Leyla ile Ferhat

Leyla ile Ferhat

 

“Kilit yoktur, çünkü kapıya takılan herhangi bir araç kapıyı kilitlemeye ve açmaya yarar ve ihaneti temsil eder. Kapı tunçtandır, hiçbir araç şiddet veya güç hile veya ustalık ihanet veya yalan onu açamaz. Ayrıca içerideki iki çubuk, sevginin iki mührü iki yandan birbirine uzanır, bizi sedir biri fildişidir.”

Gottfried

 

Aşk üzerine nice yazıldı ve çizildi ve kimse aşkın reçetesini tarif edemedi. Herkes kendi aşkını anlattı. Aşk!  Bu İmge nedense hep Leyla’yı çağrıştırır bana. Yani aşkın imgesi Leyla’dır.

Leyla, doğu’ya özgü sınırsız ve büyülü kemiklerine kadar hissedilen bir aşkın ilkesidir. Bence Leyla’ya da Mecnun’u değil, Ferhat yakışır. Yani Leyla ile Ferhat’tır öykünün aslı.  

Büyünün kaynağı doğu’dur ve aşk bir büyücü tarafından yapılmayan gönüllü bir büyüdür.

Ve Leyla ile Ferhat’ın aşkları bir arınmadır; arındıkça derinleşir ve güzelleşir.

***

İki insan arasındaki aşk benzer değil, farklı noktaların buluşmasıyla zenginleşir ve boyutlanır. Birbirine benzetilmeye çalışıldığında ilişki, bir ezen ve ezilen ilişkisine döner ve bu noktada faşizan bir yapıya bürünür.

Leyla ile Ferhat olmak bir elmanın iki yarısı olmak değildir, iki ayrı elma olmaktır. Bu elma yarımdır, ancak iki ayrı elmadır; aşkta benzerliklerin değil, farklılıkların örtüşmesi ile boyutlanır ve çoğalır.

Aşkta benzerlikler öldürücü, farklılıklar çoğaltıcıdır. Büyünün bozulduğu nokta aşkın da sınırıdır. Aşk acı çekildikçe büyür ve büyüdükçe derinlik kazanır. Bütün büyük aşk öyküleri acı üzerine kuruludur. Leyla’nın çektiği acı, Ferhat’ın dağları gelmesine kaynaklık etmiştir.

Alışkanlığa dönüştüğü nokta aşkın bitiş noktasıdır. Aşk sürekli bir mücadelenin çoğalttığı dişe diş yaşaılan bir gerçekliktir.

Her şeyin plastikleştiği ve yabancılaşmanın egemen olduğu bu çağda, aşk duygusu da büyük erozyona uğradı. Aşk metalaştırıldı ve içi boşaltıldı, bir yanılsamaya dönüştürüldü.

Aşk ilişkilerinde ise belirleyici olan özveri ve karşılıksızlık değil, hesap ve karşılıklı çıkarlar dengesi oldu. Aşk imgesi ise, kirliliği ve sahteliği üreten karmaşık bir ilişkiler yumağına dönüştü. Baudelaire’in deyimiyle ‘tapınılan ilkbahar kaybetti kokusunu.’

Baudelaire “Geçen Bir Kadına” adlı şiirinde şöyle diyor:

“Başka yerde buradan çok uzak! Çok geç!

Belki de asla!

Bilmem nereye kaçıyorsun

Bilmezsin nereye gidiyorum zira,

Sen ey sevmek istediğim, sen ey bunu bilen.”

Aşklar çeşitlidir: İki insan arasındaki aşk, bir objeye duyulan aşk ve özgürleşme aşkı gibi. Aşk özgürlüktür ve yalnızca özgürleşme mücadelesi verenler aşkı çoğaltabilir. Aşkların en yücesi özgürlük aşkıdır. Mücadele, aşkın mayasıdır ve bu aşk sonsuza dek nefes alan bir özgürlüktür.

Erol Anar

“Krallar ve Soytarılar” adlı kitabımdan, Yurt Yayınevi, 1996, Ankara.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!