Tarihe ve Aşka Dair Düşler (II)

Tarihe ve Aşka Dair Düşler (II)

Yine Nemrut dağında, sırtımı bir tanrı başına yaslayarak, gözlerimi mutlak bir inançla gökyüzüne kilitlemeyi, tanrıların kutsal habercisi kartalın senden iyi  bir  haber getirmesini beklerdim.

Bütün rüzgârlara ve dalgalanmalara açık o bereketli Mezopotamya’da, “kötü cinler” olarak adlandırılan mezar bulamamış ve törenleri yapılmamış, tanrılara bile saldıran ölülerden bir an olsun korkmadan seni sormayı isterdim. Seni bir an görebilmek için, tanrıların bile çekindiği, mezarı dahi olmayan uğursuz bir cin olmayı gözümü kırpmadan kabul etmeyi isterdim.
Ve bir gün kollarımda son nefesini verdiğinde, tıpkı tarifsiz acısıyla arkadaşı Enkidu’nun ölü bedenine seslenen Gılgameş gibi sana şöyle söylemeyi isterdim: “Seni rahat yatakta yatıracağım. Evet, seni haşmetli bir yatakta rahat ettireceğim. Selamet olan bir makamda. Solumda bulunan bir makamda seni oturtacağım. Yeryüzünün bütün hükümdarları senin ayaklarını öpsünler. Senin için Uruk halkına ah ve figan ettireceğim; mesut kimselere etrafında matem tutturacağım, ve ben, senden sonra vücudumu murdar bir hale getirip, senin için kendimden geçeceğim.” 

Ve sonra yine Gılgameş gibi sırtıma bir aslan postu atıp çöllere düşer, göz gözü görmez kum fırtınalarında hiçbir okyanusun derinliğiyle ölçülemeyecek acımı seni, kendimi ve ne varsa her şeyi unutabilmeyi isterdim. Ve nerede gülen mutlu bir insan görsem ona bıkmadan usanmadan seni anlatırdm.

Bizans’ın uçarı ve ölümün acımasız eli imparatoriçesi Teodora kadar cesur bir âşık olmayı, ve herkesin onun huzurunda olduğu gibi senin karşında kayıtsız ve şartsız, yüzükoyun yere kapanmasını sağlayabilmeyi isterdim. Ve yine Konstantinopolis’te büyük bir yangında, alevlerin arasına dalarak ve bütün vücudum mutluluktan tepeden tırnağa titreyerek seni düşünerek yanabilmeyi isterdim. 

Suriye’de Şövalyeler Kalesi’nden Orontes nehrine, oradan Damascus’a kadar sırtımda bir hırka, elimde bir derviş değneği ile izini sürmeyi, güneşin yakıcı ışınlarının arasında senin siluetini fark ederek tekrar büyük bir azimle yola devam edebilmeyi, ve Ürdün’e Aqaba körfezine kadar sarsılmaz bir inançla yürümeyi isterdim. 

Rodos adasında bir yel değirmeni olmayı isterdim; yaşlanmış kanatlarım yavaş yavaş rüzgârla birlikte dönerken, karşımda her an, aşkının ve özgürlüğünün meşalesini onurla taşıyan Helios heykelini görebilmeyi dilerdim. Ve yine bir gün Helios heykelinin ayakları dibinden her yıl denize atılan dört atlı arabanın içinde olmayı ve tüm evreni seni bulabilmek amacıyla dörtnala gezebilmeyi isterdim.

Çerkesya’da seni bilge Seteney Guaşe’den sormayı, sonra barbarları izleyerek Kimmerya’ya kadar gitmeyi isterdim. Ve Seteney Guaşe’nin oğlu, taşın içinden doğmuş olan Sosruko gibi, ateş tanrısı Tlepş’in tıpkı taşı yarar gibi göğsümden kalbimi çıkarmasını ve sana olan aşkımı orada görmeyi isterdim. 

Sonra Sosruko’nun kanatlı atı Tiğujey’e binerek seni  Kuban ırmağı kıyılarında aramayı isterdim.

Erol Anar

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!