“Ben Bir Vatandaşım!”

“Ben Bir Vatandaşım!”

Teyzemin oğlu Havzalı Sinan, Lise 1. sınıfı bitirdiğinde İstanbul’a halasıgilin perde dükkânında çalışmaya gitmişti. Orada Mahmutpaşa’daki dükkânda yıllarca perde işinde çalıştı. Daha sonra kardeşi Sedat da aynı işte çalışmaya başlamıştı. İstanbul’da yaşarken onları çalıştıkları yerde sık sık ziyaret ederdim. Daha sonra Samsun’a göçtüğümüzde, Sinan’ın yolu zaman zaman oraya düştü. Hem kız kardeşi de orada yaşıyordu.

Sinan, sakin bir insandır. Genellikle kibardır ve kimseye uymaz. Ama haksızlığa da boyun eğmeyen bir yanı vardır. Damarına basılınca hiçbir şeyi gözü görmez, kolay kolay sinirlenmese de.

Sinan, bir dönem Anadolu’ya arabayla giderek, oradaki perde dükkânlarını dolaşarak iş bağlantısı kurmaya çalışmıştı, çalıştığı yerle ilgili olarak. Toptan perdecilik yapıyorlardı aynı zamanda çalıştığı dükkânda.

Sinan, Anadolu’yu dolaşırken bir gün Samsun’a gelmişti iki üç günlüğüne. Oradaki perdeciler ile bağlantı kuracaktı. Bu anlamda arabayla, elinde de çeşitli perde örnekleri ve elindeki kitapçık ile perdecileri dolaşıyordu.

Sinan, Samsun’a gelmişken İl Emniyet Müdürü Osman beyi de ziyaret etmeyi düşünmüştü. Çünkü Osman beyin oraya tayin olduğunu biliyordu. Osman beyi, İstanbul’da Mahmutpaşa Karakolu Emniyet Amiri iken tanımıştı ve Mahmutpaşa’daki handaki dükkâna çok gelip giderdi kendisi. Sinan onun ev perdelerini yapmıştı, ayrıca Osman Bey’in kendisi de Sinan gibi Çerkesti, bu nedenle de onu severdi.

O gün Sinan birkaç perde dükkânını ziyaret ettikten sonra Çiftlik caddesinde bir perdecinin önünde arabasını park etti ve,

“10-15 dakika sonra çıkarım bir şey olmaz. Araba burada dursun.” diye düşündü.

Fakat içeriye gireli beş dakika olmamıştı ki kapıda bir trafik polisi belirdi.

“Bu arabanın sahibi kim?” diye bağırıyordu dükkânın kapısında polis.

“Bir dakika şimdi geliyorum.” dedi Sinan. Polisin yanına kapıya doğru yaklaştı.

“Benim memur bey, on dakika için girdim de dükkâna, hemen çıkacağım. İstanbul’dan geldim.”

“Kardeşim buraya park edemezsin.” dedi polis. Bu esmer kısa boylu ve biraz da şişmanca bir polisti, dik dik bakıyordu Sinan’a.

Sinan sinirlenmemeye çalıştı:

“Memur bey, tamam 5 dakika sonra hemen çıkıyorum arabayla.”

Birden Polis, Sinan’ı yakasından tutup itti ve,

“Şimdi çık ulan hayvan!” dedi.

Sinan şok olmuştu polisin bu tavrına karşı.

“Sen ne diyorsun lan! Sen kimsin de beni itiyorsun? Hayvan da sensin!””

Böyle dedikten sonra polisi iki yakasından tutup hızla yere itti. Polis yere yuvarlandı.

Sinan uzun boylu, iri yapılı, güçlüydü. Polisi fırlatınca polis yere düştü ve,

“Sen görürsün, sen görürsün! “ diyerek hemen elindeki telsizi açıp bağırmaya başladı:

“Çiftlik caddesinde polise mukavemet ediliyor. Hemen ekipleri istiyorum.”  Bulunduğu yeri de bildirdi. Sinan’a fiziki olarak güç yetiremeyeceğini anlamıştı.

O sırada hem dükkân sahibi, hem de oradaki bazı kişiler Sinan ile polisin arasına girererek onları ayırmışlardı.

“Bekle geliyor polisler.” diye bağırdı trafik polisi. Öfkeden kıpkırmızı kesilmişti.

Sinan ise sakindi, ama geri adım atmıyordu.

“Görelim bakalım, ne göreceksek…” dedi o da polise.

Biraz sonra karakoldan bir polis minibüsü ile iki polis geldiler. Sinan’ı arabaya bindirdiler.

Trafik polisi aşağıdan bağırıyordu:

“Nöbetim bitince ben de geliyorum Karakol’a, görüşeceğiz.”

Sinan, minibüsün arkasına oturmuştu. Hemen cep telefonu ile İl Emniyet Müdürü’nü özel cep telefondan aradı.

Üç kez çaldıktan sonra telefon açıldı.

“Sinan neredesin sen?” dedi Osman bey.

“Osman abi ben Samsun’dayım. Uğramayı düşünüyordum, ama fırsat olmadı. Başıma bir iş geldi.”

“Hayırdır Sinan, ne oldu?”

Sinan, Osman beye biraz önce yaşadıklarını özet olarak anlattı.

“Merak etme,” dedi Emniyet Müdürü. “Seni hangi karakola götürüyorlar?”

“Çiftlik dediler abi.”

“Tamam ben oranın emniyet amirini arıyorum hemen.”

Sinan rahatlamıştı. Minibüsün içindeki iki polis ise kendi aralarında konuşuyorlardı:

“Ne kadar ceza alır bu?”

“Görev başındaki devlet memuruna şiddetten en az bir yıl alır.”

Gülüyor, eğleniyorlardı.

Sinan ise hiç oralı değildi.

İçinden,

“Görürsünüz birazdan.” diyordu.

Karakolun önüne geldiklerinde, emniyet amirinin orada kapıda beklediğini gördüler.

Amir onu içeriye davet etti ve odasına götürdü,

“Sinan bey, üzüldüm başınıza gelene. İçimizde böyleleri var. Ama tüm teşkilât böyle değil, inanın.” dedi.

Sinan durumunu anlattı kısaca.

“Merak etmeyin, dedi Amir. “Ben hallederim.”

“Trafik polisi…”

“Ben hallederim Sinan bey, konuşuruz onunla, bu mesele kapandı. Sizi gideceğiniz yere bıraksınlar.”

Amir onu getiren iki polise,

“Sinan beyi aldığınız noktaya geri bırakın.” dedi.

İki polis tekrar minibüse bindiler, Sinan da. Böylece giderlerken polislerden birisi,

“Ya merak ettim de siz kimsiniz? Yani işiniz, göreviniz nedir?” diye sordu saygı dolu bir sesle bu kez. Alaycılık, ironi yoktu artık sesinde.

Sinan gülümsedi ve,

“Ben bir vatandaşım.” dedi…

Erol Anar

Henüz yayınlamadığım “Aşağı Mahalle” başlıklı kitabımdan.

© erol anar, 2019

Not: Fotoğraf semboliktir…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!