Özgür Toplum Arayışları (2): Tarih Nedir?

Özgür Toplum Arayışları (2): Tarih Nedir?

Kimin resmi tarihi olursa olsun, resmi tarihlerle hesaplașmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü nesnel gerçeklik hepsinden daha güçlüdür ve resmi tarihler eninde sonunda çöker, kalıcı olan yalnızca nesnel gerçekliğin kendisidir.

Tarih nedir sizce? Geçmişin, zamanın tozları altında kalmış bir takım olayların kaydı mı? Tarih nedir? Bugün ulusların tarihlerine bakarsak, bunların çoğunun resmi tarihler olduğunu görürüz. Her ulus kendi resmi tarihini yazar, bunlar kendi yalanlarını da üretmişlerdir.

Edward Hallet Carr, “Tarih Nedir?” başlıklı kitabının girişinde Catherine Morland’ın tarih üzerine söylediği şu sözü alıntılar: “Böylesine can sıkıcı olması hep tuhafıma gidiyor, çünkü uydurulmuş olmalı.”

Bu söz resmi tarih anlayışlarını iyi açıklıyor. Çünkü resmi tarihler uydurma tarihlerdir. Olduğu gibi nesnel olarak kaydedilmiş tarihler değil, onu yazanlar tarafından arzu edildiği şekilde yazılan tarihlerdir. Örneğin Türk resmi tarihine bakarsak, Yunanlılara karşı zaferlerle dolu olduğunu görürüz; aynı şekilde bakınız Yunan resmi tarihine, orada da Türklere karşı zaferle doludur. Peki Türk resmi tarihi mi doğru, Yunan resmi tarihi mi, yoksa Rus resmi tarihi mi? Gerçekte bunların hepsi yanlıştır. Çünkü resmi tarihler nesnel gerçeklik ve doğrular üzerine kurulmazlar.

Carr, uzun yaşamı boyunca Sovyet tarihi ve özellikle de Stalin konusunda bazı görüşlerini değiştirmiş, özeleştiri yapmış bir bakıma. Ayrıca kitapları yazdığı dönemde, Sovyet arşivleri araştırmacılara açık değildi. Carr’a getirilen eleştirilerden birisi “Lenin hayranı” olması. Kitaplarda bu yönde çok sayıda yorumu var Carr’ın.

Amerikalı tarihçi James Billington’un sözleriyle: “Çalışma özenli bir dürüstlük ve eksiksiz bir ayrıntıyla hazırlanmış. Ancak bütünsel bakış açısı, Leninist merkez komitesinin itidalli ama hayranlık içindeki kayıt meleğinin kısıtlılıklarıyla sınırlı kalmış.” 1

“İlk dört ciltle ilgili uzun yazısında Leninist bir bakışa sahip Marksist Isaac Deutscher, bu ciltleri, ‘tarih yazımında büyük ve kalıcı bir dönüm noktası’ diye överken, Carr’ ın “aklını esas olarak alttaki halka ve topluma değil, devlete yorduğunu” ve “devleti oluşturanın toplum değil, toplumu oluşturanın devlet olduğu yaklaşımına eğilimli durduğunu” iddia etmiştir.” 2

Yukarıdaki yoruma katılıyorum. Çünkü Carr, devlet tarafından yazmış kitabını, özellikle de üç ciltlik Bolşevik Devrimi kitaplarını. Halka yönelik, halkın dertleri, sorunları, problemleri, hatta siyasi ortama yönelik çok fazla bir yorum yok. Toplum tahlili yok, daha çok devlet tarafından alınan kararları, ekonominin durumunu göstermeye çalışmış binlerce sayfa. Bazı eleştirileri var hükümete ama çok fazla değil, nesnel bir bakış açısıyla yazmadığını düşünüyorum kitaplarını bu yüzden. Zaten bu tür çok sayıda eleştiri almış başka bağımsız tarihçilerden de.

Ünlü tarihçi Eric J. Hobsbawm ise, șöyle der: “Tarihçiler, deneyimin bellek bankasıdır. Kuramsal açıdan bakarsak, tarihi oluşturan geçmiştir (tüm geçmiş, şimdiye kadar olmuş olan her şey ). Birçok şey tarihçilerin alanına girmez, ama birçok şey de girer.. Ve çağdaş toplumdaki insanlar, tarihçilerin kolektif geçmişin belleğini derlemeleri ve oluşturmaları ölçüsünde onlara bel bağlamak durumundadırlar.” 3

Bence tarih kitaplarını üçe ayırmak gerekir: Birincisi propaganda kitapları -ki bunlar bir ulusu, ideolojiyi, inancı güzelleme, yüceltme ve hatasız gösterme (ya da hataları mazur  gösterme) amacıyla yazılmış resmi tarih kitapları; ikincisi bağımsız tarihçilerin yazdığı ve aynı olaylara, olgulara değişik bakış açıları ve öznel yorumlarla baktığı kitaplar. Üçüncüsü ise kolektif, özgür ve nesnel gerçeklikle daha çok uyum sağlayan tarih kitapları.

Aynı şekilde Soyvet resmi tarihine bakıldığında da, bu manipülasyon ve yalanların bolca kullanıldığını tespit edebiliriz. Örneğin Kronstad isyanında, bu isyanın beyazlarca çıkarıldığı, beyaz bir generalin komuta ettiği manipülasyonu Bolşevikler tarafından yapılmıştı. Bu bir yalandı, çünkü Kronstadlı denizciler devrim için savaşmışlardı ve yalnızca devrimci, halktan yana talepler ileri sürüyorlardı. Ama Sovyet resmi tarihine, Beyazlarla işbirliği yaparak proletarya diktatörlüğünü yıkmak amacında olan kökü dışarıda hainler olarak geçtiler.

Ancak resmi tarihlerin bir sonu vardır. Çünkü gerçekler her zaman ortaya çıkarlar, resmi tarihlerin üzerindeki örtü alındığında gerçekler açığa çıkacaktır. Bunun için de cesaretle gerçeklerle yüzleşmek gerekir. Çünkü Bolşevizmin bir özelliği vardı: düşmanını, yani kapitalistlerin yöntemlerini taklit ediyordu. Aynı şekilde kendi işine geldiği şekliyle manipülasyon yapıyordu.

“Olgular yalnızca tarihçi onlara başvurunca konuşurlar; hangi olgulara, hangi sıra ya da bağlam içinde söz hakkı verileceğini kararlaştıran  tarihçidir. Sanırım, Pirandello’nun yarattığı kişilerden biri: Olgu çuvala benzer içine bir şey koymadıkça dik durmaz, diyordu.” 4

Kimin resmi tarihi olursa olsun, resmi tarihlerle hesaplașmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü nesnel gerçeklik hepsinden daha güçlüdür ve resmi tarihler eninde sonunda çöker, kalıcı olan yalnızca nesnel gerçekliğin kendisidir.

O zaman soralım bir kez daha: Tarih nedir?

Erol Anar

Dipnotlar:

1- World Politics, Nisan 1966, s. 463.

2- Soviet Studies, Cilt: VI (1954-55), s. 340.

3- Eric Hobsbawm: Tarih Üzerine, Bilim ve Sanat Yayınları, Birinci Basım 1999, Ankara, s. 40.

4- Edward Hallet Carr, Tarih Nedir?, Birikim Yayınları, İstanbul, s. 14.

(Henüz yayınlamadığım “Özgür Toplum Arayışları” başlıklı kitabımdan…)

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!