İlişkiler Toprakta Açılmış Kuyulara Benzer

İlişkiler Toprakta Açılmış Kuyulara Benzer

Sevgili Uzaklar,

İlişkilerimiz toprakta kazılmış kuyulara benzer. Su içmek için toprağı kazar ve bir su kuyusu açarız. Bir süre sonra kuyunun suyunun bizi zehirlediğini ve yavaş yavaş öldürdüğünü fark ederiz. Ama kuyu bizi zehirlese de, zehrin tadına alışmışızdır bir kere.

Hayat işte böyle dostum! İnsan zehrin tadına bile alışıyor bağımlılık duyuyor. Ama artık zehir tadı istemiyorum damaklarımda. Tırnaklarımla bin bir güçlükle kazdığım kuyunun suyunun beni zehirlediğini fark ettiğimde, hemen o kuyuyu kapatıp, yeniden tırnaklarımla az ileride başka bir kuyu kazmaya başlıyorum.

İlişkileri de kuyulara benzetiyorum sevgili dostum. Bazı ilişkiler tıpkı acı bir su gibi damaklarımızda kötü bir tat bırakıyor ya da bizi zehirliyor. Ancak biz çeşitli etkenlerle bu ilişkilerden vazgeçemiyor ve o kuyunun başında ömrümüzü mutsuz bir şekilde geçirmeye razı oluyoruz. Yeni ilişkiler kurmaya enerjimizin olmadığını düşünüyoruz. Ve yoksulluğumuzla yetinmeye başlıyoruz.

Ve öğreniyorum, hiçbir zaman tek bir kuyuya mahkûm değiliz, sonsuz sayıda kuyu açabiliriz. Tabii ki biraz emek vermek kaydıyla yapabiliriz bunu. Daha berrak ve daha tatlı su arıyorsak, böyle bir kuyuyu bulmamız hiç de kolay olmayacaktır. Ama böyle bir kuyuyu keşfettiğimizde, orada yalnızca suyu değil, hayatın anlamını ve derinliğini de bulmuş olacağız.

 

Sevgili Uzaklar,

Bir gün çok iyi tanıdığını sandığın birinin kurt adam olduğunu öğrenirsin bir dolunayda. Belki de ilk dolunayda… Ve dişleri boğazındayken sana sadece şaşırmak düşer. Kanımız pahasına öğrendiğimiz bu gerçeğin bize artık ne yazık ki bir yararı olmayacaktır.

İnsan ikili ilişkilerinde net tavır aldığında, karşısındaki kişinin davranışlarını, düşüncelerini de ortaya çıkarabilir. Net ve dürüst tavır göstermek, ilişkideki güven unsurunu da belirler, ölçer.

İnsanların sizin hakkınızda ne düşündüğünü görmek istiyorsanız net ve tutarlı bir davranış biçimi gerçekleştirmeniz gereklidir. Çünkü sahtelik, ancak dürüstlüğün yanında açığa çıkar. Bu anlamda tutarlı ve net davranış, karşınızdaki insanın kendisini görebileceği bir ayna işlevini görür. Sizin karşınızdaki kişinin davranışlarını çözümlemek, ortaya çıkarmak için uğraşmanıza gerek yoktur, siz tutarlı davranırsanız ve net o zaten kendi kendisini açığa çıkaracaktır. Ancak karşınızdaki kişi, eğer sahte davranışlarla ilişkiyi yürütüyor ve açık olamıyorsa, sizin bu tavrınızdan alabildiğine rahatsız olacak ve net olmamak için elinden geleni yapacaktır.

İnsanların isminin üzerini hemen çizme. Ama bir kişinin isminin üzerini çizdiysen de, bunu bulabileceğin en kalın keçeli kalemle çiz dostum. Çünkü dönüp baktığına orda sadece siyah bir leke görmelisin. Öyle bir çizmelisin ki geride onu anımsatan hiçbir şey kalmamalı.

 

Sevgili Uzaklar,

Sahte elmas, gerçek elmasın yanında ışıltılarını saklar; sahte davranış da dürüst ve tutarlı davranışın yanında ortaya çıkar. Net ve tutarlı davranış, sahteliğin çarparak parçalandığı bir aynadır ve aynı zamanda ilişkinin de turnusol kağıdıdır.

Gerçek herkes tarafından bilinse de ortaya konulmadığı sürece gerçek değildir. İlişkilerde çoğu zaman insanlar, gerçeğin o olmadığını bildikleri halde, sahte davranış biçimleri geliştirirler. Her iki tarafta bu sahteliği ortaya çıkarmadığı ve dürüst, tutarlı davranmadığı sürece, sahtelik sanal bir gerçekliğe dönüşür. İlişki kaypak, tutarsız ve sahte davranışlar üzerinde yükseldiğinden bir süre sonra kötü bir şekilde sona erer.

