Varoluşumuzun Çıplaklığı

Varoluşumuzun Çıplaklığı

“Herkes başkasıdır ve hiç kimse kendisi değildir.” diyor Heidegger ünlü “Varlık ve Zaman” adlı yapıtında.

Güçlü olduğunda, ya da seni güçlü olarak gördüklerinde insanlar sana saygı duyuyorlar. Görünüşte güçlü olmak yeterli değil. Ben kendi içinde güçlü olmaktan söz ediyorum. Yani gerçek güçten. Hep denildiği gibi başkalarının üzerinde güçlü olmak zayıflıktır çünkü.

“Nefes alamıyorum” demiştin bir gün bana. Depresyondan şikayetçiydin. Evet olabilir, ama biraz da belki varoluşun ağırlığı bu. Duyarlı insanlar varoluşun ağırlığını duyarlar zaman zaman. Hayat ağır gelir onlara. Görünüşte bir sorunları olmasa bile yaşamanın kendisi bir sorun haline dönüşür. Nefes alıp vermek bile sıkıntılı olabilir.

“Sırf var olmaktan boğularak ölen zavallılar”dan söz eder Fernando Pessoa ‘Huzursuzluğun Kitabı’nda. Bazen varoluşumuz boğar bizi, nefes bile alamayız. Ölmesek bile, yaşayan ölüye dönüşme tehlikesi vardır her zaman.

Kımıldamak bile istemiyordun söylediğine göre.

Bu noktada aklıma tekrar Fernando Pessoa geldi. Şöyle diyordu:

“Eylemsizlik bütün dertlerin tesellisidir. Hareket etmemek bize her şeyi verir. Hayal etmek her şeydir, sonunun eyleme varmaması koşuluyla.” (Fernando Pessoa: Huzursuzluğun Kitabı)

Yine diğer bir büyük yazar Cioran şöyle diyor:

“Bir varoluşun aslına uygunluk derecesi, kendi yıkımından ibarettir.” (Emil Michel Cioran: Çürümenin Kitabı)

“Varoluşun içinden açıklamalarla sıyrılınamaz, buna ancak maruz kalınabilir…” der yine Cioran aynı yapıtında.

Oysa tek yaptığımız şey varoluşumuza saygınlık kazandırma çabası içinde onu açıklamaya kalkışmak. Bu tamamen yararsız bir eylem. Ya da eylemsizlik mi diyelim adına.

Şöyle bir şarkı vardı: “All we do is hide away…”

***

Hatta bu açıklamaları kabul etmemiz için bize baskı yapılıyor, dayatılıyor bütün bunlar. Yani varoluşa bir elbise giydirilmeye çalışıyor. Oysa varoluş çıplaktır, çırılçıplak.

“… varoluş çıplaktır çıplak olmasına ya, yine de mümkün mertebe usulünce giyinmek icap eder” diyor Levinas. (Levinas, 2005: 83)

Ona bir elbise giydirmek tamamen boş bir eylemdir. Kendi öz varoluşumuzun çıplaklığından korkuyoruz. Dinler, inançlar, ideolojiler varoluşa bir elbise giydirme arayışlarıdır. Ama ben içsel anlamda bir çıplaklıktan söz ediyorum, çırılçıplaklıktan.

Sonra şöyle demiştin: “Hayattan ve her şeyden korkuyorum.” Evet haklısın belki de yani. Ama çoğunlukla yalnızız. Bir ağacın ortasından yere düşmüş bir dal gibiyiz. Çöl ortasında yapayalnız bir ağaç gibi …

İstersek bir milyon insanın ortasında yaşayalım, yine de yalnız olacağız. Yapayalnız. Belki de korkunun nedeni bu. Ama yine de ruhumuza hitap eden bir insan olmalı. Tek bir insan bile olsun… Bukowski de böyle diyordu.

Güçlü olduğunda, ya da seni güçlü olarak gördüklerinde insanlar sana saygı duyuyorlar. Görünüşte güçlü olmak yeterli değil. Ben kendi içinde güçlü olmaktan söz ediyorum. Yani gerçek güçten. Hep denildiği gibi başkalarının üzerinde güçlü olmak zayıflıktır çünkü.


***

Benim yaralarım var demiştim sonra sana. Hiç iyileşmezler, iyileşmelerini de istemem. Hep tazedir yaralarım.

Yaralarımdan birisi Van Gogh’tur. Her gün yeniden kendisini vurur içimde. Sonra yeniden doğar.

Bir diğer iyileşmeyen yaram Dostoyevski’dir. Her gün her şeyini kaybeder yeniden içimde.

Bir diğeri ise Fernando Pessoa’dır. Bir hastane odasında orta yaşlarda her gün ölür içimde ve yeniden doğar.

Bir diğeri Kafka’dır o ise her gün yeniden odasına kapanır, kendisini izole eder içimde. Hayata her gün pencerelerini yeniden kapar içimdeki Kafka ve yeni metaforlara savrulur.

Bilmiyorum belki de içlerinde en cesuru Van Gogh idi. İntihar edecek kadar cesurdu.

“… fazlasıyla kaygılı geçen bir yılın peşinden getirdiği bitkinliği gideremiyor; öte yandan ben de iyileşmesi o kadar kolay olmayan yaralı bir gönülle ve bir boşluk, hayal kırıklığı ve melankoli duygusuyla baş başa bırakılmış durumdayım. (Van Gogh: Theo’ya Mektuplar, sayfa 396)

“Herkes başkasıdır ve hiç kimse kendisi değildir.” diyor Heidegger ünlü “Varlık ve Zaman” adlı yapıtında. O zaman kimse kendi öz varoluşuna sahip değildir diye düşünebilir miyiz? Biz kimiz diye düşündüğümüzde, aklımıza bir varlık olduğumuzdan önce yığınla şey gelir. Bir takım sıfatlar, etiketler, kimlikler vs… İnsan mesleğiyle, ulusuyla, diniyle, ülkesiyle, dünya görüşüyle, başka bir takım sıfatlarıyla kendini anlattığını sanır. Oysa bunları kullanarak öz varlığından uzaklaşmıştır sadece o. Yalnızca bunu bilmemektedir ve çoğunlukla farkına bile varmayacaktır. Varlık olduğumuz belki de hiç aklımıza gelmez.
Varlık olduğunun bile farkında olmayan bir kişi aslında yoktur belki de. Varlığı ile yokluğu önemsizdir onun.
Biz gerçekten var mıyız?


Erol Anar


31 Aralık 2020, erolanar.com’da Ingilizce ve Portekizce olarak yayınlanmıştır, Copyright © erolanar 2020

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!