Postmodern Zamanlarda Yaşamın Anlamı

Postmodern Zamanlarda Yaşamın Anlamı

Adler, “Yaşamın Anlamı ve Amacı” adlı kitabında şöyle der: “Kendisine ‘Yaşamın anlamı nedir?’ sorusunu yönelteceğimiz bir kişi belki bu soruya yanıt veremeyecektir.”[1]

Gerçekten de, ömrümüz yaşamımızı anlamlandırmakla geçer, hiç olmazsa bir kısım insan böyledir. Ama yaşamın anlamı nedir diye düşündüğümüzde, bu soruya verecek bir yanıt bulamayız çoğunlukla. Hatta tüm yaşamını anlam aramakla geçirmiş bir insan bile bu soruya yanıt vermekte zorlanabilir. Sorunun birden fazla yanıtı vardır aslında. Ve kişiden kişiye de değişebilir. Ama yine de insanların ortak özellikleri vardır.

Yaşamın anlamını kendime sorduğumda, hemen aklıma gelen ilk şey şudur:

Yaşamın anlamı olabildiğince özgür olmaktır, hatta sınırsızca özgürlüğe ulaşmaktır. İnsan yaşamın anlamını ancak böyle bulabilir diye düşünüyorum. Diyeceksiniz ki özgürlük her istediğini yapmak değildir. Bence özgürlük başka bir insanı, doğayı ve hayvanları olumsuz olarak olarak etkilemediğiniz sürece sınırsız olarak istediğini yapmak, istemediğini yapmamaktır.

Gerçek sevgi de, mutluluk da bu özgürlüğe eşlik edecektir bence.

“Ancak özgürlüktür ki, güçlü insanlar çıkarır bağrından; baskı ise insanı öldürür, yıkıma sürükler.”[2]

Özgürlük, insanın kendisini gerçekleştirmesi yolunda sınırsız olanaklar sunar ona. İnsan eksiktir ve eksik yaşar. Özgürlüğü kadar tamamlanacaktır o. Ne kadar özgürse, o kadar fazla tamam olacaktır. Bu nedenle özgürlük vazgeçilemezdir.

“Yaşamak demek, bu gezegen üzerindeki varlığımızı sürdürmek, engelleri yenip güçlüklerin üstesinden gelmek demektir.”[3]

Varlığımızı sürdürmek aslında yeterli değildir. Varlığımızı nasıl sürdürdüğümüz önemlidir. Çünkü varlığımızı sürdürebilir, ama robot gibi bir yaşama sahip olabiliriz. Asıl olan insanın varlığını nasıl gerçekleştirdiğidir bence. Bu noktada ise güçlüklerin üstesinden gelme gücüne de sahip olur varlığının bir amacı olması gerektiğini, en azından anlama sahip olması gerektiğini düşünen insan. Eğer bir anlam yoksa bile gerçekte, ona anlam katmak gereklidir biraz da olsa. Yoksa varlığın, yaşamanın bir özelliği de kalmayacaktır bence.

***

Postmodern zamanlarda, neoliberalizmin egemen olduğu bir dünyada insanın giderek bencilleştiği ve sadece kendi bireysel çıkarlarından başka bir şey düşünmediği bir doğrudur. En azından toplumun çoğunluğu için bu böyledir.

“Buna karşılık savaşmamız gereken bir şey varsa, insanların yalnızca almaya baktıkları, yalnızca kendi çıkarlarını düşündükleri bir yaşam biçimidir. Gerek insanlığın, gerek tek tek insanların, gerekse toplumun ilerlemesi için akla gelebilecek en büyük tehlike budur. İnsandaki her yetenek, diğer insanlara karşı besleyeceğimiz paylaşma duygusu sayesinde gelişir.”[4]

Eğer insan paylaşma ve başkaları için bir şey yapabilme davranışlarını tamamen yitirirse, o zaman insanlık denilen olgu daha aşağıya düşecek ve içi tamamen boşalacaktır. İnsan yalnızca insan ile değil, doğa ve hayvanlar ile de uyumlu, paylaşımcı bir şekilde yaşamayı başarmalıdır. Bunu başarabildiği ölçüde kendine doğru ilerleyecektir. Çünkü kendisinden çok uzaklaşmıştır o çağımızda.

***

“Hiçbirimizin insanı tanıma konusunda fazla bilgisi yoktur. Bunun da nedenini, toplumdan soyutlanmış bir yaşam sürmemizde aramak gerekiyor. Hiçbir dönemde, insanların bugünkü kadar soyutlanmış bir yaşam sürdüğü görülmemiştir.”[5]

İnsan tanıma konusunda ne kadar kendimize güvenirsek güvenelim, hele ki bu postmodern zamanlarda bir kaplumbağa gibi kendi alanına çekilen, bencilleşen , yalnızlaşan, yabancılaşan insanı tanımak son derece güçtür, Biz de toplum içinde yaşadığımız için tüm bunlardan etkileniriz. Yabancılaşma yaşarız.

“Az sayıda kişi vardır ki, ilgili konuda araştırma ve incelemelerde bulunmamış olmalarına bakmaksızın, kendilerinden insanı tanıyan kimseler olarak söz etmesin.”

İnsan sarrafı diye bir deyim vardır. Bazı kişilerin insanları hemen ilk bakışta tanıdıklarını, kimin hangi özelliğe sahip olduklarını iyi bildiklerini öne çıkaran bir deyimdir bu. Ama insanı tanımak kolay değildir. Çünkü daha çoğu kişi kendisini bile tanımaktan uzakken nasıl diğerlerini tanıdığını iddia edebilir?

“Gerçekten de iki tip insan vardır. Birinci tipte, bilinçli yaşayan, hayatın çeşitli sorunları karşısında nesnel bir tavır takınabilen, gözlerinde meşin gözlükler taşımayanlar yer alır; öteki tipte ise, önyargıyla yaşamın ancak küçük bir parçasını görebilen, her zaman bilinçaltından yöneltilip, bilinçaltının kanıtlarıyla tartışan insanlar bulunur.”[6]

İşte toplumun çoğunluğu bu ikinci tip insanlardan olurlar. Bunlar manipülasyon ile istenen yöne kolayca götürülebilen ve düşünceleri şekillendirilip, yönlendirilebilen insanlardır. Bunlar gerçeği nesnel olarak değil, kendi zihinlerinde şekillendirildiği gibi algılarlar.

Postmodern zamanlarda yaşamın anlamı ve amacı belirsizleşmiştir. Kişi artık öylesine hissetmeden, özgür olmadan, buna yönelik istek duymadan, kendi kabuğunda izole ve yapayalnız, yabancılaşmış bir yaşam sürmektedir.

 

Erol Anar

[1] Alfred Adler: Yaşamın Anlamı ve Amacı, Say Yayınları, İstanbul, epub, sayfa 6.

[2] Alfred Adler: İnsanı Tanıma Sanatı, Say Yayınları, İstanbul, epub, sayfa 29.

[3] Alfred Adler: Yaşamın Anlamı ve Amacı, sayfa 157.

[4] Alfred Adler: Yaşamın Anlamı ve Amacı, sayfa 201.

[5] Alfred Adler: : İnsanı Tanıma Sanatı, epub, sayfa 18.

[6] Alfred Adler: İnsanı Tanıma Sanatı, epub, sayfa 88.

 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!