Mutluluk Üzerine Notlar

Mutluluk Üzerine Notlar

İşte siyasal iktidarlar bireydeki bu güvenlik arzusunu sömürerek, ona korku vererek iktidarlarını sürdürürler.

Hayatımız boyu mutluluğu ararız bir biçimde. Para, şehvet düşkünlüğü, kariyer, iktidar arzusu, başarı açlığı hep mutlu olma ihtiyacından kaynaklanır özünde. Ama çoğu zaman bunlar bizi mutluluğa götürmediği gibi ondan da uzaklaştırırlar.

Hatta bu uğurda benliğimizden bile vazgeçer ve kendimize yabancılaşırız.

“Gerçekten yeni olan şey, kişinin kendi benliğinden kurtulma ve ısmarlama bir benlik edinme düşüdür; ve bu tür bir düşü gerçek kılmaya duyulan inanç erişilebilir bir şeydir.”[1]

Eğer mutlu olarak hissetmiyorsak kendimizi, hep başkalarını yada kötü talihimizi suçlarız. Hiç kendi kendimizi sorgulamaz, kendi düşünce ve davranışlarımızı analiz etmeyiz. Bu kendimizden kaçmanın en kolay yoludur çünkü.

“Herkes mutlu oluşunu kendinden bilir.

Kendi hatamızla işler bozuldu mu

Bütün suç, bütün günah kör talihindir.

Budur bizim en ortak yanımız:

Her iyilik bizden,

Her kötülük talihten.” [2] der La Fontaine.

Oysa dış koşulların etkisi de olmakla beraber, mutluluğun anahtarı içimizde gizlidir. Bir karikatür görmüştüm. İki arı var, bir tanesinin içinde mutluluk bölümü var. Diğer arı soruyor: “Nereden buldun bunu, ben de onu arıyordum.” İçinde mutluluk yazan arı ise şöyle yanıtlıyor onu: “Kendim yaptım.”

Büyük mutlulukları tasarlar, onların peşinden koşarken, aslında mutluluğun küçük şeylerden oluştuğunu da gözden kaçırıyoruz. Mutluluk olağanüstü değil, onu olağanüstü yaparsak hiçbir zaman erişemeyiz.

***

İnsanların çoğu mutluluğu parada arar ve ölünceye kadar daha çok paranın peşinde gider. Paranın peşinde gittikçe de mutsuz olur.

Montaigne bu durumu şöyle anlatır:

“Adamın biri yoksullaşmak için altın ekülerini denize attı; insanların birçoğu da zengin olmak için orada her tarafı arayıp tarıyordu. Epicurus zengin olma düşüncesinin dertlerden kurtuluş değil, kaygıların değişimi olduğunu söyledi.” [3]

Zengin olma düşüncesi mutluluk getirmez, birçok örnekte görüldüğü üzere, ün de öyle. İktidar da… Şehvet de… Bütün bunlar birer yanılsamadır ve yeni kaygılar getirir aynen Epicurus’un dediği gibi. En iyisi bunların peşinde koşmadan, kendi gününü yaşamalı ve büyük beklentilere girmeden yaşamsal aktivitelerine devam etmektir. Önemli olan günü kaçırmamaktır, yarını kurtaracağım diye kendini telef etmek değil.

Bir La Fontaine öyküsünde olduğu gibi:

Bir gün uykusuz zengin komsusu konağına çağırmış yoksul eskiciyi:

– Dur, demiş; ben de bir azizlik yapayım sana,

Al şu yüz altını, sakla bir köşeye;

Bayram günlerinde bozdur bozdur ye.

Eskici bu kadar parayı rüyasında görmemiş,

Bütün dünya yüz yıl geçinir, demiş bununla.

Koşmuş evine,

Gömmüş altınları mahzene.

Onlarla keyfini de gömmüş meğer;

Gayrı türkü mürkü ne gezer!

Evine girince dünyamızın baş belası,

Kesilmiş adamın sesi sedası.

Gel de uyuyabilirsen uyu:

Türlü kaygılar sarmış başını;

Sinsi kuşkular, boşuna korkular.

Bütün gün göz tetikte,

Bütün gece kulak kirişte;

Bir gürültü yapsa kedi:

Eyvah! .. Paralar gitti !

Adamlıktan çıkmış biçare.

Sonunda koşmuş evine

Türküsünden kurtulan adamın:

– Al, demiş, altınlarını geri;

Elden gel uykumu, türkülerimi. [4]

Yani hiçbir şey hayatın kendisinden, huzurlu bir uykudan ve anı dolu dolu yalın bir biçimde yaşamaktan, sağlıktan değerli değildir.

***

“Hayatta mutluluk dileniyorsun, ama güvence senin için daha önemli, hatta bunun bedeli, bütün yaşamın boyunca baş eğmek olsa bile. Mutluluk kotarmayı, mutluluğun tadını çıkarmayı, onu korumayı, hiç öğrenmediğin için, başı dik olmanın cesaretini de bilmiyorsun.”[v] diyor Reich ünlü yapıtında.

Gerçekten güvenlik insanlar için birinci sırada. Kendi çıkarları ve güvenlikleri için iktidarlara boyun eğiyor, inanmadıkları şeyleri savunuyor ve tüm insanı değerleri ayaklar altına alıyorlar.

Bukowski ise bu güvenlik arayışını şöyle ifade eder ünlü cümlesinde: “Yaşama sevincimi sigortalı bir iş karşılığında sattım.”

Hele bir de sınıf atlamışsa.

Gerçekten sigortalı bir iş güvence getirirken bireye diğer taraftan birçok insanı değeri götürür, erozyona uğratır. İşte siyasal iktidarlar bireydeki bu güvenlik arzusunu sömürerek, ona korku vererek iktidarlarını sürdürürler. Birey mutlu değildir, ama sanki mutluymuş gibi kendisini kandırır. Bir süre sonra buna inanır hatta. Bir eşi vardır, çocukları, iyi kötü geçinmektedir, başka ne ister ki hayattan… Oysa kendisine bir an bile sormaz: Hayata karnını doyurmak, sisteme kölelik etmek ve bir lokma ekmek kazanmak için mi gelmiştir? Eğer öyleyse bu hayatta kalma çabasından başka bir şey değildir ve hayatının zerre kadar değeri yoktur.

Erol Anar


[1] Zygmunt Bauman: Yaşam Sanatı,Versus Yayınları, 2. Baskı Ekim 2013, İstanbul,  sayfa 19.

[2] La Fontaine: Masallar, Birinci Basını : Ağustos 2000, İstanbul, sayfa 295.

[3] Montaigne: Denemeler, Fransızcadan Çeviren: Engin Sunar, Say Yayınları, İstanbul, sayfa 82)

[4] La Fontaine: Masallar, sayfa 312-313.

[v]  Wilhelm Reich: Dinle, Küçük Adam, , Payel Yayınları, İstanbul,  sayfa 35.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!