Sefaletin Felsefesi ya da Felsefe Niçin Gereklidir?

Sefaletin Felsefesi ya da Felsefe Niçin Gereklidir?

Gerçekten Kuçuradi’nin altını çizdiği gibi felsefe eğitimin en önemli halkası olmalı. Çünkü insanlara sorgulamayı, düşünme biçimlerini öğretiyor. İşte bunun için özellikle totaliter rejimlerde iktidarlar felsefe düşmanı olmuşlardır. Çünkü insanların düşünmesi, sorgulaması iktidarlar için tehlikelidir.

Bu coğrafyada, ne kadar güzel şey varsa, yasaklanmış. Devletin yasaklamadıklarını da, toplum görünmez yasalarla yasaklamış. “Bana masal anlatma!”, “Karı gibi gülme!”, “Caz yapma”, “Bana felsefe yapma!” vs… gibi ne kadar güzel şey varsa hepsi yasaklanmış. Durum böyle olunca, masalları, felsefeyi, hatta müziği bile yasaklayan, hor gören bir toplumun bu hale gelmesine şaşırmamak gerekir.

Muhbirlik devlet eliyle giderek geliştiriliyor. Özellikle de insanlar birbirlerini sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle devlete ihbar ediyorlar. Bazı çifte vatandaşlar ülkeye giriş yaptıklarında bu ihbarlar nedeniyle ya tutuklanıyor ya da pasaportlarına el konuluyor. Yani yasaklar yalnızca devletle ilgili değil, toplum ve kişiler de yasakçı. Devletin olmadığı yerde toplum, insanlara ayar veriyor. Bu da tarihsel olarak devletin kutsallaştırılması ve miltarist ruhun devletin çekirdeğinde oluşmasıyla ilgili bir durum özünde.

Bir akademisyen, rektör kalkıp, okumamayı tavsiye edebiliyor öğrencilere. Tarikatçı, düşünmeyi yasaklayan tek tip anlayış devlet eliyle geliştiriyor. Osmanlı’dan bu yana toplumda egemen olan tarikatçı tektipçi, düşünce özgürlüğünü dışlayan anlayış her kesime egemen olmuş durumda. Hatta sol bile bundan nasibini almış. En küçük düşünce farklılığı, örgütlerin, partilerin bölünmesine kadar gidebiliyor. Eleştiri ve özeleştirinin olmadığı bir toplum her kesimiyle bundan nasibini almış. Bunun yansıması da giderek cehaletin devlet eliyle örgütlenmesi ve yedek güç olarak tutulmasını gündeme getiriyor.

Tarikatçı anlayışın toplumda egemen olabilmesi için, o toplumda özgür bireyin oluşmaması gereklidir. Çünkü özgür birey öğrenir, sorgular, kolayca itaat etmez, karşı çıkar. Bu da siyasal iktidarların işine gelmez. İşte felsefe bunun için gereklidir topluma. Özgür düşünmenin, sorgulamanın ve algılamanın yolunu açar o.

Platon, ‘felsefenin kaynağı șașırmadır.’ der. Günümüzde içinde yașadığımız ‘postmodern çağ’da, artık hiçbir söz, davranıș ve herhangi bașka bir șey insanları șașırtmıyor. Şașırma duygusunu yitiren insan, kolay kolay tepki de vermez. Öyleyse dünya insanlığı, șașırma duygusu ile birlikte felsefesini yitirmiș demektir. Felsefesini yitirmiș bir toplum, yolunu ve hayatın anlamını da yitirmiș anlamına gelir. [1]

Yine daha önce bir yazımda belirttiğim gibi; Gerçeğe uzanan yola geçmek için bir kapı gerekir, işte felsefe o kapıdır. Felsefe işte bu noktada insan yeni yollar açar, onu zenginleştirir. [2]

Bunun için de felsefe ve bilim hedef alınıyor. Çünkü felsefe sorgulamayı öğretiyor. Bilim ise gerçekleri dile getiriyor. Bu ikisi de istenmiyor. Bunun için cehaletin sistem eliyle örgütlenmesi gerekiyor. Türkiye’de onun sağ’dan “sol”a tüm hükümetler tarikatçılığı geliştirmiş ya da onunla işbirliği yapmışlardır. Tarikatlar düşünce özgürlüğüne karşıdır çünkü ve  gericilik, cehalet yuvasıdır.

