Bir Brezilya Klasiği: “Central Station (Merkez İstasyonu)”

Bir Brezilya Klasiği: “Central Station (Merkez İstasyonu)”

Bugünkü filmimiz Brezilya’dan. “Central do Brasil”, (Türkçeye ‘Merkez İstasyonu’ adıyla çevrilmiş).  Senaryosu João Emanuel Carneiro ve Marcos Bernstein tarafından yazılan, Fernanda Montenegro ve Vinícius de Oliveira’nın oynadığı bir film bu. Bir Brezilya klasiği.  Holywood’da da tanınan ünlü Brezilyalı yönetmen Walter Salles tarafından yönetilen 1998 tarihli bir film bu.

Walter Salles’in son filmlerinden birisi de ünlü Amerikalı yazar Jack Kerouac’ın “On the Road (Yolda)” adlı kitabından sinemaya uyarlanan aynı adlı filmdi. Salles, ulusal ve uluslararası anlamda yaklaşık 20 ödül kazanmış ya da ödüle aday gösterilmiş bir yönetmen. Kariyerinin erken filmlerinden birisiyle “Central do Brasil” ile en büyük başarıyı yakalaması ve tanınması da ilginç aslında. Hâlâ bu filmi uluslararası anlamda onu daha da öne çıkarıyor.

Filmin başrolünde oynayan Fernanda Montenegro (1929), Brezilya sinemasının kraliçesidir. Birçok kez uluslararası anlamda ödüllendirilmiştir bu anlamda. Oscar’a aday olmuştur. Emmy ödülü kazanmıştır ve birçok ödül daha. Bu anlamda Montenegro, ‘Merkez İstasyonu’ filminde de unutulmaz bir oyun çıkarıyor. Fernanda Montenegro, uluslararası alanda tanınan ve saygı gören Brezilyalı oyuncuların başlıcalarından birisidir.

‘Merkez İstasyonu’ filmi toplamda 50’den fazla ödül kazanmış ya da ödüle aday gösterilmiş. Birçok ödül kazanmış ve bazı önemli ödüllere de aday olmuş bu anlamda. Örneğin Berlin Film Festivali’nde “Altın Ayı” ödülü de bunlardan birisi; bu ödülü de kazanmış film.

Merkez İstasyonu’nda okuma yazma bilmeyenler için mektup yazarı olarak çalışan emekli öğretmen Dora ile hemen oracıkta annesine otobüs çarpan Josue’nin hikâyesi anlatılıyor. Böylece bu ikilinin yolları kesişmiştir. Josue, yıllardır görmediği babasını bulmak istemektedir. Dora ise karşıt duygular ve çelişkiler, pişmanlıklar arasında gidip gelir ve sonunda ona yardım etmeye karar verir. Bu amaçla Kuzeydoğu Brezilya’da birlikte seyahat eden ikili, bu arada yöreye özgü dinsel ritüellere de rastlarlar. Yörede din olgusu çok güçlüdür. Yoksul insanlar kendilerini dinle avuturlar, adeta fanatik denilecek bir biçimde. Aslında dünyada cehennemi yaşayan bu insanlar, bir “öteki taraf” olduğuna inanmak zorunda hissederler kendilerini.

“Annesi Rio de Janeiro`nun merkez istasyonu önünde öldükten sonra, küçük çocuk, yalnız ve iyiliğe inanmayan bir kadın tarafından sahip çıkılır. Kadın, aklına ilk gelen, çocuğun üzerinden çıkar elde etme düşüncesiyle, Brezilya`nın uzak Kuzeydoğusunda yaşayan babasına götürüp teslim etme sorumluluğu arasında kalır. Sonuçta onları giderek daha da uzak ve tanışık olmadıkları yerlere götüren kamyonlar ve arabalarda seyahat ederken, aralarındaki düşmanlık da yok olmaya başlar. Yolculuk, her birinin kendi kişiliklerini bulacağı bir seyahate dönüşmektedir.” (Kısa tanıtımdan)

Filmde, mektup yazıcı kadının karşısına çeşitli kişiler oturur ve bunlar kendi özlemlerini, arzularını kadına anlatırlar. Kimisi sevgilisine mektup yazdırır, kimisi babasına, kimisi ise İsa’ya. Bu portreler, Brezilya’nın çeşitli yörelerinden insanların basit ve küçük isteklerini yansıtırlar. Hepsi yoksul insanlardır ve dünyaları da, düşleri de küçüktür. Çok fazla şey istemezler. İstedikleri tek şey biraz daha iyi ve insani bir hayat yaşamaktır.

Filmin arka planından titizlikle seçilen görüntüler, bir Brezilya gerçekliğine tanıklık etmektedir. Yoksulluk, suç, dinsel ritüeller vs… Genelde film, uluslararası alanda olumlu eleştiriler almış.

Filmden bazı sözler

“Ne yaptığın önemli değil, seni hâlâ seviyorum. Seni seviyorum. Bunca yıl orada kilitli kalırken, ben burada kilitli kalacağım, seni bekliyorum. (Bir mektuptan)

“Sevgili Jesus, sen başıma gelen en kötü şeysin. Yazıyorum çünkü oğlun Josue bunu yapmamı istedi. Ona senin değersiz olduğunu söyledim, ama yine de seninle tanışmak istiyor.” (Bir kadın onu terk etmiş olan eşine mektup yazdırıyor.)

“Beni özlersen, birlikte çekindiğimiz fotoğrafımıza bak. Bunu söylüyorum, çünkü beni unutacağından korkuyorum. Babamı özlüyorum. Her şeyi özlüyorum.” (Dora)

Filmde insanların aslında ne iyi, ne de kötü oldukları anlatılıyor bence. Aynı insan bazen çok acımasız olabiliyor, ama sonra değişip bir iyilik meleğine dönüşüyor. İnsanlar hem iyiler, hem de kötüler. Bu anları değişiyor.

İzlemeye değer, etkileyici bir film bence. Bu filmi izlerken duygulanacaksınız, insan ruhunun iyilik ve kötülük gel gitleri arasında duygusal bir metafora kapılacaksınız. Bu bir dış yolculukla bütünleşen, iç yolculuğun hikâyesidir.

Erol Anar

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!