Samsun’dan arada Eskişehir’e, bizimkilerin yattığı E tipi cezaevine gidip geliyordum o sıralar. Sık sık cezaevlerinde açlık grevleri oluyordu o dönemlerde.
Samsun’da Halkevi dışında, İnsan Hakları Derneği’ne de gidip geliyordum. Bizim Havza’nın Mısmılağaç köyünden olan emekli öğretmen Yahya amca da yönetimdeydi o sıralar. Yahya amca uzun boylu, beyaz gümüş saçlı, sürekli takım elbise ve kravatla gezen, üstü başı her zaman tertemiz olan bir insandı. Yahya amca uzun Samsun sigarası içerdi. Ceketinin yakasından çıkardığı bir toplu iğne ile sigaranın alt kısmına yakın bir yerde bir delik açar, ondan sonra sigarasını yakardı.
“Böylelikle daha az zehir çekmiş oluyorum içime.” derdi.
Bense bir şeyler üretme, yapma derdindeydim o sıralar. İnsan Hakları konulu karma bir karikatür sergisi açmak düşüncesi aklıma geldi. Samsun’da çok etkinlik olmuyordu, bu anlamda kısır bir yerdi. İstanbul’da iken dışarıdan Limon dergisine çizerdim, karikatürlerim yayınlanmıştı.
Yahya amca benim önerimi yönetime götürüp onay aldıktan sonra, ben Limon ve çeşitli mizah dergilerine yazarak karma karikatür sergisini duyurdum. Bazı dergilerde duyuru yayınlandı. Karikatürler, Derneğe gelmeye başlamıştı posta ile. Zonguldaklı çizerler de topluca karikatürler göndermişlerdi. Kıbrıs’tan da gelmişti karikatürler.
Karikatürleri Şamil ve Paşa’nın yardımıyla paspartu yapıyor ve sergiye hazırlıyordum. Dernek yönetimi CHP’li Samsun Belediyesi’nden bir salon sözü almıştı. Belediye’nin salonunda sergilenecekti karikatürler. Samsun Belediye Başkanı Muzaffer Önder idi. Fakat sergiye yakın bir dönemde bir gün Yahya amcayı canı sıkkın buldum Dernek’te.
“Ne oldu Yahya amca, hayırdır?” dedim.
“Sorma Erol, Belediye Başkanı sergi için verdiği salon sözünü tutmuyor, iptal etti sergiyi.”
Belediye Başkanı’na ya Valilik, ya da Emniyet ulaşmış olacaktı. Çünkü beni Fuar’da açtığım karikatür sergisinden tanıyorlardı Emniyetten, açacağımız insan hakları konulu sergiyi istemiyorlardı. Belediye Başkanı da böylelikle verdiği sözden dönmekte sakınca görmemişti kendi adına.
Benim de canım sıkılmıştı.
Yahya amca bir gün bana,
“Erol uğraşıyoruz, seni Belediye’ye işe aldırmaya. Başkan söz verdi dedi. Yakında ilk sınav olunca gireceksin.” dedi.
Ne yapalım diye düşünürken, aklımıza Çiftlik caddesinde boş bir dükkân tutup orada açmak geldi sergiyi. Böylece Çiftlik caddesinin hemen ortasında ana cadde üzerinde bir dükkân bulup, bir aylığına kiraladık.
Yine Şamil ve Paşa ile sergiyi hazırladık. Karikatürleri duvara astık ve düzenledik. Sergi açılışı, tam da Ramazan ayına denk gelmişti. Bu sergi için iyiydi. Çünkü Samsun’un gezi merkezi Çiftlik caddesi idi. Ramazan geceleri sahura kadar insanlar gezerlerdi burada bir aşağıya bir yukarıya. Kafeteryalar tıklım tıklım olurdu.
Serginin açılışı muazzam oldu, hiç kimse böyle bir ilgi beklemiyordu. Bir kilometre kuyruk vardı, sergiye girmek için insanlar kuyrukta bekliyorlardı. Çok sayıda kuruluş ve kişi çelenk göndermişti. Bu çelenkler serginin açıldığı dükkânın hemen önüne yığılmıştı. Bu arada bazı çiçek ve yapraklar yola dökülmüşlerdi.
Bir baktım kumarcı Komiser Aziz ve emniyetten sivil bazı polisler de oradalar. İnsan Hakları Derneği (İHD)Başkanı bir avukattı o zamanlar.
Komiser Aziz, ayağıyla yerdeki çiçekleri ittirerek, İHD Başkanı’na şöyle dedi.
“Temizleyin bunları buradan. Kamu alanını kirletiyorsunuz.”
