayınları, İstanbul, 3. Baskı 2014, sayfa 84.

[2] Troyat, age, sayfa52.

[3] Edward Hallett Carr: Dostoyevski, İletişim Yayınları, 8. Baskı 2014, İstanbul, sayfa 57.

[4] Hallett Carr, age, 69.

[5] Dostoyevski: Ezilmiş ve Aşağılanmışlar, İletişim Yayınları, 10. Baskı 2012, İstanbul, sayfa 33.

[6] Dostoyevski: Suç ve Ceza, pdf, sayfa 24.

[7] Dostoyevski: Karamazov Kardeşler, İletişim Yayınları, 1. Baskı 2001, İstanbul, sayfa 128.

One thought on “İçerideki Cehennem ve Dostoyevski

  1. “İyisi – kötüsü, eğrisi – doğrusuyla yaşamın her anı yüce olmalı” tanımlamalarına katılmamak olanaksız. Nedir ki, diğerlerini de kapsayan iyi, doğru, güzel eylem; yücelik sıralamasında bir parça daha üstte olmamalı mı yaşam adına ? Teşekkürler Erol Anar.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!