“Büyülü Mutluluk Araştırması”

“Büyülü Mutluluk Araştırması”

“Hatasız insanlar” elbette var. Hem de inanılmayacak kadar çok onların sayıları dostum. Kendisini keşfetmeyen insan, hatasız olduğunu düşünür. Kendisine güvenmeyen insan ise, bir maskenin ardında gizlediği zavallı kişiliğiyle güçlü görünmeye çalışır. 

Sevgili Uzaklar,

Bugün aslında hayatı ucuz ve yüzeysel şekilde değerlendirdiğimizi bir kez daha fark ettim. Aslında yüzeysel olarak değerlendirdiğimiz o kadar çok şey var ki dostum, en başta da kendimiz. İkili ilişkilerimizi de hiç özüne ulaşmadan, ona anlam katmadan yaşıyoruz.

Farkında mısın dostum? Hep hayata dair mektuplar yazıyorum sana. Biliyorum ki hayat her gün yeniden okunması ve anlaşılması gereken sonsuz sayfaya sahip bir kitaptır. Ve bu kitapta o kadar çok bulmaca ve giz var ki, çok uzun bir ömür bile bunların büyük bölümünü anlamaya yetmiyor. Bırak bu soruların büyük bölümün anlamayı, çoğumuz bu kitaba bir an olsun göz gezdirmeden cebimizde taşıdığımız kolay ve ucuz cevaplar defterini açıyoruz sık sık. Bu deftere bakarak her soruyu kolaylıkla yanıtlıyor ve egomuzu okşuyoruz sürekli. Ben cevaplar defterini yırttım dostum. İşte sana hep bu nedenle hayata dair mektuplar yazıyorum.

Arthur Rimbaud, bir şiirinde şöyle diyor:

“Ey mevsimler, ey şatolar!

Var mı hatasız insanlar?

Yaptım o büyülü mutluluk araştırmasını,

Bunu hiç yapmayan insan var mı?

Selamlayalım, esenleyelim onu

Her ötüşünde Galya Horozu.”

“Hatasız insanlar” elbette var. Hem de inanılmayacak kadar çok onların sayıları dostum. Kendisini keşfetmeyen insan, hatasız olduğunu düşünür. Kendisine güvenmeyen insan ise, bir maskenin ardında gizlediği zavallı kişiliğiyle güçlü görünmeye çalışır. Ve böyle bir insan tipi önüne gelen herkesi büyük bir şehvet duygusuyla acımasızca yargılar. Herkes kirlidir, herkes kötüdür, koca yeryüzünde sadece kendisi temizdir. En doğru kendisi değerlendirir, en iyi kendisi yorumlar. Kavramların arkasına sığınarak hayatı yüzeysel bir şekilde değerlendirir ve bozuk bir plak gibi hep aynı şeyleri söyler özünde. Salt bilginin ve kavramların hayatın özünü açıklayamayacağının farkında değildir. Hep sığ sularda gezinir. Onlar, hayatın özünün, kavramcılıkla bağdaşmayacağını, hayatın derinliğini kavramak gerektiğini, felsefi, psikolojik, tarihsel birikimleri kendi içsel yolculuğuyla yoğurmak gerektiğini bilmezler.

Öyle değil mi dostum, ortalıkta şu yukarıda portresi çıkarılan tiplerden geçilmiyor. Aslında bu gibi tipler içsel olarak son derece mutsuzdur. Akortsuz bir piyano gibi en küçük bir olayda en sert ve kulağı tırmalayan tepkiyi verirler. Kendilerine yönelen en küçük bir eleştiriye tahammül edemezler.

Dostoyevski’nin “Ev Sahibesi” adlı kitabının kahramanlarından Yaşlı Murin, bir yerde şöyle der: “… Zayıf bir erkek tek başına yaşayamaz, aklından çıkarma bunu. İstediği her şeyi ver ona, yine de her şeyi bırakıp sana koşar. Dünyanın yarısını bağışla istersen, hükmetmeyi düşünmez bile, bir pabuca sığacak kadar küçülüverir, siner… Zayıf birine özgürlük verirsen, onu bir torbaya sokar ve getirip sana teslim eder. Akılsız yüreğin neyine gerek özgürlük!…”15

15 Ev Sahibesi, Yeryüzü Yayınları, Ankara, s. 122.

Önceki yıl Cenevre’de bir söyleşiye katılmıştım. Orada da insanın kendisini aramasının, içsel bir yolculuğa çıkmasının öneminden söz etmiştim. Toplantının ikinci bölümünde genç bir arkadaş, benim söylediklerimden yola çıkarak şöyle dedi: “Sizin söylediklerinizin hepsi boş şeyler. Ben buraya, siyasal sorular sorulacak ve siyasal cevaplar verilecek diye geldim. Bu sorduğunuz soruların cevapları var. Bilimsel sosyalizm bunları cevaplıyor, açarız kitabı bakarız cevaplara.” Ben de bazı soruların cevaplarının o kadar kolay olmadığını ve bu soruların dört bin yıldır geçerliliğini koruduğundan söz ederek şöyle demiştim galiba: Ben anahtar arıyorum. Hayatın kapısını açan tek bir anahtar yok. Bu kapıyı açmak için sonsuz sayıda anahtar gerekiyor.

Elbette bilime ve kavramlara ihtiyacımız var. Olayları ve olguları değerlendirmekte bilimsel kavramlardan da yararlanırız. Ama tek başına kavramlar koskoca bir hiçtir.

Bazı insanlar bütün soruları cevapladıklarını, her şeyi kolaylıkla açıkladıklarını iddia ediyorlar. Size beş dakikada hayatın tüm sırlarını açıkladıklarını, tüm gizlerini çözebileceklerini düşünüyorlar.

Oysa ben cebimde cevapların sınırlılığı ve ağırlığıyla değil, soruların verdiği sonsuz hafiflikle gezmek istiyorum artık. Soruları çıkarıp, hiç kolaycı çözümlere yönelmeden, tıpkı bir koyunu çengele asar gibi, onları odamın tavanına asmak ve günlerce etraflarında yürümek istiyorum.

İşte böyle dostum, her gün içimdeki sonsuz kapılardan birisinin anahtarını ele geçirirsem mutlu oluyorum. Bence sözü edilen büyülü mutluluk araştırması bu. Her anahtar beni daha mutlu ediyor.

Rimbaud’nun sözünü ettiği o büyülü mutluluk araştırmasına girdiğimizde, yani kendi içimizdeki sonsuz yolculuğa demir aldığımızda, yüreğimizdeki Galya Horozu’nun da ötüşünü duyarız. İşte sonsuz mutluluk ve derinlik bu yolculukta gizlidir.

İçindeki Galya Horozu’nun, sonsuzluğa meydan okuyan bir gururla daima ötmesini dilerim.

Sevgiyle kal.

 

Erol Anar

“Sen” başlıklı kitabımdan…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!