Arkadaşlar ile grup olarak yolculuk etmek zevklidir. Ama ben yalnız yolculuk etmeyi de seviyorum. Yalnızlık bir anlamda, yolculuk ederken özgürlük anlamına geliyor. Her şeye, başkasına sormadan kendin karar verebilirsin. Bazen bir kafeteryada, bazen bir parkta oturup gelip geçenlere bakarak hayat üzerine düşüncelere dalarsın. Konuşacak birisi yoktur yanında, bu yüzden yalnızca düşünürsün, okursun, izlersin. Ben hayat üzerine, daha çok yolculuklarda düşünürüm. Belki herkes öyle yapar, bilmiyorum.
Month: January 2019
Her şey Doğadaydı, Sırtını Döndüğün Yerde…
Ama bunu öğrendiğinde çok geçtir insan için belki de. Doğa yasalarıyla uyumsuz olan insanlık, giderek kendini insan yapan özelliklerinden de uzaklaşmakta, kendini olduğu gibi doğayı ve her şeyi bozmaktadır. Hırsla, büyük bir tatminsizlikle, saldırdığı doğayı tahrip ettiğinden kazandığı tek şeyin yabancılaşma, huzursuzluk, tatminsizlik olduğunu da bir gün anlayacaktır. Ama o gün çok geç olacaktır. Bu da işte yine doğa ile uyum içinde yaşayan ama soykırıma uğrayan Kuzay Amerika Yerlilerin dediği şeydir tam olarak:
“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
Beni Etkileyen Kitap ve Yazarlar (3)
Bizim evde okumayı herkes severdi. Bu yüzden bazı kitapları iki üç kez okuya okuya eskitirdik. Bazı kitaplarımızın kapakları kopmuş, hatta bazı sayfaları da eksilmişti zamanla. Buna rağmen onları bile okurduk her fırsatta özellikle sevdiğimiz kitapları…
Şiir deyince ise, kitaplarını okuduklarımız Türk edebiyatından özellikle Nazım Hikmet, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Orhan Veli Kanık, Cahit Sıtkı Tarancı ve başkalarının da kitapları vardı evimizde.
Tabi burada Türk edebiyatından okuduğum kitapların hepsini saymamın imkânı yok, yalnızca ilk düşünüşte aklıma gelenleri yazdım, devam edeceğim de yazmaya.
Bir Yanılsama Aynasıdır Tarih: Herkes İstediği Gibi Görür
Bu yüzden ben tarihi, lunaparklardaki o insanları ve şeyleri eciş bücüş gösteren aynalara benzetirim. Bu aynalar gerçeği bükerler. İşte tarihe baktığımızda gerçeği bu haliyle görürüz biz. Çünkü aslında gerçeği görmek ve onunla yüzleşmek istemeyiz.
Biz onu nasıl görürsek görelim, ne kadar manipülasyon yaparsak yapalım, tarihsel gerçeklik oradadır ve yerinden bir milimetre bile oynamamıştır.
Tarihsel gerçekliğe gözlerini kapayan, onunla yüzleşmeyen insanlar, kendi yanılsama üzerine kurulu sahte dünyalarında kalmaya mahkûmdurlar. Zaten bunların çoğu da, o yanılsama dünyasında mutludur işin ilginç yanı.
Avrupa Anıları (4)
Gezmeye devam ediyordum. Kent içinde tramvay ile yolculuk ediyordum. Amsterdam’ın en eğlenceli meydanı olan Leidseplein’e gidiyordum bazen. Burada sokak canlıydı. Müzik, sokak sanatçılarının gösterileri eski tarihi meydanda neşeli bir atmosfer yaratıyordu. Kafeterya ve restoranların dışarıdaki masaları turistler tarafından dolduruluyordu. Buralar sanatçıların takıldığı canlı, bohem mekânlarıyla ünlüydüler.
Sisli Bir Ormandır Geçmiş
Geçmiş bugüne dönüştürülemez belki ama, bazı insanlar için bugünün yerini alabilir. Nasıl mı? Eğer geçmişte yaşarsanız sürekli, şimdi’yi kaçırırsınız, doğrusu şimdi çok da umrunuzda olmaz; onu sadece temel ihtiyaçlarınızı karşılamak için kullanırsınız. Artık geçmiş, şimdinin yerini alır sizin için büyük oranda ve bir yanılsama dünyasında yaşar, giderek gerçekten uzaklaşmaya başlarsınız.
Geçmişe gitmek tehlikelidir. Bazen geçmiş ormanında ortalığı göz gözü görmez bir sis basabilir, ve siste şimdi’ye dönüş yolunu bulamayabiliriz.
Hayatımız Tamamlanmamış Bir Senaryodur
Kimi zaman bir masal kahramanı oluyorum senaryomda, kimi zaman ise aşkı için bütün gözünü kırpmadan hayatını verebilecek tepeden tırnağa aşkla dolu gözü kara bir insan.
Bazen ise, içimden yükselen olumsuzlukları görebilmek için, bir an için de olsa olumsuz davranışlar yapan birisi oluveriyorum. İçimdeki iyi ve kötüyü ayrıştırmayı deniyorum böylece. Biliyorum ki, içimizdeki kötü hep orada kalacak, önemli olan onu denetim altına almak sevgilim.
Abhazya ve Adigey Notları (5)
Öğle vakti sahil kenarında bir pizza yedik. Genellikle aileler vardı plaj kıyısında. Oturduğumuz restoran ise tam plajın kıyısında idi. Restoranın ikinci katına çıktık ve dışarıda taraçada denizi gören bir masaya oturduk, birer de buz gibi bira içtik orada sakince. Soçi’yi çok beğenmiştik, çok güzel, yeşil ve mimarisi ve planlı yerleşimiyle oldukça güzel ve görmeye değer bir kentti.
O gün hava güneşliydi ve denizin rengi ise masmavi idi. Uzak maviliklerde top top bulutlar denizin mavisi ile bütünleşiyordu. Martılar uçuyordu bir o yana bir bu yana.
Kavramlar, Olgular, İdeolojiler: Neye ve Kime Göre?
Burada özgürlük kavramına getirilecek yorum veya tanım, ona tamamen ne açıdan baktığınıza göre değişebiliyor. İdeolojik olarak baktığınızda özgürlük kavramı ikincil bir kavrama dönüşebiliyor ve “zorunluluklara” kurban edilebiliyor. Ya da ertelenebiliyor. Ya da özgürlük olmadan sanki özgürlük varmış gibi düşünmeye çalışmak ya da davranmak, liberalizmin yaklaşımı gibi iki yüzlü ve sahte bir yaklaşım olmaktan öteye gitmiyor. Olmayan özgürlüğü, sanki varmış gibi algılamaya götürüyor
Kendini Kanıtlama Hastalığı
Herkes ve her şey bizden kendimizi yeniden ve bir kez daha kanıtlamamızı istiyor. Biteviye kendimizi kanıtlamakla geçiyor ömrümüz. Aşkta bile bu durum değişmiyor. Sevgilimiz sonsuz sevgimize tüm yüreğiyle inansa dahi onu yeniden kanıtlamamızı bekliyor. Bu işyerinde, okulda ve hayatın çoğu alanında böylece sürüp gidiyor.