Çocukluğumdan bu yana iki şeyi çok sevdim. Birisi tercih edilmiş yalnızlık, diğeri ise yağmur. Daha doğrusu sağanak ve günlerce süren yağmurlar. Sisi de sevdim. Bir sisin içinden çıkarak var olduk belki. Yine bir sisin içinde kaybolup gideceğiz bir gün. Bir varmış bir yokmuş diyecekler. Uzaklarda sisin içinde kaybolmuş, belli belirsiz ağaçlar varoluş yanılsamamızı anlatıyor sanki.
Tag: varoluş
Varoluşumuzun Çıplaklığı
“Nefes alamıyorum” demiştin bir gün bana. Depresyondan şikayetçiydin. Evet olabilir, ama biraz da belki varoluşun ağırlığı bu. Duyarlı insanlar varoluşun ağırlığını duyarlar zaman zaman. Hayat ağır gelir onlara. Görünüşte bir sorunları olmasa bile yaşamanın kendisi bir sorun haline dönüşür. Nefes alıp vermek bile sıkıntılı olabilir.
Sartre ve Foucault Üzerine (1)
Foucault günümüzde postmodernist bir düşünür olarak nitelenirken, Sartre ise modernizmin belki de son temsilcisi olan bir entelektüeldir. Farklılıkları ile birlikte iki entelektüel de özgür ve sömürüsüz, özgürlükçü bir dünya istediler ve bunun için uğraşı verdiler.
Varoluşumun Tek Amacı Özgür Olmaktır
Peki nedir varoluşumuzun amacı? Biz Evren’in, yıldızların çocuğuyuz, yıldız tozundan meydana gelmişiz. Meydana gelişimiz tamamen tesadüfi olsa da, herhangi bir varoluş amacı olmasa da, ona anlam yüklemek zorunda hissederiz kendimizi.
Bir vida değiliz, neyiz peki? Bir canlı, doğayı dönüştürme gücüne sahip bilinçli bir insanız, bununla övünürüz. Amaç nedir; bence amaç tektir. Bütün insanlık tarihinin amacı özgür yaşamaktır.
Özgürlüğün olmadığı yerde, gerçek mutluluk da yoktur, sevinç de.