İktidar, sefaletin felsefesini yapıyor ve özgür düşünceyi yasaklıyor.

Türkiye’de uzun yıllar felsefe alanında çalışmış  İoanna Kuçuradi bu konuda şöyle diyor: “Bugün eğitimde önemli değişikliklere ihtiyaç görüyorum, öğretmenlerin yetiştirilmesinde de. En büyük ihtiyaç, çocuklarımıza bilgiye dayanarak ve bağlantıları görerek düşünmeyi öğrenmelerine; insanlarımıza da her şeyden önce ölmeyi ve öldürmeyi reddetmeyi öğrenmelerine yardımcı olmaktır. 2003 yılında yaptığım bir söyleşide şöyle demiştim: Dersleri verecek öğretmenleri hazırladıktan sonra, üniversite öncesi öğretimde dört ders verin bize, 20 yıl sonra farklı bir Türkiye olur.” [3]

Gerçekten Kuçuradi’nin altını çizdiği gibi felsefe eğitimin en önemli halkası olmalı. Çünkü insanlara sorgulamayı, düşünme biçimlerini öğretiyor. İşte bunun için özellikle totaliter rejimlerde iktidarlar felsefe düşmanı olmuşlardır. Çünkü insanların düşünmesi, sorgulaması iktidarlar için tehlikelidir.

İşte bu nedenle aşağıdaki haberdeki gibi gelişmeler yaşanıyor:

“Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni müfredat taslağına ilişkin önerileri alma süreci cuma günü sona erdi. Eğitimci, yazar ve felsefe öğretmeni Şahin Aybek, yeni felsefe dersi müfredatına ilişkin eleştirilerini hazırlayan bir metin paylaştı. Aybek, felsefe dersi müfredatına ilişkin eleştiri metninde dünyaya yön veren filozoflardan Karl Marx, Jean Paul Sartre ve Albert Camus gibi çok sayıda dünyayı derinden sarsan filozoflara yer verilmediğini kaydetti. Yeni felsefe dersi müfredat taslağında anarşist, sosyalist ya da sosyal demokrat filozoflara atıfta dahi bulunulmadı.” [4]

Felsefe deyince, din felsefesini anlayan ve bilimsel değil, dinsel kaynaklı bir eğitim müfredatı hazırlayan ve liseleri imam hatiplere çeviren bir siyasal iktidar anlayışı egemen bugün. İşte bu nedenle dünya felsefesine katkı sağlamış önemli filozoflar müfredattan çıkarılıyor. Ama müfredattan çıkarmakla onları yok edemezler, o filozoflar her zaman için felsefede kendi yerlerini alacaklardır. Ama okullarda bunun öğretilmesinin önüne geçerek cahil bir kuşak yetiştirmek istiyorlar. “Dindar ve kindar” onların deyimiyle. İşte bu da toplumdaki cehaletin devlet eliyle daha arttırılarak tarikat gibi kurumların daha geliştirilmesini ve bireyleri denetim altına almasını kolaylaştırıyor böylelikle. Çünkü tarikatlar ve devlet arasında organik bir ilişki var. Tarikatlar devlet olanaklarından yararlanıyor, boyun eğmeyenler temizleniyor, kalanlar ise itaat ediyor ve iktidara destek oluyorlar. Karşılıklı bir çıkar söz konusu. Böylelikle zaten tarihsel olarak sivil toplumun ve özgür düşüncenin gelişemediği, aydınlanmanın güdük kaldığı bu topraklarda var olan birey de (birey bile olamamış kişi) tamamen ruhu yok edilerek, bir makineye dönüştürülüyor.

Böylelikle gerçek altüst edilerek her şey manipülasyona dayandırılıyor ve kitle mantalitesine sızılarak, orada siyasal iktidarın tam egemenliği sağlanıyor. Bilgiye, okumaya, sorgulamaya düşman bir prototip yetiştiriliyor böylelikle.