İHD Başkanı zaten pısırık birisiydi. Baktım hemen çöktü dizlerinin üzerine yerdeki çöpleri temizlemeye başladı elleriyle. Kapıda Şamil, Paşa ve ben duruyorduk.
İHD Başkanı,
“Erol gelin de temizleyelim şu çöpleri.” dedi.
Baktım şöyle bir Komiser Aziz elinde telsiz ayakta, İHD başkanı ise diz çökmüş çöp temizliyor.
“İşimiz var bizim.” dedim ve içeriye girdik.
O çöpleri biz temizlerdik elbette, çevrenin kirli kalmasına izin vermezdik. Ama polisin emriyle böyle bir şeyi asla yapmazdık.
O ilk gün insanlar sahura kadar sergiyi gezdiler. Sergi 3 hafta açık kalacaktı. On binlerce kişi gezdi sergiyi bu süre içinde. Samsun’un gelmiş geçmiş en çok ilgi gören sergisiydi. Hatta bazen turist olarak şehirde bulunan yabancılar da geliyordu sergiyi gezmeye.
Bir karikatürüm vardı, kurukafalardan oluşmuş bir bina ve kapının üzerinde “Karakol” yazıyor. Bu yabancı turistlerden birisi Yahya amca ile sohbet ediyordu. Yahya amca İngilizce bilirdi. Turist sormuş, “Burada ne yazıyor?” diye, Yahya amca da “Polis karakolu.” deyince,
Turist, “Bunu sergileyebiliyorsanız, burada demokrasi var.” demişti o gün.
“Hayır, dedim sergiliyoruz ama bu demokrasinin olduğunu göstermiyor.”
Yine Fuar’da açtığım karikatür sergisinde olduğu gibi, bu kez şarkılarla Çiftlik caddesini inletiyorduk. Ruhi Su, Emre Saltık…
Özellikle Ruhi Su’nun Kasetini son ses çalıyorduk.
“Şişli meydanında üç kız
Biri Çiğdem biri Nergis
Vuruldular güpegündüz
Sorarlar bir gün sorarlar.”
Teybin ses çıkışı kutularını dışarıya koyuyordum. Bu nedenle Çiftlik caddesinin ucuna kadar gidiyordu ses. Fuar’da olduğu gibi yine bir gün kumarcı Komiser Aziz geldi.
“Ne bu sizden çektiğimiz ya? Kardeşim kapatın şu teybi.”
Ayağıyla teybin ses çıkış kutularını tepmişti.
Ben hemen dışarıya çıktım.
“Ses çıkış kutularına ne vuruyorsun? Bu kasetler yasak değil, bak git şurada satıyorlar” diyerek müzikevini gösterdim hemen yakındaki işaretle.
Aziz baktı boyun eğmiyorum, yapacağı bir şey de yok,
“La Havle.” çekerek gitti. O günden sonra da bir daha sergiye uğramadı Komiser Aziz. Biz de yine son ses Çiftlik caddesinde müzik çalmaya devam ediyorduk:
“Tarlalar diz boyu çamur
ne gül biter
ne bülbül öter
Zalimler vurmuş bebemi
benim yiğit mert bebem
Vay bebem vaylar bebem
gül bebem güller bebem
Eşkıya sardı yolu
Uyan uykudan bebem…”
Ben bu arada Cumhuriyet gazetesine, Samsun Belediye Başkanı’nın insan haklarıyla ilgili sergi sözü verip sonra sergiyi iptal ettiği ile ilgili bir yazı yazıp yollamıştım. Bazı cumhuriyet yazarlarına da yollamıştım aynı mektubu. Cumhuriyet yazarı Oktay Akbal, “Samsun’dan karikatürist Erol Anar yazıyor…” diyerek benim mektubumun bir kısmını yayınladı köşesinde.
Bir gün Yahya amca sergiye geldi yine.
“Erol, senin Belediye’ye girme işin olmayacak. Belediye Başkanı Muzaffer bey, Cumhuriyet’te yayınlanan mektubunu görünce kızmış. Bize haber yolladı, yani senin iş olmayacak üzgünüm.” dedi.
“Canın sağ olsun Yahya amca.” dedim. Böylece Samsun Belediyesi’ne girme işim yatmıştı, ama hiç üzülmemiştim. Zaten talep eden ben değildim, Yahya amcalar düşünmüşlerdi bunu bana iyilik yapmak amacıyla.
Böylece üç hafta su gibi gelip geçmiş ve Çiftlik caddesinde açtığımız karikatür sergisi sona ermişti.
Erol Anar
Yazının birinci bölümü için buraya tıklayınız
Yazının ikinci bölümü için buraya tıklayınız