Böyle gecelerde aǧaçların altına oturur huzurlu, tatlı bir sohbete dalardık çocuk yüreklerimizle. Rüzgâr usul usul eser ve mısırların sallanan püsküllerinin kokusunu taşırdı bize doǧru. Cır cır böcekleri hiç durmadan öterken, uzaklardan köpek havlamaları duyulurdu. Ve biz o aǧaçların ve ayın altında, o köy gecelerinde inanılmaz mutluyduk.
Category: Aşağı Mahalle Öyküleri
Çiçek Şahin
O zamanlar Havza’nın yarısını, işte bu Tabutçu Şahin amca gömmüştü. Bıyıkları dudağının kenarından yana ve biraz aşağıya sarkardı. Hep hafif uzamış beyaz sakalları olurdu yüzünde. Ölümü, belki de Havza’da en iyi tanıyan insandı. Omzunda taşıdığı kalın ipi, tabutu taşımak ve bağlamak için kullanırdı. Her gün acılı insanlarla, cenazelerle karşılaştığından dolayı işi gereği, tersine sakin bir insandı. Kolay kolay sinirlenmezdi. Ama Dörtyol’da onu kızdırırlardı bazen.
Karga Çığlıkları
Biz orada ırmak kenarında sohbet ederken zamanın nasıl geçtiğini bilmezdik. Bize akşam olduğunu, hava daha tam kararmadan sürü halinde uzaklara doğru uçan ve kim bilir nereye giden kargalar haber verirdi. “Gaaaak!”, “gaaaaak!” diye o boğazlarından taşan keskin sesleriyle çığlık çığlığa bağırarak uzaklaşırlardı. İşte o zaman akşam olduğunun farkına varırdık. Çünkü kargalar bir sabahları çok erkenden, bir de akşamları
birlikte sürü halinde uçarlardı genellikle. Akşamları Teşvikiye tarafına doğru uçarlardı. Sanırım oralarda bir yerde yuvaları ve onları bekleyen yavruları vardı.
Kasabanın Küçük Sırları
Bu tip olaylar her kasabada yaşanan olaylardandır ve küçük kasabada bir şeyin duyulma olasılığı çok daha fazladır. Kulaktan kulağa yayılır bu tür olaylar, sonunda duymayan kalmaz.
Adak
1970’li yılların sonu Havza’da. Benzinin ve bazı yiyecek maddelerinin, tüpgazın karaborsa olduğu yıllar bunlar. Her yerde kuyruklar vardı hatırlıyorum. Yağdan, mazota her şey kıttı. Hatta sigara bile bir dönem kıttı, özellikle herkes Dörtyol’da sarı filtreli Samsun peşine düşmüştü. Çünkü beyaz filtreli Samsun sürmüşlerdi piyasaya o aralar ve kimsenin hoşuna gitmemişti bu. Sarı Filtreli Samsun değerli idi ve az bulunuyordu.
Aman Ormancı Yandım Ormancı
Köyde düğün hem davul zurna, hem de Çerkes usulü olurdu. O gün davul zurna düğün yerinde çalmaya başlamıştı. Konuklar kurulan masalar oturmuşlar ve erkekler içmeye başlamışlardı. Çeşit çeşit yemekler ve rakı servisi yapılıyordu.
Bu Akşam Bütün Meyhanelerini Dolaştım İstanbul’un
Sinan, yıllar önce İstanbul’da perde dükkânı açmıştı Kartal’da. Daha önce de Üsküdar’da perde dükkânı açmıştı sanırım. Ben de ziyaret etmiştim orayı, büyük bir dükkândı. Ancak işler krizle birlikte iyi gitmedi ve Sinan o dükkânı kapatmak durumunda kaldı.
“Ben Bir Vatandaşım!”
Sinan, Samsun’a gelmişken İl Emniyet Müdürü Osman beyi de ziyaret etmeyi düşünmüştü. Çünkü Osman beyin oraya tayin olduğunu biliyordu. Osman bey ile, İstanbul’da Mahmutpaşa Karakolu Emniyet Amiri iken tanımıştı ve Mahmutpaşa’daki handaki dükkâna çok gelip giderdi kendisi. Sinan onun ev perdelerini yapmıştı, ayrıca Osman Bey’in kendisi de Sinan gibi Çerkesti, bu nedenle de onu severdi.
Sarı Çizmeli Mehmet Ağa
Mehmet bizim okuldan arkadaşımızdı. Uzun boylu, kumral birisiydi. İnce sivri bir çenesi, gür saçları ve yeşil gözleri vardı. Yaşından daha olgun görünürdü, sakalları bile diğerlerinden
Irmak Cumhuriyeti
Mahallemiz yani Aşağı Mahalle, Havza’nın o zamanki en canlı merkezi olan Samsun – Ankara karayolu üzerindeki Dörtyol’un hemen arka tarafına konumlanmıştı. İki blok sonunda ise arka taraftan bahçeler başlardı ırmağa kadar. Bu bahçelerin devamında ise ırmak vardı. Ve daha sonra bahçeler Karşıyaka’da devam ederdi. Irmak, Karşıyaka ile Aşağı Mahalle’nin sınırını belirlerdi. Irmak kenarı, bizim özerk cumhuriyetimizdi.