Haddim olmayarak söylüyorum, siz siz olun özgürlük için savaşın isterseniz, ama özgürlüğünüzü kimseye teslim etmeyin. Şu yaşamda ondan değerli hiçbir şey yoktur elinizde. Onun da büyük kısmı kısıtlanmış ve elinizden alınmıştır. Kalanını iyi koruyunuz.
Category: Felsefe
Yaşamak Tümden Çelişki İçinde Olmaktır
Diyeceğim o ki, filozoflar ile hayatları birbiriyle örtüşmeyebilir birebir. Herkes gibi özel hayatlarında onlar da insandır. Tarihi tabuları bir bir yıksalar, uzun vadede toplumu değiştirseler de, onlar da hata yapmış, kendileriyle çelişmiş, korkmuş, aşık olmuş bizim gibi sıradan insanlardır.
Varlık ve Hiçlik Üzerine
Bizi bir araya getiren ve var olmamıza yol açan rastlantı, tesadüf ya da adına ne derseniz deyin olaylar ve eylemler zinciri, bizim varoluşumuzu belirlemiştir. Biz bir araya gelmiş atomlar bütünüyüz, ama sıradan değiliz. Çünkü her canlı varlık eşsizdir ve tektir bu anlamda. Öyleyse bizim bu şekilde atomlarımızın bir araya gelmesi, varlık nedenimiz ve zorunluluğumuzdur.
Hayatın Bir Anlamı Var mıdır ya da Olmalı mıdır?
Bu noktada ölüm aslında, kişinin varlığını da kanıtlayan bir argümandır. Ölecektir, çünkü yaşamaktadır ve vardır. Ölüm bu noktada bir kabulleniştir. Adler’in dediği gibi kaçınılmaz olandır. İşte böyle düşünen insan, yaşamaktan zevk alan, hayatta olduğu sürece bundan verim sağlayan, hayatını anlamlandırmak isteyen insandır.
Varoluşumun Anlamı
Herkesin yaşam serüveni de farklıdır, size göre yanlış olan başkasına göre doğrudur. Ama benim kendi serüvenimde vardığım nokta budur. Varoluşumun temel kaynağı özgürlükle beslenmesidir. O yüzden özgürlüğümden ne bugün, ne yarın, ne bir günlüğüne, ne de bir saatliğine vazgeçerim. Eşitlik ve özgürlük aynı anda ve yan yana değillerse, sonra da yan yana olmayacaklardır bana göre.
Her İnsan Kendine Çıkan Bir Merdivendir
‘Göklere çıkan bir merdiven’ bulamazsın, ama kendine çıkan bir merdiveni bulabilirsin.
Ancak o merdivene uzun ve yorucu çabalardan sonra ulaşırsın. İşte o merdiveni çıkıp yukarıya ulaştığında, kendini bir bütün olarak yukarıdan görebilirsin. Oraya, ancak başkalarına değil, kendine merdiven olduğunda ulaşabilir insan. Pekçok insan içlerine inen bir merdiven olduğundan habersiz yaşar ve ölür. Keşfedenlerin sayısı pek azdır iç dünyaya inen o gizemli merdivenleri.
İnsan İnsanı Eksiltiyor
Bazı gerçekleri çok sonraları fark edersin, insanların birbirlerini tamamlamadıkları, aksine eksilttikleri gerçeği gibi şeyleri. Ama eksikliklerini fark ettiğinde, bunun iyi ya da kötünün üzerinde gerçek olduğunu anlarsın. Birbirini tamamlamak da gerekmez belki, ama ne kadar az eksiltirse bir diğerini o kadar belki iyidir. Çünkü insan kendisini bile tamamlayamıyor gerçek anlamda. Eksik gidiyor birçok insan, kendini tanımıyor, sorgulamıyor ve belki kapasitesinin yüzde 10’u çapında bir hayat sürerek ölüp gidiyor.
En Ağır Yükümdür Sırtımdaki Hiçliğim
Sartre’ın dediği gibiyse, yani hiçlik varlığını varlıktan alıyorsa, biz aynı zamanda hiçliği taşıyoruz bünyemizde demektir. Varlığımızla hiçliğe neden oluyoruz anlamına gelir bu. Yüzeyimizde taşıdığımız bu hiçlik ve varlık aynı anda bütünseldir, birbirlerini tamamlar ya da eksiltirler.
Eğer bir kez doğan bir daha ölmeyecekse ki, -Paralel Evrenler teorisinden benim anladığım budur, çünkü olasılık sonsuzdur-, sonsuza kadar kaç kez kopyamızın, eşbenliğimizin oluşacağını bilemeyiz. Sonsuz sayıda ben olabilir başka Evrenler’de. O zaman varlığımız ve de ‘varlığımızın yüzeyinde taşıdığımız hiçliğimiz’ sonsuzdur diyebilir miyiz?
Varoluşumun Tek Amacı Özgür Olmaktır
Peki nedir varoluşumuzun amacı? Biz Evren’in, yıldızların çocuğuyuz, yıldız tozundan meydana gelmişiz. Meydana gelişimiz tamamen tesadüfi olsa da, herhangi bir varoluş amacı olmasa da, ona anlam yüklemek zorunda hissederiz kendimizi.
Bir vida değiliz, neyiz peki? Bir canlı, doğayı dönüştürme gücüne sahip bilinçli bir insanız, bununla övünürüz. Amaç nedir; bence amaç tektir. Bütün insanlık tarihinin amacı özgür yaşamaktır.
Özgürlüğün olmadığı yerde, gerçek mutluluk da yoktur, sevinç de.
Gerçek, Simülasyon ve Sanal Hayatlar
Ve bence bu simülasyon o kadar güçlüdür ki, artık gerçek hayattan kopmuş, sanal hayat için yaşıyoruz. Örneğin bir restorana, konsere, dışarıda yemeğe gittiğimizde onun tadını çıkarmak yerine, hemen sosyal medyadaki sayfalarımıza orada o an orada olduğumuz ile ilgili mesaj ve fotoğraf atıyoruz. Daha doğrusu bu bizim herkes tarafından kıskanılan bir yaşama -nasıl içi boş, sahte, ama mutluymuş gibi görünen bir yaşama- sahip olduğumuzun göstergesi oluyor. yani göstergeler çağı; göstergeler gerçeğin yerini almış durumda.