Bazı insanlar ilişkilerinde hem sahte davranışlar geliştirirler, hem de dürüstmüşler gibi görünmek isterler. Bu toplumsal yaşamın içinde sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bu tip insanlar, ” hem Dimyat’a pirince gitmek, hem de eldeki bulgurdan olmamayı” arzu ederler.

Oysa, bu ikisini aynı anda yapmak olası değildir. Eğer Dimyat’a pirince gitmeyi istiyorsak, elimizdeki bulguru yollara saçmamız gerekir.

Bu insanlar, gerçek beklentilerini hiçbir zaman net olarak ortaya koyamaz, kişisel inisiyatif gösteremez, kaypak ve dolaylı bir davranış biçimi geliştirirler. Örneğin bir örgütte bir temsili göreve aday olmayı düşünen, ancak çeşitli nedenlerle bunu net olarak ifade edemeyen birisi, kaypak ve tutarsız davranışlar sergileyecek, isteğini değil de beklentisini öne çıkaracak ve istediği görevin kendisine verilmesini bekleyecektir. Ancak bu beklentisi gerçekleşmeyip kendisine başka bir görev verildiğinde, küskün ve gönülsüzce bu davranışını sürdürecektir. Beklentileri gerçekleşmediğinde ise; bu insanlar yine anlamsız, dolaylı ve kaypak davranışları sürdürür, üzerlerine aldıkları hiçbir görevi de yerine getiremezler; bu enerjiden yoksundurlar.

Zeki bir insan öyle bir an gelir ki çok aptalca bir davranışta bulunabilir. Ya da çevresinde aptal olarak bilinen bir insan bazen hiç kimsenin göremeyeceği gerçekleri görebilecek kadar mantıklı davranabilir.

Her insanın bir düğmesi vardır, uygun zamanda o düğmeye basmayı bilirsen o insan bir anda içsel dünyasını sana açar.

İnsanların davranışlarını çözümlemek istiyorsanız, onların beklenti ve isteklerini de bilmeniz gereklidir. İlişkiler sandığımız kadar karmaşık ve çözülmez değildir. Eğer insanları tanır, beklenti ve isteklerini bilirseniz, o ilişkiyi tanımlamanız da o kadar kolay olacaktır.

İlişkilerinizi çözümlemek, sağlıklı temeller üzerine oturtmak istiyorsanız, önce kendi davranış biçimlerinizi öğrenmeniz ve çözümlemeniz gerekir. İlişkilerde ayna olmak istiyorsanız, önce kendi aynanızda kendinizi görmeniz kaçınılmaz bir süreçtir.

Sartre “Cehennem, etrafımızdakilerdir.” der. Oysa çoğu zaman cehennem kendimizdir. Kendi cehennemimizi yaratırız da bunu hep başkalarının bize verdiği cehennem sanırız.

Sevgili Uzaklar,

Aslında hayatımızın yıllardan değil de, haftalardan, belki de günlerden, hatta saatlerden oluştuğunu düşünüyorum. Kendimizi, hayatımızı ve hayada dair her şeyi algılayamadan yaşıyoruz yıllarca. Ama yıllarca yaşasak da, hayatımız gerçekte yaşadığımızı hissettiğimiz günlerle sınırlı değil mi? Bir insan yüz yıl yaşayabilir, ama belki de o insan yalnızca birkaç hafta gerçek benliğini duyumsamış, dolayısıyla ancak birkaç haftalık bir ömür sürmüştür. Bir kelebek en fazla beş gün yaşarmış. Belki biz de kelebeklere benziyoruz; uzun yıllardır yaşadığımızı düşünürken, sonra bir gün aslında hayatımızın bir kelebek kadar kısa olduğunu algılıyoruz.

Sevgili Uzaklar,

Derin huzur… İşte kendisinin farkına varan kişinin, kendi okyanusunun derinliklerinden çıkardığı bir hazine. Hayatın gerçek hazinesi işte bu dostum. İçinde bir yakut gibi parıldayan neşe, bir altın parıltısı saçan sevgi ve bir elmas keskinliğinde coşku var.

Toprakta bir kuyu açıyorum ve içinde seni buluyorum. Sen suya, sen hayata benziyorsun sevgilim. Benim suyum sensin artık.

Sevgiyle kal.

 

Erol Anar

“Sen”, 2003, Istanbul.

 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!