Cemaat ve Cemiyet Kültürüne Dair

Cemaat ve Cemiyet Kültürüne Dair

Cemaat kültüründe birey yoktur.

Burada ilk hedef alınan da bireylerin kendilerine özgü kişilik ve ruhları oluyor. Onları birbirine benzetmek ve yönetmek çok kolay çünkü. Cemaat kültürü özünde insanları birbirine benzetme ve onlardaki benlik kavramını yok etmeye dayalıdır.

Alman sosyolog Ferdinand Tönnies, toplulukları cemiyet ve cemaat olarak ikiye ayırır:

“Doğal istemin baskın olduğu her türlü birliği cemaat (gemeinschaft), ussal sistem tarafından şekillendirilen ve esas itibariyle onun tarafından yönlendirilenleri de cemiyet (Gesellschaft) olarak adlandırıyorum.” diyor.[i]

Bize Osmanlı’dan miras kalan ise cemaat kültürüdür. Cumhuriyet de bu kültürü yıkamamış, sağdan sola, derneklerden partilere tüm kurumlara bu kültür egemen olmuştur. Cemaat kültüründe birey yoktur ya da birey en aza indirgenmiştir. Birey sadece cemaatin bir parçası, cemaat kültürünü sorgulamadan ona itaat etmesi beklenen bir vidadır.

Cemaat kültürünün ayırt edici bir özelliği de kişinin otoriteye olan itaati ve bağımlılığıdır. Burada en büyük otorite olan devlet adeta kutsaldır. Yine büyük tahakküm biçimlerinden birisi olan din toplumsal yapıda şekillendirici bir rol oynar. Din, cemaat kültürünün kaynağıdır, ama bu dinin belirleyici olmadığı alanlara ve yapılanmalara kadar sızmıştır. Sağdan sola bütün kurumlarda egemen olmuştur cemaatçi örgütlenme biçimi. Bu örgütlenme biçimi yukarıdan aşağı ve merkeziyetçidir. Liderin ve amir-memur ilişkisinin belirleyici olduğu siyasal partiler de (legal ya da illegal) cemaat kültürü temelinde örgütlenmişlerdir.

Bu noktada devlete bakış da belirleyicidir. Cemaat kültürü mutlak itaat üzerinden şekillendiğinden devlete kutsal bir misyon yükler ve öyle bakar. İnsan değil, devlet önceliklidir. Devlet insan için değil, insan devlet içindir. Oysa cemiyet kültürünün egemen olduğu toplumlarda bireyin devlete bakışı “devlet insan içindir” temelinde şekillenir. Devlet sadece bir araçtır buradaki bireyin gözünde, ona bir kutsallık yüklemez.

Cemaat kültürü sivil bir toplum hareketi üzerinde gelişmediğinden burada birey de yoktur özgür anlamda. Birey, topluma kurban edilmiştir. O sadece itaat etmesi beklenen bir vidadan başka bir şey değildir.

Bu konuda bir yazımda şöyle yazmıştım:

“Ben de, Cumhuriyet dönemi Türk aydınının, Osmanlı aydınından bir kopuş gerçekleştirmediǧini düşünüyorum. Osmanlı aydını, memurdu ve ‘Devlet nasıl kurtulur?’ sorununa kafa yoruyordu. Tek amacı, devleti kurtarmaktı. Cumhuriyet aydını da, Osmanlı aydınının bu tarihsel misyonunu devraldı ve devletçi oldu. Yine “devleti kurtarmaktan” başka bir şey düşünmüyor. Oysa Avrupa’da entelijansiya hareketi, devletçi deǧil, tam tersine toplumcu sivil bir yapıda şekillendi. Yani devleti kurtarmaktan ziyade, halkın sorunlarını çözmeye ve devletten baǧımsız olarak bilim üretmeye yöneldi. Fransız ansiklopedist hareketi de bu temelde şekillendi.” (Yazıya buradan ulaşabilirsiniz)

Türkiye’de ise Cumhuriyet rejimi, bazı cemiyetler kurmaya çalıştı. Ama bunlar cemaat kültürü ve tektipçilik mantığından kurtulamadığı için Avrupa’da olduğu gibi devletten bağımsız cemiyetler olamadı tam anlamıyla ve toplumsal dönüşüme de hizmet edemediler. Bunlar aşağıdan yukarıya toplumun kurduğu kurumlar değil, yukarıdan aşağıya devletin kurduğu kurumlardı ve tutmadı. Çünkü halk nezdinde cemiyete değil, cemaate olan talep sürüyordu ve hâlâ da sürüyor.

Avrupa kültürüne bakarsak orada ise cemiyet tipi ilişkilerin tarihsel olarak yaygın olduğunu görürüz.

