Türk Aydın Prototipi Devleti, Toplumun Önüne Koyar

Türk Aydın Prototipi Devleti, Toplumun Önüne Koyar

Resmi ideolojiye değil de, çoğunlukla onun yorumlanışına karşıdır. Devlete değil de, hükümetlere karşıdır. Devleti aksine kutsar çoğu, onu “kurtarmaya” çalışır.

Türk ‘aydını’nda sokağa çıkma geleneği yoktur. Türk aydın prototipi, kapalı mekânları, salonları, meyhaneleri sever. Türkiye’de İnsan Hakları Derneği’nde gönüllü olarak çalışırken sürekli sokakta demokratik eylem yapardık. Haftada en az iki eylem. İnsan Hakları Anıtı’nda ve değişik yerlerde. Kitaplarım toplatılınca yine sokakta eylem yaptık, basın açıklaması ile geçiştirmedim.

Bu biraz da, aydın olarak bilinen insanların çoğunun, Osmanlı’dan bu yana resmi ideolojiye eklemlenmiş, onunla yüzleşememiş olmasından kaynaklanmaktadır. Osmanlı aydını, devlet memurudur. Bu gelenek bugüne kadar uzanmıştır memur mantalitesi. Osmanlı’da sokağa çıkan hep halk olmuştur. Meşrutiyet gibi dönemler hariç, aydın kesimi sokakta hak aramamıştır, böyle dönemlerde de halkın peşinde sokağa çıkma mecburiyeti hissetmiştir. Tam bir salon aydınıdır bu prototip, günümüze değin. Bugün “aydın” görünen insanlar, devlet memuru olarak kendisini hissetmese bile, toplumun değil, devletin çıkarlarını korumakla yükümlü hissetmektedirler kendilerini. Cumhuriyet aydınının mantalitesi de değişememiştir ne yazık ki. O da “devletin çıkarları”nı halkın önüne koymuştur tarihsel olarak.

Resmi ideolojiye değil de, çoğunlukla onun yorumlanışına karşıdır. Devlete değil de, hükümetlere karşıdır. Devleti aksine kutsar çoğu, onu “kurtarmaya” çalışır. Resmi ideolojiyle hesaplaşmaya çalışan bir avuç aydın da ezilir, öldürülür, sürgün edilir, hapsedilir. Tarihsel olarak bu böyle olmuştur. Örneğin hükümeti eleştiren, hükümete muhalif görünen “aydın” prototipinin eleştirilerine bakınız; bunu toplumu değil, devleti korumak amacıyla yaparlar. Bu “aydın prototipi”nin sağ ve “sol” versiyonları vardır ve özünde bunlar aynıdırlar.

Burada can alıcı nokta, devleti, toplumun önüne koymasıdır. Devlet kutsanıp, toplumun önüne konduğunda, o zaman “aydın’ın rolü değişmektedir. Örneğin Fransa’da bir Sartre, bir Foucault ve birçok entelektüel asla devletin, hükümetin çıkarını, toplumun çıkarının önüne koymamışlardır. Aydınlanma bilinciyle toplumun haklarını savunurlardı. Üstelik de sokakta yaparlardı bunu.

İmzalı bir metinle, basın açıklamasıyla, salon toplantısıyla sesini duyurmayı ve hükümetin bazı uygulamalarına karşı çıkmayı elbette küçümsemiyorum. Buna saygı da duyuyorum. Ama diğer yandan nesnel olarak bakarsak, bu bir anlamda da tepkiyi sadece yazılı bir metine hapsederek işin kolaycılığına kaçmak olmuyor mu? Her tür uygulamada “aydınlardan tepki” başlığıyla (ayrıca kimin aydın olup olmadığına da metni “biz aydınlar” başlığıyla hazırlayanlar ve medya karar veriyor) bir açıklama yapıp “vicdan borcu” ödeniyor. Sartre, Foucault, Chomsky gibi düşünceleriyle ve yeri geldiğinde eylemleriyle dünya çapında etkili tek bir evrensel entelektüel çıkmadı Türkiye’den. Çünkü onlar sokakta, gösterilerde en ön sırada yürüdüler, gün geldi öğrencilerle bildiri dağıttılar sokakta, gün geldi savaşa karşı yürüdüler en önde… Düşüncelerini, sokakta eylemleriyle bütünleştirdiler.

Resmi ideolojiyle, kendi tarihi ile hesaplaşmadan, yalnızca bir hükümete karşı çıkarak aydın da olunmaz gerçek anlamda. Sokağa çıkmayan aydın, aydın değildir bence gerçek anlamda. Gerçek aydın, toplumun çıkarlarını hükümetin, devletin çıkarlarının önüne koyar. Değilse zaten aydın değildir. Sokağa çıkarak, tepkisini demokratik bir biçimde, sivil itaatsızlik çerçevesinde ezilenlerin yanında sokakta göstermek, bir basın açıklamasından yüz kat daha etkilidir. Bunu da asla bir küçümseme anlamında değil, bir tespit anlamında dile getiriyorum.

Erol Anar

24 Ocak 2018

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!