Sen Olduğun Başkasını Kendin Sanıyorsun

Sen Olduğun Başkasını Kendin Sanıyorsun

Her şey oldun da bir mutlu olamadın bu yüzden. Bugün geldiğin noktada her şeyin var da, eksik olan tek şey kendinsin.

“… bana güvenmen gerek.’ ‘Diğerlerine de güvenmiştim.” [1]

Yukarıdaki alıntı Ray Bradbury’nin “Fahrenheit 451” başlıklı kitabından.

Peki sen kimsin, sana neden güveneyim? Ben farklıyım diğerlerinden, diyebilirsin. Diğerleri de kendilerinin farklı olduğunu düşünüyorlardı. Herkes kendisinin diğerlerinden farklı ve özel olduğunu düşünüyor. Diğerleri de böyle düşünenlerden daha farklı olduklarını düşünürler. Kimse sıradan olduğunu kabul etmez. Bu böyle devam eder. Ama sonuçta insanların çoğu diğerlerinden farklı değildir. Aksine insanların çoğu birbirine benzemek ve sürüden ayrı kalmamak için her şeyi yapar.

“Neden sana güvensin?” diye sorulduğunda tatmin edici bir yanıtları yoktur. “Güvenmeli işte.” diye düşünürler. “Senin farkın nedir diğerlerinden?” derseniz, orada da kaçamak yanıtlara sığınırlar: “Öyle işte, farklıyım.”

Kusura bakma ama, senin de diğerlerinden hiçbir farkın yok özünde. Sadece kendin öyle olduğunu sanıyorsun, tıpkı diğerlerinin de kendilerini öyle sandıkları gibi.

***

Senin en büyük trajedin ne biliyor musun? Annenin babanın, akrabalarının, çevrendeki insanların istediği kişi oldun, onların istediği gibi yaşadın. Toplumun istediği kişi oldun. Kendini gerçekte ona ait hissetmediğin bir mahallenin sınırları içinde yaşamaya zorlandın. Başkalarının istediklerini yaptın hayatın boyunca, kendi istek ve arzularını onların istekleri doğrultusunda sınırladın. Her şey oldun da onların istediği gibi, bir tek kendin olamadın. Onların istedikleri gibi olduğunda, “Bravo, aferin!” dediler sana, övgüler yağdırdılar. İşte bu övgüler de yaraladı seni içten içe. Kimseye hissettirmedin ama bunu.

Her şey oldun da bir mutlu olamadın bu yüzden. Bugün geldiğin noktada her şeyin var da, eksik olan tek şey kendinsin.

“Hayatta en önemli şey, özgür olmak…” demişti.” [2] diye yazar bir kitabında Turgenyev.

Evet Turgenyev’in bu kitabında yazdığı gibi özgürlük önemli. Ama sen bunu hiç yaşayamadın. Çünkü kendin olamadın, özgür de olamadın ne yazık ki hiçbir zaman.

Gorki ise bir kitabında şöyle der:

“İnsanın gereksinimi ne kadar az olursa, o denli mutlu olur. İstekleri ne kadar fazla olursa, özgürlüğü o kadar azalır.” dedi.” [3]

Oysa sana tam tersini öğretmişlerdi. Alabildiğin kadar al, doyma kariyere, paraya, iktidara… İşte bunu öğretmişlerdi sana. Peki mutluluk, özgürlük, insanın kendi olması? Bunlar tehlikeliydi. Çünkü para, iktidar ve kariyerden uzak kalman gerekiyordu.

Ne yazık ki başkalarının isteklerinin hamalı oldun sen, kendi isteklerini ise içine gömdün. Sana kariyer, para ve iktidar kapılarını gösterdiler. Bu yoldan yürümen gerektiğini söylediler. Ve sen de onlara itaat ettin. Ama o kapılardan girerken kendi gerçek özünü kapıda bırakacağını söylememişlerdi sana. Girdiğin kapıların içinde, bütün bunların boş olduğunu anladın sonunda. Ama yıllar sonra anladın bunu ne yazık ki. Hâlâ geç değil iplerini koparman için, ama sen de bu enerji ve arzu var mı ondan emin değilim…

***

“Varoluş serüveni ben’in kendi olma serüvenidir.” der Kierkegaard.

Ama çoğu insan için bu şöyledir: Başkalarının istediği gibi olma serüvenidir varoluş serüveni. Aslında varoluşlarının bile tam olarak farkına varmazlar bu yüzden.

Sokrates’ten bu yana kendi olmak tartışılıyor. Ama hâlâ insan kendi olabilmiş değil. Aksine postmodern zamanlarda kendine en uzak noktaya konulmuş insan, toplum ve sistem tarafından.

Olduğu başkasını kendi sanıyor o. Aslında başkası da olamıyor. İşte onun en büyük yanılsaması bu.

“İtaat etmek iyi olmak demektir, iyi olmak da sorumluluk sahibi olmak demektir. Buna karşın özgür olmak itaatsizliktir, itaatsiz olan hoşnutsuzluk yaratır ve güçlülerin himayesini, dolayısıyla iktidarlar ı ndan pay alma şansını riske atar.” [4]

Kuşkusuz buradaki “iyi” aslında “iyi” değildir. O sistemin, siyasal iktidarların, toplumun istediği “iyi”dir. Yani itaat eden, tabuları sorgulamayan, “iyi”dir bu. Yani aslında iyi değil, tutsak bir kötüdür. Güçlünün emrindedir o, onun istediği yere yönelmek durumundadır. Kötü’nün ortağıdır. Kötülüğün taşıyıcısıdır.

Sen çok “sorumlu” oldun. Ama kendi özgürlüğünden değil, başkalarının isteklerini gerçekleştirmekten ve onları mutlu etmekten sorumlu oldun hayatın boyunca.

Oysa Fernando Pessoa bir cümlede her şeyin sırrını çözmüştü:

“Ne zevk, ne ün, ne iktidar: Özgürlük, yalnız özgürlük…” [5]

Özgür olmayı, “iyi” olmaya da “sorumlu” olmaya da yeğlerim. İktidara da, paraya da, üne de, kariyere de…

Erol Anar


[1] Ray Bradbury: “Fahrenheit 451”, İthaki Yayınları, s. 115.

[2] Turgenyev: “İlk Aşk”,  Kum Saati Yayınları, 2004, İstanbul, sayfa 40.

[3] Maksim Gorki: “Benim Üniversitelerim”, Bordo Siyah Yayınları, İstanbul, pdf, sayfa 117.

[4] Arno Gruen: “Normalliğin Deliliği”, Çitlembik Yayınları, Türkçesi: İlknur Igan, 2003, İstanbul, sayfa 18.

[5] Fernando Pessoa: “Huzursuzluğun Kitabı”, Can Yayınları, Çeviri: Saadet Özen, 10. Basım, Aralık 2013, İstanbul, sayfa 35.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!