İşte bu da cemaat ve cemiyet kültürü arasındaki farktan kaynaklanır. Cemiyet kültüründe haklar aşağıdan yukarıya talep edilir ve toplumda bir hak arama bilinci vardır. Cemaat kültüründe ise verilen “haklar” yukarıdan aşağıyadır ve aşağıdan yukarıya hak talep eden halk hareketleri güdük kalmış ya da amacına varamamıştır. Laiklik anlayışı da yanlıştır temelden. Devlet resmen Diyanet İşleri Başkanlığı gibi dini tesis eden bir kurumu oluşturmuştur. Laiklik toplumda içselleştirilememiştir. Bu nedenle hâlâ laiklik sorunu vardır. Laiklik anlayışı da Fransa’daki laiklik anlayışından çok farklıdır.

***

Avrupa kültürüne bakarsak orada ise cemiyet tipi ilişkilerin tarihsel olarak yaygın olduğunu görürüz. Örneğin Fransız devriminin altyapısı o dönemdeki cemiyetlerin faaliyeti ile oluşmuştu o dönem. Cemaat kültürünün tersine cemiyet kültürü sorgulayıcıdır ve devletten daha bağımsızdır. Daha toplumsaldır ve aynı zamanda birey bu kültürün temelidir.

Avrupa’da daha önce de yazdığım gibi sivil bir toplum ve bireyin oluşumu görüldü. Osmanlı’da ise aşağıdan yukarıya bir aydınlanma yaşanmadı. Cumhuriyet döneminde ise bu aydınlanma güdük kaldı ve verilen haklar da yukarıdan aşağıya verildi. Bu ve benzeri etkenlerle birey oluşamadı ve cemaat kültürü egemen olmaya devam etti. Aydınlar da Avrupa’da olduğu gibi devletten bağımsız bir entelijansiya oluşturamadılar, devlete ve resmi ideolojiye bağımlı kaldılar büyük ölçüde.

Türkiye gibi cemaat kültürüne dayalı toplumlarda, sol hareket de temellerini cemaat kültüründen almıştır. Cemaat kültüründe birey yoktur. Burada kişi bir vida, otoritenin emirlerini uygulayan bir robottur sadece. Kısaca köledir.

Solda da cemaat kültürü egemendir, ancak bu kültür dinsel anlamdaki cemaat kültürü değildir. Bu kültür kaynağını oradan almasına karşın, cemaat kültüründeki şeyhe, imama itaat kültürü gibi liderlere ve partilere itaatin kutsanmasına kadar varır. Kürt siyasal hareketi de aynı şekilde cemaatçi bir biçimde örgütlenmiştir. Çünkü cemaat kültürü mutlak ve sorgulamadan itaat üzerinde şekillenir ve Orta Doğu toplumlarında egemendir. Şehit kültürü de solda dinsel kültürden kaynaklanan bir söylemdir bu anlamda.

Sol hareket hiçbir zaman Türkiye’de özgür bireyi tartışmadı. Egemenliği altına aldığı bireyleri ise birer işlevsiz vidaya dönüştürdü ve onları toplumun içinde biçimsiz varlıklar olarak şekillendirdi. Bireyle ilgili olan her şey reddedildi.

Bu noktada birey ve toplum, bireysel ile toplumsal arasında bağ kurulamadı. Birey yok sayıldı. Her şey toplumsal olana indirgendi. Ancak şu unutuldu ki, eğer özgür birey yoksa, oradan özgür toplum da çıkmaz.

Diyeceksiniz ki, özgür toplumu arayan kim ki, herkes köle bir toplum oluşturmaya çalışıyor. İktidar kendisinde olsun da gerisi önemli değil. Herkes kendi iktidar ve egemenlik alanında yeni köleler yaratıyor. Burada tek bir siyasal iktidardan değil, toplumu bir ağ gibi kuşatan birçok mikro iktidar mekanizma ve ağlarından söz ediyorum. Herkesin kendi egemenlik alanında iktidarı da söz konusudur. Foucault’nun söz ettiği anlamda.

Burada ilk hedef alınan da bireylerin kendilerine özgü kişilik ve ruhları oluyor. Onları birbirine benzetmek ve yönetmek çok kolay çünkü. Cemaat kültürü özünde insanları birbirine benzetme ve onlardaki benlik kavramını yok etmeye dayalıdır.

İşte sağdan sola her kesime mekanizma böyle benlikleri öğütüyor.

Erol Anar
21 Nisan 2020
Paraná
16.39


[1] Şehir ve Cemaat, Georg Simmel , Max Weber , Ferdinand Tonnies , Don Martindale, İz Yayıncılık, sayfa 203. https://www.kitapyurdu.com/kitap/sehir-ve-cemiyet/27715.html

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!