Martin Heidegger: 1933’te Neler Oldu?

Martin Heidegger: 1933’te Neler Oldu?

 

Söyleşinin bende bıraktığı izlenim, Heidegger’in o zaman için hâlâ ciddi bir özeleştiri yapmamış olduğudur. Ama şu da bir gerçek ki, 20. yüzyılı etkileyen önemli felsefecilerden birisi olarak hâlâ önemini sürdürüyor, özellikle egzistansiyalist görüşleriyle.

 

Martin Heidegger kuşkusuz egzistansiyalist felsefenin en önemli filozoflarından birisi olmuştur. Özellikle “Varlık ve Zaman” konulu çalışması çok önemlidir. Bu kitabı okumuştum. Özellikle Sartre’ı da etkileyen bir filozof Heidegger. Ona göre, “felsefe yapmak varlığın anlamını sorgulayan sorular sorarak onu açıklamaktır.” Kendisi varoluşçu tanımını kabul etmez, çünkü varoluşla değil, varlık’la ilgilendiğini öne sürer. [1] 

Heidegger’in felsefesinden kısaca söz edersek, onda Dasein kavramının önemli olduğunu görebiliriz. Bu kavramı, Heidegger, “Varlık ve Zaman” adlı yapıtında kullanır. Bu kavram çok karmaşıktır, bir anlamı da varoluştur. Bu aynı zamanda bireyin var olmak tarzıdır bir anlamda. Bu, aynı zamanda “kendisi olduğumuz var olandır.” Kendisi varoluşçu tanımını kabul etmez, çünkü varoluşla değil, varlık’la ilgilendiğini öne sürer. Ama bu onun varoluşçu olarak nitelenmesini engelleyememiştir, tıpkı Foucault’nun postyapısalcı tanımını reddedip, postyapısalcı bir düşünür olarak kategorize edilmesi gibi.

Ama Heidegger’in yaşamında bir leke vardır bilindiği gibi. Bu leke, Nazi lekesidir. Der Spiegel dergisi Heidegger ile bir söyleşi yapar. Ancak Heidegger, bu söyleşinin ancak o öldükten yayınlanması şartını ileri sürer. Ve böylece söyleşi Heidegger’in ölümünden birkaç gün sonra bu dergide yayınlanır. Daha sonra da kısa soluklu bir kitaba dönüşür.

Naziler iktidara geldiklerinde, bütün üniversitelere Yahudi karşıtı afişlerin asılmasını talep etmişlerdir. Freiburg Üniversitesi rektörü ise sosyal demokrat bir insandır ve bu afişi asmayı reddeder. Bunun üzerine Rektör görevden alınır ve yerine Heidegger atanır. Heidegger, kendisinin de bu afişin asılmasına izin vermediğini söylüyor, ama bunun inandırıcı biçimde yapamıyor bence.

Yine Hitler’e yönelik övgü dolu sözlerini inkâr edemiyor. Ama yine de kaçamak bir yanıt veriyor.

“S: Yine de, bugün hâlâ altını imzalayacağınızı düşünemeyeceğimiz bir tümceden söz etmemiz gerekiyor – ve bu can sıkıcı alıntılara hemen son vereceğiz. 1933 sonbaharında şöyle demiştiniz: ‘Tezler ve fikirler varlığınızın kuralları olmasın. Alman gerçekliğinin bugünü ve geleceği ve onun yasası, yalnızca ve bizzat Führer’dir.’

H: Bu tümceler rektörlük konuşmasında yoktur, yalnızca, 1933-1934 kış yarıyılı başında, Freiburg’daki öğrencilerin yerel gazetesinde çıkmıştır. Rektörlüğü kabul ettiğimde, uzlaşmaya gitmeksizin işin içinden çıkamayacağımı açıkça biliyordum. Söylediğiniz tümceleri bugün bir daha yazmazdım.”[2]

Sanki Rektörlük konuşmasında olmaması, sözlerin gerçekliğini ve önemini ortadan kaldırıyormuş gibi yaklaşıyor Heidegger, ama yine de “bugün bu sözleri söylemezdim.” demekten kaçamıyor.

Söyleşide dikkatimi çeken şey şu oldu, Heidegger ortaya çıkan gerçeklere itiraz edemiyor ama dolaylı olarak neden öyle yaptığına yönelik bahaneler getiriyor. Tam olarak kanıtlanamayan afiş örneği gibi konular da ise reddetme yoluna başvuruyor.

“Martin Heidegger 1933’te Neler Oldu?” başlıklı kitapta, yalnızca onun Nazilerle ilişki değil, aynı zamanda teknoloji toplumuna yönelik eleştirileri de dile getiriliyor. Ama reddedemeyeceği gerçekler de var. Örneğin gazeteci şöyle soruyor:

“- Bununla beraber, örneğin, Hitler’in Reich Şansölyesi olarak atanmasından dört ay sonra, ‘bu yola koyuluşun büyüklüğünden ve ihtişamından’ söz ettiğinizde, rektörlük konuşmanızda yeni ve değişik bir ton saptadığımızı sanıyoruz.

Heidegger: O sıralar inancım öyleydi. O dönemde başka seçenek görmüyordum.” [3]

Kitap yakma eylemlerine katıldığı yönündeki soruya yanıtında, bu eylemlere katılmadığını söylemiyor, ama üniversite önünde kitap yakmayı yasakladığını belirtiyor. Yine dolaylı bir yanıt.

Ayrıca Yahudi yazarların yapıtlarının üniversite kitaplıklarından çıkarılmasına yardımla da suçlanıyor. Bunu da dolaylı bir şekilde reddediyor.

Kitaptaki diğer felsefe konularına gelince. Heidegger artık felsefenin yerini sibernetik’in aldığını öne sürüyor ve bu düşüncenin felsefeye ait olmayan öteki düşünce olduğunu dile getiriyor.

Heidegger yine sanat ile ilgili olarak, “Sanattan hiçbir şey istemiyorum. Yalnızca sanatın işgal ettiği yerin neresi olduğunu bilmek gibi bir soru olduğunu söylüyorum.” [4]

Heidegger ayrıca, günümüz edebiyatını da “alabildiğine yıkıcı” olarak tanımlıyor. [5]

Heidegger’in söyleşideki son sözleri ise şöyle oluyor: “Bugün yaşamakta olan bizler için, düşünülecek olan şeyin büyüğü fazlasıyla büyük. Belki kendimizi ancak bir geçit açmaya, uzağa gitmeyen, daracık yollar inşa etmeye zorlayabiliriz.” [6

Söyleşinin bende bıraktığı izlenim, Heidegger’in o zaman için hâlâ ciddi bir özeleştiri yapmamış olduğudur. Ama şu da bir gerçek ki, 20. yüzyılı etkileyen önemli felsefecilerden birisi olarak hâlâ önemini sürdürüyor, özellikle egzistansiyalist görüşleriyle.

 

Erol Anar

[1] Martin Heidegger, An Introduction to Metaphysics, (trans. By Ralph Manheim), Yale University Press, New Haven, 1959; s.12. (akt: Haluk Aşar)

[2] Martin Heidegger 1933’te Neler Oldu?”, YKY Yayınları, Çeviren: Turhan Ilgaz, 1. Baskı: Aralık 1993, İstanbul. s. 16-17.

[3] “Martin Heidegger 1933’te Neler Oldu?”

[4] Age, s. 41.

[5] Age, s. 29.

[6 Age, s. 41-42.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!