Hayatımdan çoktan beri “mutlaka” kelimesini çıkardım. Çünkü bu kelime ağır ve hayatın gerçekliği ile bir bağı yok gerçekte. Sadece ağır bir yük koyuyor insanın sırtına ve gereksiz bir yük bu. “Mutlaka Okumanız Gereken 10 Kitap”, “Mutlaka Görmeniz Gereken 10 Yer”, “Mutlaka Tatmanız Gereken 15 Yemek” gibi başlıklara çok rastlamışsındır. Ben artık böyle başlıkları gördüğümde haberi, yazıyı hiç okumadan geçiyorum. “Mutlaka” kelimesinde bir zorlama, dayatma var.
Month: July 2019
Bu Paranın Gözü Kör Olsun!
O zamanlar dörtyolda, birçok kahvehane vardı. Yetişkinlerin genelde kahvehaneye gitme alışkanlıǧi vardı, buralarda arkadaşlarıyla buluşur, kâǧit oyunu, bazen de kumar oynarlardı. Bu kahvehanelerden birisi de bizim dükkânının karşı yan tarafına düşen ve garson olarak Pala’nın çalıştıǧi yerdi. Pala, tüm dörtyolda meşhurdu. Pala’nın bıyıkları aşaǧiya doǧru inerdi, uzun boylu ve keldi. Çok esprili bir insandı, sürekli güler ve binbir çeşit espriler yapardı. Bu esprilerin çoǧu ise, belden aşaǧı esprilerdi.
Devlet Üzerine (5): Devletsiz ve Özgür Toplum
Neolitik dönemden bu yana yani insanlar yerleşik yaşama geçtikten bu yana savaşlar, işgaller ve kanla kurulu bir tarihi yaşıyoruz. İnsanlar her dönemde kavga ve küçük savaşlar yapıyorlardı belki, ama toprağa yerleşim ve sonra şehir devletlerinden modern ulus devletlere kadar savaşın boyutları arttı. Deyim yerindeyse özel mülkiyet ve onu koruyan devlet ile birlikte insanlık sürekli bir savaş içerisinde yaşamaya başladı günümüze dek. Bu savaş, devletin ve özel mülkiyetin varlığından kaynaklıdır özünde. Hobbes’in düşündüğünün aksine devlet barış ve istikrarı getirmez, tam tersine onu bozar, çünkü varlığını devam ettirmek için savaşa, başvurmak durumundadır.
“Bir şey Olmazsa, Bir şey Olmaz!”
Balık tuttuktan sonra hemen evlerden bir küçük tüp getirir, yağda balıkları kızartır, ekmek, domates, biber eşliğinde yerdik. Bazen de ırmak kenarında balıkları temizler ve ince çubuklara dizerek, yaktığımız ateşte kızartırdık. Çok lezzetli olurdu bu şekilde balıklar.
Gerçek, Birey ve Kitleler
Kitle her şeyden önce belirli bir bilince sahip olmayan bir kalabalıktır. Yalnızca çok nadir anlarda bilinçli hareket eder. Fransız Burjuva Devrimi’nde olduğu gibi. Kitlenin içindeki insanlar tek ruhtur ve bu ruhun içinde olmayan kitleden dışlanmıştır. Böyle nadir devrimci anları olsa da, kitle adeta kendine bayrak edindiği önderlere tapınır, onlara kutsallık bahşeder.
Perili Hamam
Babaannem anlattıǧına göre, bir gün sabah erkenden tek başına hamama gidiyor. Hamama girdiǧinde hamamı tıklım tıklım dolu buluyor. Ama biraz da garipsiyor, çünkü o gün hamamda bulunan kadınların hiçbirisini tanımıyor. Kızların hepsi genç ve kusursuz vücuda sahip, üstelik bir peri gibi de güzeller. Bunlardan bazıları babaannemin etrafını sararak onunla sohbet etmeye çalışıyorlar. Babaannem durumu garipsemiş, ama yine de şüphelenmemiş; bu genç kızların çevre illerden kaplıca için gelenlerden olduǧunu düşünmüş. Bunlar “Teyzeciǧim, teyzeciǧim…” diyerek babaannemin etrafında dört dönüyorlarmış.
İktidar, Özgürlük ve Geleceğe Dair Düşünceler
Tamamen distopik bir dünyaya dönüşebilir gerçek dünya. Yarı gerçek, yarı sanal ve tek tek bireylerin kendi gardiyanlarına dönüştükleri bir dünya hiç de uzak değil. İktidar, Foucault’nun dediği gibi bedenlere nüfuz edecek, iktidar bedeninizdeki chip olacak. Bir polise, yargıca gerek kalmayacak, sistem sizi otomatik olarak denetleyecek; gerektiğinde kısıtlayacak. Böylece birey, kendi kendisinin gardiyanı, polisi ve yargıcı olacaktır. İktidar ise görünmez ve ulaşılmazdır böylesi bir sistemde.
Asayiş Berkemal!
Tersakan’a akşam iniyordu yavaş yavaş. Kavak ağaçlarının üzerindeki yapraklar esen hafif yelde sallanıyor ve ağaçlar giderek birer siluete dönüşüyordu. Mahallede ise akşam telâşı vardı.
Köprülü Abu’nun Dirilişi
Böyle gecelerde aǧaçların altına oturur huzurlu, tatlı bir sohbete dalardık çocuk yüreklerimizle. Rüzgâr usul usul eser ve mısırların sallanan püsküllerinin kokusunu taşırdı bize doǧru. Cır cır böcekleri hiç durmadan öterken, uzaklardan köpek havlamaları duyulurdu. Ve biz o aǧaçların ve ayın altında, o köy gecelerinde inanılmaz mutluyduk.
Devlet Üzerine (4): Devlet Büyüsünden Kurtulmak
Bertrand Russell, İngiliz lonca sosyalizminin perspektifinden şu saptamayı yapar: “Devlet güçlü olmaya devam ettiği sürece, sosyalist de olsa, birey yeterince özgür olamaz.’
Burada aslında “devlet güçlü olmaya devam ettiği sürece”
değil de, devlet olduğu sürece demek bence daha doğrudur.