Kuçuradi’nin isteğinin tersine 20 yıl sonra daha cahil, dindar ve kindar bir nesil ortaya çıkacaktır. Zaten şu anda bile öyledir.

Çünkü, “Gerçek anlamda altüst edilmiş dünyada doğru, bir yanlışlık anıdır.”[5] Gerçek tamamen manipüle edilerek, toplum zihninden çıkarılıyor.

Tarihsel olarak felsefenin özgürleşme mücadelesinde birçok bedel ödenmiştir. Başta Sokrates olmak üzere birçok filozof, bilim insanı felsefi düşüncelerinin bedelini öldürülerek ödemişlerdir.

“İnsan Hakları Tarihi” kitabımda şöyle yazmıştım:

“Bunun nedenleri, ilk Türk devletlerinden Osmanlı’ya ve günümüze değin Türklerde devletin kutsal bir yapı olmasının yanısıra, Türk toplumunun tebaalıktan, cemaatlikten kurtulup sivilleşememesi, bunun sonucunda, aydınlanmanın güdük kalması ve özgür bireyin ortaya çıkamamasıdır… Oysa özgür bireyin olmadığı bir toplum özgür olamaz ve bu anlamdaki bir kültür de toplumu yüceltemez, toplumcu olamaz. Devleti yücelten, kutsallaştıran, mutlaklaştıran, ona ‘baba’ sıfatını yükleyen bir toplum, her zaman ezik ve sürü psikolojisine mahkûm bir toplumdur. Yani bir “sürü mantalitesi” ne kadar toplumu yüceltirse, toplumcu olabilirse Türk kültürü de o kadar toplumu yüceltir. Halk egemenliği değil, militarist devletin her şeyin üzerindeki egemenliği Türklerde tarih boyunca egemen olmuştur.”[6]

Aslında daha geniş anlamda düşünürsek Orta Doğu coğrafyasında egemen anlayış bu; hemen hemen bütün toplumlar, etnik kültürler farklı değil, aynı mantalitede.

Legal ya da illegal muhalefetin baskın kesimi de, düşünce özgürlüğüne, eleştiriye izin vermiyor, en küçük hoşgörü tanımıyor. En küçük eleştiriye dışarıdan bile yapılsa tepki veriyor. İçinde olduğu yapıyı, örgütü kutsuyor. Devletten ve tarikatçı anlayıştan farklı değil örgütlenme ve anlayışı.

İşte bu nedenle toplumda da felsefe küçümseniyor, bilime de karşı çıkılıyor. Siyasallaştırılan din, milliyetçilik ve militarizm ise devlet eliyle geliştirilerek, böylesi bir toplumda cehalet egemen kılınıyor.

Erol Anar

Dipnotlar

[1] Erol Anar,Vikisöz.
[2] Erol Anar, Zen Budizm, Hayat ve Ölüme Dair Düşünceler, 02/06/2018, erolanar.org.

[3] Prof. Ioanna Kuçuradi: “Okullarda felsefe öğretsek 20 yıl sonra farklı bir Türkiye olur”,
23 Ağustos 2016, https://dusunbil.com

[4] MEB yeni müfredatta ‘Sefaletin Felsefesi’ni yazdı: Dünyayı değiştiren filozoflar yok sayıldı, 13.02.2017, Birgun gazetesi, https://www.birgun.net

[5] Guy Debord: “Gösteri Toplumu ve Yorumlar”, Ayrıntı Yayınları, Çevirenler: Ayşen Ekmekçi-Okşan Taşkent, Birinci Basım: Şubat 1996, İstanbul, s. 15.

[6] Erol Anar: İnsan Hakları Tarihi, Chiviyazıları Yayınevi, 2000, İkinci Basım, İstanbul. S. 182.

2 thoughts on “Sefaletin Felsefesi ya da Felsefe Niçin Gereklidir?

  1. Çok doğru felsefe soru sormayı ve de sorgulamayı öğretiyor ama bir şartla kendinin sorgulanmasını asla sevmiyor.Felsefe bugün hakikate ulaşmış olsaydı insanlık tarihi boyunca filozofların farklı söylemleri olur muydu?

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!